Güncelleme Tarihi:
◊ Nerede geçiriyorsunuz zorlu korona günlerini?
- New York’tayız.
◊ Hepimizin hayatı bir anda değişti. Siz New York’ta salgının Amerika’daki merkezindesiniz. Duygusal olarak, fiziksel olarak, ruhsal olarak nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Meditasyon yaparak... Hayat bir gün sakin, huzur dolu, güzel olabileceği gibi ertesi gün sert ve acımasız da olabiliyor. Suyun üstünde, yüzeyde görünen ne olursa olsun suyun altında bir sakinlik, bir dinginlik var. Son 25-30 yıldır yaptığım meditasyon, o sakinliği bulmama yardımcı oluyor. Bugünlerde de rutinimi koruyorum. Meditasyon en büyük yardımcım.
Bugünlerde kendim için korkmuyorum! Çocuklarım için endişeliyim. Onların ruhsal durumu, okula gitmemeleri, arkadaşlarıyla vakit geçirememeleri... Olan bitenden kaynaklı endişenin çocuklarımı sert etkilemesini istemiyorum.
Köpeklerimizi gezdiriyoruz ve 10 yıldır sokakta gördüğüm ama hiç konuşmadığımız insanlarla artık konuşuyoruz. Hepimiz “yetmiyor” diye şikayet ettiğimiz “zamana” artık sahibiz.
ETRAFTA KİMSELERİ GÖRMEMEK NEW YORK’UN KİMYASINA AYKIRI
◊ New York’un genel durumu hakkında neler söylemek istersiniz?
- Doktorlar, hemşireler, polis memurları, itfaiye ekipleri ön cephedeler. Bu savaşta evde kalabildiğimiz için ne kadar şanslıyız. Şu anda New York’ta olmak da dünyanın birçok yerinde olmak gibi çok zor. Sokaklar boş. Etrafta kimseleri görmemek New York’un kimyasına aykırı. Film sahnesi gibi. Kıyamet kopmuş gibi. Ancak insanlar birbirine karşı daha anlayışlı. Birbirleriyle konuşuyorlar. Arabalar yan yana geçerken insanlar birbirlerine el sallıyor. Birlik duygusu, ortak amaç duygusu bariz bir şekilde hissediliyor. İçimdeki iyimserlik topluluk hissinin, birlik hissinin devam etmesini umuyor. Nelerin gerçekten önemli olduğunu anlayacağız.
◊ Değer verdiğimiz birçok şey, salgından sonra anlamını yitirdi. Hayatlarımızı en basit haliyle yaşamaya başladık, öyle değil mi?
- Unutma; “İnsanlar plan yapar, Tanrı güler”... Ben de ajandası oldukça yoğun bir insandım. Film çekimleri, turlar, tiyatro... Ama bu durum hepimize geri adım attırdı. Saplantılı bir şekilde yaptığımız planlarımızı altüst etti. Her şey değişecek mi, emlak fiyatları artacak mı, ekonomi nasıl olacak... Bilmiyorum. Bildiğim tek şey birlik olmamız gerektiği. Bu salgın tüm dünyada. Hepimiz aynı durumdayız. Tüm gezegeni etkisi altına alan başka bir şey olmuş mu, onu da bilmiyorum. Umarım ayrıcalıklı insanlar, imkan sahipleri aynı şansa sahip olmayanlara el uzatır.
DIŞ GÖRÜNÜŞÜME KAFA YORACAK SABRIM HİÇBİR ZAMAN OLMADI
◊ “Bad Education” filminde Frank Tassone’yi canlandırdınız. Role hazırlanırken Tassone ile tanıştınız mı?
- Tanışmadım. Hakkındaki kayıtlar topluma açıktı. Ona ait çok fazla malzeme olduğu için bir araştırmacı tuttum. Gazete makaleleri, saatlerce süren video kayıtları... Tüm bilgileri toplattım. Senaryo yazarımız da onun yönettiği Roslyn Lisesi’ne gittiği için toplumun Frank hakkındaki görüşlerini biliyordu.
◊ Görünüş Frank için çok önemliydi. İnanılmaz bir gardırobu vardı. Peki sizin için ne kadar önemli nasıl göründüğünüz?
- Nasıl göründüğümü Frank kadar önemsemiyorum. Onun için çok önemliydi. Bu konuda oldukça açıktı ayrıca. Okulu temsil ettiğini söylüyordu. Çekinmeden yılda 30 bin dolar kuru temizleme faturası ödediğini kabul ediyordu. Kendime gelirsem... Kariyerimin ilk yıllarında dış görüntünün, imajın, kendimizi nasıl takdim ettiğimizin önemli olduğunu söyleyenler oldu. Ama dış görünüşüme kafa yoracak sabrım hiçbir zaman olmadı. En baştan itibaren tüm enerjimi rol yapabilmek için harcadım.
OYNAYACAĞIN KARAKTERE ÂŞIK OLMALISIN
◊ Amerika’da eğitim sisteminde en büyük yolsuzluğa imza atmış adamı oynuyorsunuz. Gerçek bir hikaye ve oynadığınız kişi hâlâ hayatta. Karakteri yargıladığınız oluyor mu?
- Hayır! Eğer yargılarsam rolü yapamam. Oynayacağın karaktere âşık olmalısın, güvenmelisin, savunmalısın, yanında olmalısın. Kağıt üzerinde çok kötü bir hikaye. Doğru. Ama Frank tartışmasız ülkenin en iyi eğitimcilerinden biriydi. Kendine ayrılan bütçeden 10 bin dolar çekse, harcasa kimse sorgulamazdı. Aksine herkes normal karşılardı.
