Güncelleme Tarihi:
* “Bana artık Hicran de” dizisinin ilk bölümleri oldukça ilgili gördü, sevildi. Böyle bir ilgili bekliyor muydunuz?
- Özenli bir iş olduğunu düşünüyorum. Gerek senaryosu gerek oyuncu kadrosu gerekse reji anlayışıyla namuslu bir iş diyebiliriz. Bana gelen teklifleri de bu anlamda değerlendiriyorum zaten. Rolden daha çok doğru bir şirket, doğru bir hikaye ve doğru oyuncu kadrosunun olması benim için çok önemli. Bu işi başarmanın en önemli sırrı da burada saklı sanırım.
* Oynayacağınız rolün hiç mi önemi yok peki?
- Rol elbette benim için önemli ama öncelikli olarak doğru bir işin içinde yer almaya çalışıyorum çünkü televizyon dünyası çok temiz bir dünya değil. Bu yüzden temiz ve namuslu işlerin içinde yer almak rolden çok daha önemli oluyor.
* Hicran’ın hikayesinde sizi en çok etkileyen en oldu?
- Güzel ve dokunaklı bir kadın hikayesi. Tabii Hicran’ın hikayesinin yanı sıra bundan 15 yıl önceki Türkiye’de yaşanan olayları da tekrardan gündeme getireceğine inandığım bir hikaye bu.
* Canlandırdığınız “Recai” karakterini bu kadar hırslı kılan şey ne sizce?
- Aslında Recai’yi şu anda tam anlamıyla tanımıyoruz. Evet, kızını ve torununu düşünen bir adam ama aynı zamanda hırslı bir iş adamı. Balıkla ve çevreyle ilgili bir iş yapıyor ama ilerleyen bölümler de işle ilgili yaşayacağı birkaç durum, onun asıl kişiliğini ortaya koyacak.
HİÇ HIRSLI BİRİ OLMADIM
* Siz hırslı biri misiniz peki?
- Hayır asla. Hiç bir zaman hırslı bir insan olmadım.
* Hırsı nasıl tanımlarsınız?
- Hırsı en kaba haliyle, bir insanın çok istediği şeyler uğruna her şeyi yapabilmesi olarak tanımlayabiliriz. Olaylar, insanlar ya da durumlarla ilgili her şeyi göze alabilen kişidir.
* Bugüne kadar sizden beklenmeyen bir davranış sergilediğiniz oldu mu?
- Bilmem, çevremdekilere sormak lazım. Çok sık olmasa da arada sırada kendime şaşırdığım durumlar olmuştur ama dizi karakterlerindeki gibi uç şeyler değil. Daha çok eşe dosta gösterdiğimiz tavırlarda zaman zaman kontrol dışı şeyler yaşanabiliyor. Fakat bunları tamir etmek de bizim elimizde.
* Canlandırdığınız karakter Recai’nin hikayedeki örgüsündeki önemi ne olacak sizce?
- Recai’yi bir açıdan bütün ilişkileri kontrol eden kişi olarak tanımlayabiliriz. Hem baba hem de bir patron. Dizideki en iyi rollerden biri de “Sinan” rolü bence. Televizyon tarihinde nadir çıkan en iyi rollerden biri.
BUĞRA İYİ BİR OYUNCU
* Buğra Gülsoy bu rolün üstesinden gelebiliyor mu sizce?
- Buğra çok iyi bir oyuncu. Onunla daha önce de çalıştık, iyi bir çalışma arkadaşı. Rolü için de elinden gelen katkıyı yapıyor.
* Sizi neden hep kötü rollerde görüyorsunuz?
- Sanırım ifademin sertliğinden kaynaklanıyor. “Kuzen Güney” dizisinde oynadığım “Ferhat” karakteri bir fenomendi, o diziye de çok yakışmıştı. Herhalde ondan sonra herkes öyle görmek istedi. “Tatar Ramazan” dizisinde de saplantılı bir adamı oynamıştım. Yoksa karakterimde, rollerimde canlandırdığım gibi kadın dövmek gibi şeyler yok. (Gülüyor) Umarım böyle sahneler bu dizide olmaz.
* Zor oluyor mu bu tarz sahneleri çekmek?
- Zaten karşımdaki oyuncu ya arkadaşım oluyor ya da öğrencim oluyor. “Kuzey Güney”deki Hazar Ergüçlü benim öğrencimdi. Dizide “Simay”ı dövdüğüm sahneleri çekerken benden birkaç tokat yemiştir. Zor oluyor sizin anlayacağız... Bu dizide kızımı oynayan Şebnem’i de “Tatar Ramazan” dizisinde merdivenlerden yuvarlamıştım, karnını tekmelemiştim. Aslında bu sahnelerin kötü örnek olduğunu düşünenler de var ama bir açıdan da erkeklere mesaj veren sahneler. Onları kendileriyle yüzleştiriyoruz.
* Peki sizce erkekler bunu algılıyor mu?
- Sanırım görmüyorlar. Çünkü beni “Kurtlar vadisi” dizisinde oynuyorum zannediyorlar. Ama yine de ısrarla kötü rolleri oynayarak erkeklerin kafasına bazı şeyleri kakmaya çalışıyorum. Şaka bir yana kötü adam rollerini severim. Çok karışıktırlar ve içlerine çok hikaye barındırırlar. Kötü adamları, iyi olmak isteyen küçük çocuklara benzetirim.
