Güncelleme Tarihi:
Yeni diziniz “Güllerin Savaşı” hayırlı olsun. Nasıl dahil oldunuz ekibe?
- Teşekkürler. Bu dizinin çekileceğini basından duymuştum. Bir gün Fatih Aksoy’dan Ömer karakterini oynamam için teklif geldi. Karakteri kendime çok yakın bulduğum için projede yer almak istedim.
Çekimler nasıl gidiyor?
- Gayet güzel. İlk bölüm yayınlandıktan sonra diziyle ilgili çok güzel yorumlar geldi, bu da bizi mutlu etti. Canan (Ergüder) ve Damla (Sönmez) ile ilk defa çalışıyorum. Önceleri aklımda birbirimize uyum sağlayacak mıyız, enerjimiz tutacak mı diye soru işaretleri olsa da sete çıktıktan sonra Fatih Aksoy’un ne kadar doğru bir cast yaptığını anladım. Herkes rolüne çok yakıştı bence.
Ömer karakteri hikâyede taşları yerinden oynatacak karakter gibi duruyor...
- Ömer, uzun yıllar yurtdışında çalışmış bir doktor. Mesleğiyle ilgili birçok başarıya imza atmış. Ani bir ölüm haberiyle cenaze için Türkiye’ye geliyor. Her ne kadar geri dönmeyi düşünse de bir şekilde dönemiyor ve İstanbul’da kendine bir yaşam kuruyor. Sonra da iki kadının ortasına düşüyor.
“Paylaşılamayan erkek” olmak nasıl bir duygu?
- Bu çok göreceli bir durum. Çünkü paylaşılamamasının nedeni Ömer’in yakışıklılığı değil, mesleki başarısı ve beraberinde getirdikleri...
Kadınları cezbeden erkekteki iktidar mı yani?
- Ömer’in iktidarı ve gücü etkiliyor onları tabii...
Siz hiç paylaşılamayan erkek oldunuz mu?
- Zaman zaman oldum tabii. Ama eli ayağı düzgün her erkek ve kadının bu durumu yaşaması çok normal. Paylaşılamamak durumu biraz da sizin izin vermenizle alakalı. Bu bir tercih meselesi yani...
ÖNCEKİ ROLLERİMİN IŞIĞI YOKTU
Bu arada bir de “Seni Seviyorum Adamım” filminde rol aldınız. Bu filmde hangi karakteri canlandırdınız?
- Evet, güzel bir film oldu, kasım ayında vizyona girecek. Ben bir zamanlar çok başarılı olan, sonradan mesleğine küsen bir bestekârı canlandırdım. Şanını, şöhretini bir kenara bırakıp bir balıkçı kasabasında tek başına yaşamayı tercih ediyor. Ve bir anda aşkla tanışıyor. Benim için güzel bir deneyimdi.
‘Jön’ diyebileceğimiz oyuncular arasında sizin de isminizi sayabilir miyiz?
- Ben kendimi bir yerde konumlandırmayı sevmiyorum. Sadece sevdiğim, senaryosunu elimden düşürmeden okuduğum işlerde yer almak istiyorum. Zaten sevdiğiniz işlerde başarılı oluyorsunuz. Mesela “Adını Feriha Koydum” dizisindeki Kaptan Levent rolünü çok sevmiş, beni gerçekten bir yere taşıyacağına inanmıştım. Yanılmadım, o rol benim kırılma noktam oldu. Daha önce oynadığım dizilerin de kalitesi iyiydi ama benim canlandırdığım rollerin ışığı yoktu. Dolayısıyla jön olmak sadece tiple değil, biraz da enerjiyle ilgili diyebilirim.
Çirkin biri jön olur mu sizce?
- Elbette olur. Önemli olan enerjinizin seyirciyle buluşması.
EŞİM BENİ ARTIK KISKANMIYOR
Evlisiniz ve iki çocuğunuz var. Nasıl bir baba ve eşsiniz sizce?
- İyi bir baba olduğumu düşünüyorum. 7 ve 4 yaşlarında iki oğlum var. Onlarla vakit geçirmeyi çok seviyorum. İşten arta kalan vaktimi çocuklarıma ve eşime ayırıyorum. Ama çok romantik bir adam olduğumu söyleyemem. Eşine büyük sürprizler yapan biri değilim. Bana sürpriz yapılmasında da hoşlanmam.
Kıskanç mısınız bir erkek misiniz?
- Yok, değilimdir.
Peki ya eşiniz?
- O önceleri kıskanıyordu ama artık kıskanmıyor.
YAPAMAYACAĞIM SPOR YOK
Formunuzu korumak için neler yapıyorsunuz?
- Öncelikle ruh sağlığımı korumaya çalışıyorum. Bir insanın ruh sağlığı yerindeyse, fiziğine dikkat eder zaten. Aynı şekilde fiziksel görüntünün insanın ruhuna yansıdığına inanırım. Bu nedenle boş zamanlarımda sahilde koşu yaparım. Hayatım boyunca spordan hiç kopmadım. Kışın kayak yapar, yazın bol bol yüzer, futbol ve basketbol oynarım. Yapamayacağım spor yoktur, o derece iddialıyım. Senelerdir tenis dersi alan arkadaşlarımdan daha iyi tenis oynarım.
EKMEĞİN ADINI İSTANBUL’DA ÖĞRENDİM
“Malatya’da doğdum ve 6 yaşıma kadar bir köyde büyüdüm. Daha sonra babamın işi dolayısıyla İstanbul gibi bir metropole geldim, burada bambaşka bir hayatın içine düştüm. Ekmeğin adının ekmek olduğunu İstanbul’da öğrendim, daha önce ‘somun’ derdim. Bakkala gidip ‘Somun alabilir miyim?’ dediğimde ‘Somun burada olmaz git nalburdan al’ şeklinde bir yanıt almıştım, hiç unutmuyorum. Bir öğretmen çocuğu olarak İstanbul’da zor şartlarda büyüdüm. Oyuncu olacağım aklıma gelmezdi ama kalabalığa hitap eden bir meslek yapacağımı da hep biliyordum.”