Güncelleme Tarihi:
İstanbul’a ilk gelişiniz. Nasıl buldunuz?
- Çok güzel bir şehir. Çekimler için önce Ankara’ya gittim, ardından Antalya ve şimdi de İstanbul. Türk yapımcımız “Herkes Ankara’ya geri gelmek ister” demişti, gerçekten de öyle... İstanbul’u gördüğümde ise aklım başımdan gitti. Kulüpler, barlar, restoranlar, görülecek çokça yer ve güzel insanlar... 360, Reina, Sortie gibi lüks yerlere de gittim, Türkçe müzik çalan küçük barlara da. Pera Palas ve çevresi bayağı güzel mesela.
Sizi en çok ne şaşırttı?
- Ortak dilimiz. Özellikle Türkçe bana Latince, İngilizce, Urdu hatta Hintçe gibi geldi bazen. Hesap, kitap, dünya, dikkat gibi kelimeler bizim dilimizde de var. Hintçe ve Türkçe arasındaki bu benzerlik çok ilginç. Kültür de beni heyecanlandırdı.
Setten arta kalan zamanlarda İstiklal Caddesi’nde geziyormuşsunuz. Hayranlarınız önünüzü kesti mi?
- Tabii. Pek çok kişiyle fotoğraf çektirdik. Hatta burada bir hayran kulübüm varmış, önümüzdeki günlerde onlarla da buluşmak isterim. Özellikle Ayasofya’da çekim yaparken düzinelerce insan yanımıza gelmeye çalıştı. Onlarla yüz yüze tanışmak ve iletişime geçmek çok güzeldi. Hint filmlerinin ne kadar uzak noktalara ulaşabildiğini görmek de açıkçası beni şaşırttı. 2013 Kasım ayında vizyona giren filmimde bir şarkım vardı, insanlar bana İstanbul’da o şarkıyla “Tattad Tattad” diyerek seslenince çok mutlu oldum.
Filmden bahsedelimi biraz da... Duyduğum kadarıyla bağları pek de güçlü olmayan bir aileyi ve elbette büyük bir aşk hikayesini konu alıyormuş.
- Evet, filmde iletişim sorunları yaşayan bir aileyi ve bireylerin patlama anlarını perdeye aktarıyoruz. Bu aile aynı zamanda bir gemi seyahatinde... Türkiye, İspanya ve İtalya gibi yerlere uğruyorlar. Film İstanbul’da açılıyor. Muhteşem bir manzara, Boğaz Köprüsü, İstiklal Caddesi...
Peki sizin rolünüz?
- Kabir adında, ağzında gümüş kaşıkla doğmuş bir genci oynuyorum. Çocukluğundan itibaren babasının şirketler imparatorluğunun başına geçmek üzere yetiştirilmiş. Ama yapmak istediği bu değil. Uçakları seviyor, pilot olmak istiyor. Bu ikilemden dolayı da acı çekiyor. Tabii Anuskha Sharma’nın canlandırdığı Farah’la tanışana kadar... Farah dans aşkı uğruna evden kaçmış ve tutkusunun peşinden gitmiş bir kız. Ve bu açıdan Kabir’in olmak istediği kişiyi sembolize ediyor. Kız özgür bir kuş, Kabir ise kafeste... Kabir, bu tanışmadan sonra içinde bulunduğu durumdan kurtulmaya çalışıyor.
HERKES BANA ÇOCUK GİBİ DAVRANIYOR
Bollywood’un en ünlü isimleri bu filmde buluşmuş. Bazen kendinizi ekibin en deneyimsizi gibi hissediyor musunuz?
- Ekipte herkes bana küçük bir çocukmuşum gibi davranıyor (gülüyor). Anushka ile ilk iki filmimde de birlikteydik. Bir bakıma onun serçe parmağından tutup sektöre girdim diyebilirim. Üç yıl aradan sonra yeniden aynı ekipteyiz onunla. Anil Kapoor ise benim idolüm. Hint filmleri sektöründe bir efsanedir. 35 yıllık deneyimi var. 1985’te doğdum ve ergenlik çağımda Anil Kapoor en bilinen “kahraman”dı. Filmlerde ne yapıyorsa dikkatle izliyor ve onun gibi başarılı bir aktör olmak istiyordum. Aslına bakılırsa oyuncu olma nedenim de odur. Kendisiyle aynı filmde olma fikri bana hâlâ gerçek dışı geliyor. Muhteşem bir his.
Önde gelen bir aileden değilsen, bu sektöre girmek zordur. Siz de o zorlukları yaşadınız mı?