Çünkü yaptığı hizmetler başka bir ihtimali akıllara getirmezdi. Kolombiya Üniversitesi’nde doktorasını yapmıştı. Çok zekiydi. “Wall Street’te çalışsaydım yılda 20 milyon kazanırdım, bu işte çalışıyorum ve aldıklarımı hak ediyorum” zihniyeti vardı.
◊ Yakalandığında “2.2 milyon dolar çaldın” diyorlar, Frank inkar ediyor ve “Hayır, 1 milyon dolar çaldım” diyor.
- Neden 1 milyon diyor biliyor musun? Çünkü çaldığı paranın diğer kısmını öğretmenlere dağıtıyordu. Onları hafta sonu tatillerine yolluyordu. Performansından memnun olduğu öğretmenlere değişik yollardan bu parayı mutlaka iletiyordu.
◊ Sizin hayatınızda sizi etkileyen, yol gösteren insanlar var mıydı?
- Vardı. İlk önce babam. “Eğitim ve aile, bu iki kelimeyi hayatından çıkarma” derdi. “Nerede olursan ol, ne kadar meşgul olursan ol, ne kadar stresli olursan ol, aileni unutma” ilk nasihatiydi. Diğeri de; “Her fırsatta öğrenmeye devam etmelisin. Bu sana güven verecektir. Hayatta ilerlerken doğru yolu bulmanı sağlayacaktır” derdi.
Hayatımdaki diğer bir önemli figür de yıllardır birlikte çalıştığım oyuncu koçumdu. “Oyunculuğun sırrı nefes” derdi. “Şu anda ol, ne olursa olsun anı yaşa, aldığın nefesi takip et ve hayatta olduğunu hisset.” Anlamam yıllarımı aldı ama sonunda kavradım.
KARANTİNA SÜRECİNDE OTURMA ODAMDA DANS PRATİĞİ YAPIYORUM
◊ Bu sene Meredith Willson klasiği “The Music Man” (1957) müzikaliyle Broadway’e de dönüş yaptınız...
- Evet.
◊ Biraz bahseder misiniz?
- Birkaç ay önce “Sırada hangi projeler var?” dediklerinde “6 ay ara vereceğim, çünkü Broadway’de şova başlayacağım” diyordum. Bu senenin sonlarından itibaren en az 15 ay Broadway’de olacağım. Karantina sürecinde oturma odamda dans pratiği yapmıyorum desem yalan olur. Müzik direktörümle günlük derslerimize devam ediyorum. Tabii FaceTime ile. Haftada 8 gösteri yapacağımız için fiziksel olarak da iyi durumda olmam lazım. Fiziksel dayanıklılık üzerinde de çalışıyorum. Bu zor günlerde meşgul olmak aklımı başımda tutmama yardımcı oluyor aslında. Planlarda değişiklik olmazsa 29 Haziran’da provalar başlayacak. O tarihe kadar ben kendi hazırlıklarımı yapmaya devam edeceğim.
KÖTÜ ADAM KENDİNİ KÖTÜ GÖRMÜYOR
◊ Çok yönlü bir aktörsünüz. Sinema, tiyatro, sahne, drama, müzikal, komedi... Muazzam işler yapıyorsunuz. Nedir seçtiğiniz rollere sizi çeken?
- İster gerilim filmi olsun, ister müzikal ya da süper kahraman, her rolde beni aktör olarak karakterle birleştiren noktaları ararım. Kötü adamı oynuyorsam hikayede “kötü adamı hangi noktalar bu duruma getirmiş”le başlarım. Bu adamı haklı çıkaran noktalar var mı, varsa neler? Çünkü kötü adam kendini kötü görmüyor. Ya iyi olduğuna inanıyor ya da haklı sebepleri olduğunu düşünüyor. Beni rollere çeken bu noktalar oluyor.
CORY’NİN ÖNÜNDE MUAZZAM BİR KARİYER VAR
◊ “Bad Education” filminde hikayenin de Frank’in de oldukça komplike bir yapısı var. Yönetmeniniz Cory Finley hikayeyi oldukça başarılı anlatmış. İfade etmeden geçemeyeceğim.
- Yüzde yüz. Filmde üç tür bir arada... Senaryoyu ilk okuduğumda Coen Kardeşler hissi almıştım. Kimin yöneteceği daha belli değildi. Cory ilk filmi “Thoroughbreds”i 2017’de çekmiş. Filmin senaryosunu aslında tiyatro oyunu olarak yazmış ama stüdyo patronları onu bulup hikayeyi film yapmayı teklif etmiş. Çok yetenekli bir genç. Önünde muazzam bir kariyer var.
EĞİTİMDE BÜYÜK SKANDAL
Gerçek olaylardan uyarlanan “Bad Education”, 25 Nisan’da HBO’da yayınlanacak. Film, Long Island’da müfettiş olan ve milyonlarca dolar çaldığını kabul eden eski Frank Tassone’nin öyküsünü konu alıyor. Frank, öğrencileriyle birebir ilgilenen idealist bir eğitimcidir. Öğrenciler en iyi okullara kabul edildikçe, bölgenin değeri artar. Lüks bir yaşam sürmeye başlayan Frank’in sınırsız harcamalarının sonu gelmez. Hafta sonu Vegas kaçamakları, egzotik geziler, lüks araçlar Frank’in gazeteci olmak isteyen öğrencisinin dikkatini çekince 11.2 milyon dolarlık skandal su yüzüne çıkar...