Güncelleme Tarihi:
Anneniz Goldie Hawn’a benzetiliyor musunuz?
- Sanırım dışarıdan bakınca insanlar enerjimizi benzetiyor. Aile üyelerimizin birbirimize benzediğimizi söyleyeceğini düşünmüyorum. Bence çok farklıyız. Bir elmanın iki yarısı gibi olduğumuz da oluyor. Ama aslında, Tanrıya şükür, çok farklıyız. Annemin çocukları için istediği de kendi bireysel kişiliklerimizle mutlu olmamızdı zaten. Annem insanlara çekici geliyor, çünkü doğal ve ışık saçan bir yapısı var. Kendi genç, ruhu genç... Her zaman yeni şeyleri deneyimleme, yeni şeyler yapma ve yeni şeyler görme arzusu var. Ben öyle değilim. Annem bir hayalperest ve ben onu öyle seviyorum.
◊ Annenizin verdiği en iyi tavsiye neydi?
- Herkes iyi tavsiye ister, öyle değil mi... (Gülüyor) Bizim ailede ise hepimiz kendi seçimlerimizi ve hatalarımızı yapıyoruz, sonucunu yaşıyoruz. Yetiştirilme şeklimde sevdiğim şeylerden biri, yüksek beklenti içinde olmamak. Hayatımı istediğim gibi yaşayabilmek için destek gördüm ve asla hata yapmamalıyım diye hissetmedim. Annem ve Kurt (Russell) kendi hatalarında bize açıktı. Bu açıklık büyürken kimliğimizin bir parçasıydı. O yüzden önemli bir şeyler olması zorunluluğunu ya da ulaşılmaz beklentileri karşılama zorunluluğunu hiçbir zaman hissetmedim. “Kendi yolumu çizmem”, annemin bana her zaman söylediği ve öğrettiği şeydi. Hayatımı kazanmak ve bağımsız olmak benim için önemliydi. Bu özelikleri onun tarafından yetiştirildiğim ve onu izlediğim için annemden aldığımı düşünüyorum.
BABAMI SEVİYORUM ESKİYE GÖRE İYİLEŞTİM
◊ Her zaman Goldie Hawn ve Kurt Russell’ın kızı olarak görüldünüz. Babanız Bill Hudson ile sahip olamadığınız baba-kız ilişkisinin üzerinizdeki etkileri ne yönde oldu?
- İlgi görmemek ve terk edilme hissi bana oldukça yakın ve değerli duygular. Artık yetişkin bir kadınım. Bu tecrübeyi yaşarken başa çıkmayı da öğreniyorsun. Seni nasıl etkilediğine bakıyorsun, farklı şeyler deniyorsun. Hayatındaki şeyleri yeniden şekillendiriyorsun. Babamı seviyorum. Eskiye göre iyileştim. Bu deneyimlerle yaşadıkça başa çıkıyorsun. Şanslıydım, harika bir anne ve sıcacık bir yuva yaratan üvey babayla büyüdüm. Ama bu, ihmal ve terk edilme duygusunun belli bir kapasitede etki etmediği anlamına gelmiyor.
◊ “Artık iyileştim” dediniz. Sizin yaşadığınız tecrübe, çocuklarınızın babalarıyla ilişkilerini sağlamlaştırmanıza yardımcı oluyor mu?
- Kesinlikle... Bu konuda şanslıyım, çünkü benim çocuklarımın harika babaları var. Üçü de harika babalar. Hepimiz egoyu bir kenara nasıl bırakacağımızı çözdük. Her şey çocuklarla ilgili ve hepimiz aynı ekibin bir parçasıyız. Anne babası farklı evlerde yaşayan çocuklarla ilgili en zor şey, ebeveynlerin farklı şeyleri söylemesi ve yapması. O yüzden bazen aynı şeyi düşünmesem bile çocuklara karşı babalarıyla aynı sayfadayım.
KIZIM ABİLERİNİN KRALİÇESİ
◊ İki erkek çocuğundan sonra bir kız çocuğuna sahip olmak nasıldı?
- Çok farklıydı. Aslında kızımı beklerken hiçbir beklentim yoktu. Sonuçta bebekler yemek yerler, uyurlar ve altlarını kirletirler... Kızım doğduğundan itibaren herkes aynı soru soruyordu. “Nasıl, farklı mı” diye... Ben de “Bebekler hep aynı değil mi? Bilmiyorum” derdim. Ama kızım büyüdükçe kesinlikle çok farklı bir deneyim olduğunu anladım. Her türlü kişiliği anlayan geniş bir yelpazeye sahip olduğumu düşünürdüm. Ama kızım gerçekten çok özel bir kişilik. Müziği ve şarkı söylemeyi seviyor. Evde bütün gün şarkı söylüyor. Çok talepkâr. Ne istediğini tam olarak biliyor ve elde edemediğinde zor anlar yaşıyor. Bu yeni bir şey. Yeni bir huy. Onu bu huyundan vazgeçirmeye çalışıyorum. Ancak çok güçlü bir kişilik. Aramızda farklı bir bağ var. Anne-kız bağlantısını ve farkı artık daha iyi hissediyorum.
◊ Abileri nasıl davranıyor?
- Kızım onların kraliçesi. O her şeyi kendi başına yapmak istiyor. Erkeklerse her söylediğini yapıyor.
◊ Oğullarınız pandemi sürecini nasıl geçiriyor?