- Aynen öyle. Bilinen bir aileye mensup değilsen, tamamen sektörün dışındasın.
Nasıl başladı bu macera o halde?
- Üniversite eğitimi için Amerika’ya gittim. Ama istediğim tüm sınıflar doluydu, zorunluluktan oyunculuk dersi aldım. Dört yıl bu dersi aldıktan sonra ne yapmam gerektiğini anladım. Ona ne kadar çılgınca gelse de babam “Mezun olduğun müddetçe istediğini yapabilirsin” dedi, bu isteğime onay verdi. 21 yaşında Mumbai’ye döndüm ve yardımcı yönetmenlik yapmaya başladım. Bir yandan da oyunculuk eğitimi alıyor, tiyatro oyunlarında kendimi göstermeye çalışıyordum. Elimde portfolyom, tüm cast direktörlerini gezdim. “Bir film olursa beni arayın” her yere haber bıraktım.
Sonuç?
- Hindistan’ın en büyük yapımevi yeni bir filmi için yeni yüz arıyormuş. Haberi alır almaz gidip seçmelere katıldım ve kazandım. “Band Baaja Baaraat” filminde rol aldım. Sonra da gerisi geldi.
PREZERVATİF REKLAMINDA OYNAMAYI KENDİM İSTEDİM
Çok hızlı bir yükseliş, ani gelen şöhret... Bununla nasıl başa çıktınız?
- Raj Kapoor, Amitaph Bachchan, Anil Kapoor... Bu insanlar Hindistan sinemasının karşılığı, ikonlarıdır. Onların yaptıkları, sanata en büyük katkıdır. Yapmak istediğim tam da bu. Geriye dönüp baktığımda Hint sinemasına katkı yapmış olmak isterim. Aklımda sadece bu olduğundan ayaklarım yere sağlam basıyor.
Bir de prezervatif reklamında oynayarak çok ses getirmişsiniz ülkenizde... O firmaya “evet” dedirten neydi?
- Aslında bu benim fikrimdi. 15-16 billboard gördüm arka arkaya; bazısı bisiklet, bazısı alkol reklamı. Bunda yanlış bir şey yok ama kimse neden prezervatif reklamı vermiyor diye düşünmeye başladım. Çünkü ülkemizde bir sürü sorun var biliyorsunuz. HIV, nüfus yoğunluğu, istenmeyen hamilelikler... Prezervatif aslında insan hayatına pozitif etki eden birkaç üründen biri... İnsanlar bunun farkına varmalı. Seks konuşulmaktan kaçınılan, tabu gibi bir konu. Kimse rahatça konuşamıyor ve bu yüzden o konuda eğitim alamıyor. Ben de uluslararası bir markaya haber gönderdim. “Ranveer sizinle işbirliği yapmak istiyor, siz ne dersiniz?” denilince marka da hemen fikrin üstüne atladı. Ben ve en yakın arkadaşım bir reklam çektik. İkimizin de ilk reklam filmimizdi. Ne yaptığımızı bile bilmiyorduk çekerken ama insanlar sevdi ve satışlar da arttı.
FİLMDE SEVGİLİ AMA GERÇEKTE ARKADAŞIZ
Filmde iki aşığı canlandırdığınız Anushka Sharma ile sevgili olduğunuz yazılıyor şu günlerde. Bu haberlerin aslı var mıdır?
- Filmde iki sevgiliyiz ama gerçek hayatta benim çok iyi arkadaşım Anushka. Film sektöründeki ilk arkadaşlarımdan biridir hatta. Temiz bir kalbi olan, dürüst ve sevilesi bir insan. Bence sektördeki en güzel ve yetenekli oyunculardan biri...
BOLLYWOOD FİLMLERİ ÇEKİLDİĞİ ÜLKELERDE TURİZM PATLAMASI YARATIYOR
Bollywood’da yeni trend İstanbul mu? Son beş yılda burada çekilen Hint filmlerinin sayısında belirgin bir artış var.
- Böyle bir manzara her film için büyük avantajdır. Bir de Hint seyircisine göre, eğer bir film yurtdışında çekiliyorsa o prodüksiyon iyidir. O zaman herkes o filmi izlemeye gider. Daha önce New York, Londra çok popülerdi. Ama favori her zaman İsviçre’dir. Zoya Akhtar daha önce İspanya’da bir film çekmişti ve o yıl Hindistan’dan İspanya’ya giden turist sayısında patlama yaşandı. Umarım aynı şey İstanbul için de olur ve biz de bu konukseverliğe turizmi destekleyerek yanıt verebiliriz.