Güncelleme Tarihi:
Yazıyorsunuz, yaratıyorsunuz, oynuyorsunuz... Bu verimliliğin sırrı nedir?
- Kendi tavsiyelerimi uygulamak. UCLA basketbol koçu John Wooden, “Ne kadar çok çalışırsan, o kadar şanslı olursun” demişti. Çok çalışmak, atletizm zamanımdan kalan bir şey. Çok çalışmak zorundaydım, çünkü her zaman bunun için bana bağıran bir adam vardı.
◊ “Ne kadar çok çalışırsan, o kadar şanslı olursun...”
- Kesinlikle... İşimi “alçakgönüllülük, neşe, bir başkasının hikayesi için araç olma fırsatı ve bununla birlikte gelen sorumluluğu anlayarak üstlenmek” olarak görüyorum.
Çok çalıştığımın farkında bile değilim, çünkü yapmayı gerçekten sevdiğim işi yapıyorum. Ayrıca bedava yapmıyorum! (Gülüyor) Bakmam gereken çocuklarım var.
ÇOCUKSU BİR MUCİZE VE SONSUZ İYİMSERLİK
◊ Amerika’da doğmuş biri olarak Amerikan futboluyla büyüdüğünüzü tahmin ediyorum. Normal futbol hakkında neler biliyordunuz?
- Öğrendiklerim yeni sayılır... Gerçi çocukken futbol oynadım. Futbol Amerika’da anaokulunda yapabileceğiniz ilk sporlardan biri. Çünkü çok fazla malzemeye gerek yok. Anaokulundan üçüncü sınıfa kadar oynadım, sonra basketbola başladım ve basketbol aşkım oldu. 2000 yılında Play Station’da FİFA oynayarak futbolla yeniden tanıştım. 2013-2014’te NBC Sport’un futbol reklamlarını yaptım.
Bu reklamları yapmanın küçük avantajlarından biri profesyonel ligde maçları izleyebilmekti. İzledikçe oyun hakkında giderek daha fazla şey öğrendim.
Şovu çekerken her hafta sonu maça gittik, çünkü izlerken aklımıza bir sürü fikir geliyordu.
◊ Bahsettiğiniz gibi 2013’te NBC Sport reklamları için Ted Lasso karakterini yarattınız. Başlarda karakteri TV şovuna dönüştürme fikri var mıydı aklınızda?
- İkinci reklamı yapana kadar yoktu. Çünkü 2013’te NBC Sports, İngiltere Premier Ligi kontratını aldı ve istediği başarıyı elde etti. Reklam amaçlanan işi yaptı ve o platformda Premier Lig’e ilgiyi çekti. İkinci reklamı yapmamızı sağladı. Sanırım ikinci reklamı yapmak coşkumuzu açığa çıkardı.
Ted’in masumiyeti, cehaleti ve bir çeşit aptallığı ilk reklamda açıkça ortadaydı, ancak ikincisinde yazması gerçekten daha eğlenceliydi. Ted’de çocuksu bir mucize ve sonsuz iyimserlik vardı. 2013’te başlayan uzun bir yolculuk oldu ama evren bizi buraya getirdiği için mutluyum.
◊ Diziyi Londra’da çektiniz, değil mi?
- Evet, Londra’da çektik. Deneyimi gerçekten yaşamalıydım.
◊ Boş zamanlarınızda neler yaptınız Londra’da?
- Chicago ve New York’ta yaşama deneyimimin verdiği iyi bir şey var; toplu taşıma konusunda çok iyiyim, beni korkutmuyor. Londra harikaydı. Hafta sonları şehrin kültürünü deneyimledik.
Londra’nın yerel pub’ları, barda maç izlemek ya da maça gitmek... Sanırım her hafta sonu maça gittim.
Will Ferrell oradaydı, “Eurovision” filmini çekiyorlardı. Will, büyük bir futbol tutkunu. Amerika birinci futbol liginde (MLS Major League Soccer) LAFC’nin (Los Angeles Football Club) sahiplerinden biri. Ben ve arkadaşlarım ya Arsenal maçlarına ya da Wembley’de herhangi bir maça giderdik. Muhteşemdi. Londra’dayken keşke daha çok tiyatro izleseydim ama...