* Aslında popüler kültürle pek işi olmayan, daha çok tiyatro ve şiir ile içli dışlı olan bir adamsınız. Buna rağmen son dönemlerde bu kadar sık dizilerde rol almanızın nedeni ne?
- Tamamen tesadüf... Bir taraftan da televizyon kaçınılmaz bir şey. Tiyatrocuların televizyon dünyasına bir kalite getirdiği inkar edilemez. Mesela bazı işler bana teklif edilmiyor. Teklif edilmemesinden de çok hoşnudum. Diziler de oynayan o kadar değerli oyuncular var ki... Oynamak zorundalar çünkü devlet ve şehir tiyatroları yavaş yavaş kadrolarını küçültmeye doğru gidiyor. Bu yüzden tiyatrocuların televizyona kaymaları çok normal. Benimkisi böyle bir seçim değil aslında... Tamamen tesadüf!
* Peki bazı oyuncuların “tiyatro yapmak için dizilerde rol alıyorum” söylemlerini sizce ne kadar doğru?
- Açıkçası ben bu söylemleri pek samimi bulmuyorum. Bu daha çok yeni kuşak oyuncularda moda olmuş bir laf. Ayda iki kere sahneye çıkarak kimse tiyatrocu olmaz! Tiyatrocu olmak futbolcular gibi disiplinli olmayı, her gün 90 dakika performans sergilemeyi gerektirir. Bunu yaparken zaten televizyonda yer almanız mümkün olmaz. Yine de tüm bunları iyi niyetli çabalar olarak değerlendirmek gerekir.
BİRCE AKALAY TİYATRO YAPMALI
* Son dönemde tiyatro sahnesinde izlediğiniz oyunculardan en çok kimi beğendiniz?
- Birce Akalay çok beğendiğim bir oyuncu. Gerçi son yıllarda sahneye çıkmadı ama Haliç Üniversitesi’nde hocalığını yaptığım dönemde çok iyi oyunlar sergilediğine şahit oldum. Keşke Birce tiyatro yapsa.
* Aynı dizide rol aldığınız Aslı Enver de üniversitede sizden ders aldı, onun oyunculuğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Şu ana kadar karşılıklı sahnelerimiz olmadı, sette karşılaştık ama sahnelerini canlı olarak izlemedim. Buna rağmen televizyonda diziyi izledikten sonra kendisini telefonla arayıp tebrik ettim. Aslı’nın üzerinde bir parça emeğim varsa, bu beni gururlandırır.
ŞİİR YAZIYORUM AMA OKUNMUYOR
* Siz aynı zamanda ödüllü bir şairsiniz. Yazmaya devam ediyor musunuz?
- Yazıyorum ama çok nadir! Çünkü okuyucu yok. Kimse sizden bir şey beklemezken sizin bir şeyler anlatmaya çalışmanız çok da keyifli olmuyor. Daha çok resim yapmaya yöneldim asında. Birkaç sene önce Bodrum’a taşındıktan sonra içimdeki resim tutkusuna hakim olamadım ve balık resimleri yapmaya başladım. Ressam arkadaşlarımın destekleriyle bir de sergi açmayı planlıyorum. İşin ilginç tarafı ben balık çizmeye başladıktan sonra bu dizideki rolüm teklif edildi; balık çiftliği olan bir adam rolü! (Gülüyor)
* Bu sezon tiyatroda yine sadece oyun mu yöneteceksiniz yoksa sizi sahnede de görebilecek miyiz?
- Sadece oyun yöneteceğim. Hatta oyunumuz için bir takım hazırlıklarımız var ama bira zaman alacak sanırım.
* Niye oynamayı bırakıp tamamen yönetmeye yöneldiniz?
- Okul yıllarımdan beri oyunculuk iddiası olan biri değildim. Kendimi daha çok yönetmeye adapte etmişimdir. Bu böyle de devam etti. Yarın öbür gün bir rol gelir ve o rolde kendimden başkasını göremezsem tekrar tiyatro sahnesine çıkabilirim.
* Yönetmen kimliğinizi sinema ya da televizyona taşımayı düşünüyor musunuz?
- Televizyon değil ama sinema yapmak isterim açıkçası. Televizyon yönetmenliğinde zaman karşı yarıştığınız için yaratıcılığınızı göstermeniz zor bence.
YALNIZLIKTAN BESLENİYORUM
* Bodrum’da hayat nasıl geçiyor peki?
- Bodrum yaşaması keyifli bir yer. Yaklaşık bir senedir orada yaşıyordum, dizi başlayınca yine biraz İstanbullu oldum ama fırsat bulduğum her an yine Bodrum’a kaçıyorum. Bizim gibi büyük şehir bağımlılarının yaşabileceği bir yer. Kışın da çok zevkli.
*Tek başınıza mı yaşıyorsunuz?
- Evet, her zaman tek başına yaşayan biri oldum. Üretmenin yolu biraz da yalnızlıktan geçiyor sanırım. Başka insanların da hayatlarını zehretmenin manası yok. Yalnızlıktan besleniyorum.