- Büyük oğlum Ryder 17 yaşında. Şu anda kendimi gerçekten şanslı hissediyorum, çünkü Covid-19 nedeniyle hiçbir yere gidemeyen 17 yaşında bir oğlum var. Endişe edeceğim pek bir şey yok. Hayat normale döndüğünde hapsolmuş gençlere neler olacağını görmek ilginç olacak. Biraz çılgın olabilir. Hazırlanmalıyız... Zaten umarım biraz çılgın olsun, çünkü oğlum bunu hak ediyor. Ryder harika bir çocuk. Ben süper katı bir anneyim. “Şunu yapmayı bırakın” dersem çocuklarım bırakırlar. “Yaptıklarınızın sonuçlarına katlanırsınız” dersem yaptıklarının karşılığı olduğunu bilirler.
◊ Peki ya diğer oğlunuz?
- Bean... Tatlı sevimli ortanca oğlum 9 yaşında ve müzikte inanılmaz derecede yetenekli. 1 yaşından beri davul çalıyor ve hâlâ bu tutkusu devam ediyor.
◊ Son olarak pop yıldızı Sia’nın yönettiği “Music”te izledik sizi. Filmde oyunculuk, dans, şarkı söylemek hepsi bir aradaydı. Anlatır mısınız biraz? Zorlandınız mı?
- Tüm deneyim rüya gibiydi. Şarkı söylemeyi, dans etmeyi, performans sergilemeyi ve oyunculuğu seven benim için bir rüyaydı bu iş. Zor olan çekimlere başlayana kadar olan süreçti. Ön çalışmalardı. Sia’nın hayalindeki fantezi dünyasını mümkün olduğunca dürüst hayata geçirmek istedim. Bazı dans figürleri benim için zordu ama...
◊ Setteki ilk günü hatırlıyor musunuz?
- Hayatım boyunca şarkı söylemek ve dans etmek için gerçekten çok çalıştım. Sadece birkaç projede kullanabilme fırsatım oldu. Bu proje benim için bir boksörün ringe çıkması gibiydi. “Kavga etmek istiyorum, ringe çıkarın beni artık” der gibiydim. Sette yaratıcı her sanatçının sahip olmak ve çalışmak istediği bir enerji vardı. Bazen film yaparken, sabah kalkıp işe giderken canın istemez. “Ahh işe gitmek zorundayım, makyaj sandalyesinde saatlerce oturacağım” dersin ya... Bu işte tam tersiydi. Her gün harika yeni bir şeyin başlangıcıydı.
HAYIR, SAÇLARIMI TIRAŞ ETMEK ZOR DEĞİLDİ
◊ Filmde dansın diğer formlardan farklı olarak size hissettirdiklerini anlatır mısınız?
- Dans; disiplin ve salıvermenin, rahat olmanın karışımı. Bir tür kendini terk etmek.
◊ Film için saçlarınızı da kestiniz...
- Süperdi... Saçlarımı tamamen tıraş etmeye çok hazırdım. Sia bana sorduğunda tereddütsüz “Keserim” dedim. İnsanların o dönemde sorduğu tek soru buydu. “Zor muydu? Nasıl tıraş ettin?” Hayır, zor değildi. Çünkü bir sanatçı olarak, bir oyuncu olarak seçtiğim rol için yapamayacağım şey yok. Saçımı kesmek en kolay kısımdı. Çünkü benim için karakter söz konusu olduğunda; kendime bağlılık yok, karaktere bağlılık var. Filmdeki sen değilsin, karakter.
HİÇ HIRSLI OLMADIM
◊ “Almost Famous” filminin ve Oscar adaylığınızın üzerinden 20 yıl geçti. “Almost Famous”tan bugüne kadarki dönemi kısaca anlatmanızı istesem, aklınıza ilk neler gelir?
- Bazı insanlar istedikleri şeyler ve onlara ulaşmak konusunda çok net ve hırslı. Ben hiç öyle olmadım. Hep iyi şeyler yapmak istedim ve iyi şeylerin geleceğini umut ettim. 41 yaşındayım, hâlâ çalışıyorum, hâlâ inanılmaz tecrübeler ediniyorum ve hâlâ devam etmemi sağlayan yaratıcı işlere sahibim.
DANNY’NİN BENDEN HOŞLANDIĞINI SEVGİLİLER GÜNÜ’NDE ANLADIM
◊ Sevgililer Günü yaklaşıyor, planlarınız neler? Anneniz ve Kurt Russell’ın evlilik yıldönümü de Sevgililer Günü’nde değil mi?
- Evet, onların yıldönümü. 38 yıl bitiyor...
◊ Peki, sizin özel planlarınız var mı?
- Yılbaşlarında bile saat 11.00’de uyuyan bir insanım. “Kutlama” teriminin baskısını sevmiyorum aslında. Bilmiyorum ne yapacağımızı. Film izlemeyi seviyoruz, belki film izleriz. Şu anda “Downton Abbey”i yeniden izliyoruz mesela...
◊ Özel bir Sevgililer Günü anınız var mı?
- Danny’nin (Fujikawa) benden hoşlandığını Sevgililer Günü’nde anlamıştım. Biz henüz birlikte değilken, bana Sevgililer Günü’nde çiçek yollamış. Gerçi ertesi gün geldi ama neyse... Sonra o gün bana telefondan bir şeyler yazdı. Ne yazdığını anlamadım. Ertesi gün çiçekler gelince fark ettim. Biraz talihsiz ama güzel bir Sevgililer Günü anısıydı.