ESKİ SEVGİLİYE TEŞEKKÜR
Jason Sudeikis ve Olivia Wilde, 9 yıllık ilişkilerinin ardından geçtiğimiz aylarda şok ayrılık haberiyle gündem olmuştu. Olivia Wilde pop yıldızı Harry Styles ile yeni bir ilişkiye yelken açtı. Geçen pazar günü yapılan Critic Choice Awards’ta (Eleştirmenlerin Seçimi Ödülleri) Jason Sudeikis ödül aldıktan sonra iki çocuğunun annesi Olivia Wilde’a teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Wilde da bu jeste Twitter’dan karşılık verdi.
MARKETTE ÇALIŞIYORDUM “AKTÖRLÜĞÜ DENEMEK İSTİYORUM” DEDİM
◊ Ted hiç bilmediği bir işin içine girdiğinde sudan çıkmış balık gibiydi. Sizin böyle bir şey başınıza geldi mi hiç? Geldiyse nasıl başa çıktınız?
- Benim en büyük şaşkınlığım, Kansas City’den Chicago’ya taşındığımda oldu. Seçimi yapan bendim. Annemle babamın evinin bodrum katında yaşıyordum.
Kolejden ayrılmıştım, basketbol oynamayı bırakmıştım. Skeç yazıyor, doğaçlama yapıyordum. Ve bir markette çalışıyordum. Kendi kendime “Aktör olmayı denemek istiyorum” dedim. Benim için bunun yolu Chicago’ya taşınmaktı.
Chicago’ya taşındığımda her şey tamamen yeniydi. Gerçi orada akrabalarım vardı, anneannemin evinde kalıyordum ve kira derdim yoktu ama senin gibi düşünen, seninle benzer tutkuları olan insanları bulmak zordu.
Oradaki en büyük doğaçlama ve skeç grubuna girdim. Şehre daldım, her yerde dersler aldım ve yeni arkadaşlar edindim.
ÇOĞU ZAMAN EGOSU ÖNDE OLAN KARAKTERLERİ OYNAMAM İSTENMİŞTİR
◊ Ted Lasso tam bir “bay pozitif”. Yaşadığımız zamana bakarsak Ted gibi insanlar neredeyse yok denecek kadar az. Nezaketin, iyi tutumun ve olumlu tavrın önemini de bir şekilde izleyiciye gösteriyorsunuz, öyle değil mi?
- Ted’in sahip olmadığı tek şey; ego. Ve dizide bu kasıtlı yapılan bir şey. Bu egosuzluk, bir televizyon şovu yazmak için ilginç bir deneyim. Çünkü çoğu zaman egosu önde ve merkezde olan karakterleri oynamam ya da yazmam istenmiştir.
Burada göstermek istediğim; olumsuz bir şey gördüğünde ya da deneyimlediğinde onun seni alaşağı etmesine izin verme, hatta başa çıkmaya çalış ve sadece onurlandır. Çünkü bu olumsuz şeylerin zaten dünyada var olduğunu biliyoruz. Bir şeyler çirkin yüzünü her gösterdiğinde alevlenmene gerek yok.
Şovun ilgili olduğu şeylerden biri de, başkalarının bizi görme şekline tepki olarak kendimize koyduğumuz kalıplar. Diğer insanların bizi görme şekline göre belki de hak ettiğimizin bu olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden öyle tepkiler aldığımızı düşünüyoruz. Ama bazen iyi bir koç, iyi bir akıl hocası, iyi bir ortak, iyi bir yönetmen, iyi bir eş değerinizi ve aslında neyi hak ettiğinizi daha iyi görebilir.
Hayatla ilgili her şeyi okulda öğrenmiyoruz. Herkesten, her şeyden bir şeyler öğreniyoruz.
◊ “Olumsuzlukların seni alaşağı etmesine izin verme, aksine onlarla başa çıkmayı dene. Çünkü bunların dünyada var olduğunu zaten biliyoruz.” Güzel bir yaklaşım...
- Dizi, felsefi olarak insan deneyimi hakkında inandığım şeyler üzerine bir meditasyon. Aynı zamanda bir TV programı ve hikaye anlatımı... Benim şakalarım... Benim ve birlikte çalışacak kadar şanslı olduğum çalışma arkadaşlarımın yaptığı birçok şey komik ve ilginç bulundu.
Yaşadığımız dönemde bölünme ve olumsuzluk içindeymişiz gibi hissediyoruz. Ama bu olumsuzluklar bize aynı zamanda onarmak, adalet anlayışı, yanlışları düzeltmek ve hatalardan ders alma fırsatı da sağlıyor.