Güncelleme Tarihi:
Kuzguncuk,İstanbul’un en eski semtlerinden biri,hangi yana baksan bir yaşanmışlık ne tarafa dönsen birarada yaşama kültürü fışkırıyor.Cami ile kilise yanyana örneğin...
Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’yle Kuzguncuk Cami; yanayana ve kubbelerinin yükseklikleri bile aynı...Asya’nın zaman içinde neye kıymet vereceğine dair müthiş tohumlar atıyorum verimli toprağına...
Sokakta keyifle yürüyoruz,her yan çoğu eski olan köşklerle dolu,hala alçak katlı bu mütevazi köşkleri görmek tatlı bir mutluluk veriyor insana...Tesadüfen bir kadını kedilere yiyecek verirken görüyoruz,başlıyoruz sohbete,kadın ressam çıkıyor,yemek verdiği yer evinin sokağı;çocuklar için hazırladığı yazısız resimli kitabı duyunca hemen evine gidiyoruz.
Asya’ya her zaman söylediğim bir şey var:
’Kitap okumak için okuma yazma bilmek gerekmez.’ Kadın ressamın hazırladığı kitap tam da bunu doğruluyor.Henüz 5 yaşına varmamış Asya başlıyor resimli yazısız kitabı okumaya...Kuzguncuk böyle bir yer işte karşılaştığınız insanın bir ressam çıkabileceği, mahalle kahvesi olan,tiyatrosu, galerileri, antikacısı, bostanı olan hala büyük oranda orjinal kalabilmiş bir İstanbul Semti...İlk olarak 15 yy da İspanya’dan kaçan yahudilerin gelişiyle gayrimüslimlerin yaşadığı bir yer haline gelen bu şirin semte daha sonraları ermeniler ve rumlar da eşlik ediyor.
Şimdilerde gayrimüslüm nüfus pek az...Bu keşifte Asya ilk kez bir kiliseyle tanıştı hem de annesiyle, tatlı bir Cumartesi gününde, sokaklarda sohbet ede ede yürürken...Hadi Anne!