Güncelleme Tarihi:
Nilgün Kasapbaşoğlu, Ayşecik, Yumurcak, Gülşah gibi Yeşilçam’ın çocuk yıldızlarının sesine hayat verdi.
Muhsin Ertuğrul gibi Türk tiyatro tarihinin en önemli isimleriyle de çalışan Kasapbaşoğlu, oyunculuk ile bağını şöyle anlatıyor:
“Babam gençlik döneminde sanatçı olmak istemiş, şehir tiyatrolarına girmiş. Ama ailesi sanatçı olmasına izin vermemiş. Ailenin tek çocuğuymuş ve o zaman memur olmak önemliymiş. Ama babam hep tiyatroya ilgi duymuş. Evden kaçıp Halide Pişkin’le turneye bile gitmiş. Ama yine ailesi bulmuş. O da ‘İleride çocuğum olursa sanatçı yapacağım’ demiş. Babam memurdu, Beyoğlu Belediye Hastanesi’nde. Geceleri de Maksim Gazinosu’nun sahne müdürlüğünü yaptı. Ben daha çok küçükken ve okula başlamadan elimden tutup şehir tiyatrolarına beni götürdü. İlk oyunum Macbeth’ti, Muhsin Ertuğrul da yönetmeniydi. Arkasından filmler geldi, seslendirmeler ve tiyatro ile devam etti. Ama tiyatro ağırlıklı devam ettim. Bir yandan da eğitimime ara vermedim. Yaşım gelince de konservatuvara başladım. Çok yoğun çalışıyordum. Kadrolar tiyatrolarda o kadar kalabalık değildi.”
Onları konuştuğumu fark etmiyorlardı
Nilgün Kasapbaşoğlu, Yeşilçam’a ilk olarak çocuk oyuncu olarak ayak basıyor:
“Çocuk yıldız olarak 12 film çevirdim. O zaman Son Havadis diye bir gazete vardı oradan ödül aldım. Ama 13 yaşında seslendirmeye başladım. Yeşilçam’daki tüm çocuk yıldızları hemen hemen ben konuştum. Gülşah, Yumurcak, İlker İnanoğlu, Menderes Utku, Küçük Ceylan, Sezercik... Bu arada TRT’de de yabancı çizgi filmlere seslendirme yapıyordum. Heidi’de Peter’ı seslendirdim. Uzun İspanyol dizilerine de ses verdim. 8 yıl TRT’de seslendirme yönetmenliği yaptım. O da benim hayatımda önemli bir yer tutar.”
Sanatçı, seslendirdiği çocuklarla tanışmadığını söylüyor:
“Tanışmadım ne yazık ki o çocuk oyuncularla. Hatta geçenlerde Hülya Koçyiğit’le bir araya geldim, ‘Gülşah’ı da sen konuştun’ dedi. Hiç tanışmadık, karşılaşmadık bile. Bir tek Sezercik’le tanıştım. Onlar da çocuktu o zaman. Ben de ergendim. O bile benim konuştuğumu fark etmiyordu.”
Kasapbaşoğlu, “O filmleri tekrar izleyince ne hissediyorsunuz?” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Kendimi eleştirmiyorum, çok keyifle izliyorum. Torunlarım izlerken inanmıyorlar benim konuştuğuma, ‘Sen olamazsın anneanne’ diyorlar. Bana sesle taklit yaptırıyorlar.”
Kuliste cebinizdeki parayı bile paylaşırdınız
“Kulis çok farklı bir dünyadır. Setlerdeki kulise benzemez tiyatro kulisi. Orası herkesin dertlerini, sevinçlerini, bazen cebindeki parasını paylaştığı, evden yemeğini getirdiği yerdir. Zaten ben bir oyunda oynayacaksam ‘ne oynayacağım’ diye sormam. Kimlerle oynayacağımı merak ederim. Karşımda iyi oyuncuların olmasını isterim. Kulisteki o tatlı atmosferi severim, o oyuncuların tavrı da kulise yansır. Negatif değil hep pozitif olmasını isterim. Biraz hayata gülerek bakmayı seviyorum. Dizilerde de hâlâ tüm oyuncu arkadaşlarımla arkadaşlığım sürüyor. Ben harika setlere düştüm.”
“Çocukları seslendiriyordum. O yüzden farklı bir ses kullanıyordum. Yumurcak ve Gülşah’ın sesleri normal sesimden farklıdır. Pandemiden dolayı maske var suratımda. Bir dükkana girdiğimde hemen sesimden tanıyorlar. Beni o ayrı mutlu ediyor.”
Emekliliği kabul etmiyorum
Nilgün Kasapbaşoğlu, İstanbul’da torunlarıyla ile sakin bir hayat yaşıyor. Pandemi nedeniyle uzun bir süredir çoğu projeye “evet” demeyen 67 yaşındaki oyuncu, son dönemde neler yaptığını şöyle anlatıyor:
“58 yıl aralıksız Şehir Tiyatroları’nda çalıştım. 2 yıl önce yaş haddinden emekli oldum. Bir kızım var, onu evlendirdim. İki torunum da var. Fakat kesinlikle emekliliği kabul etmiyorum. Devlet kurumundan emekli olmuş olabilirim ama sanatımdan emekli olmadım. Bir film çektik İlker Ayrık, Hande Soral ile... Pandemi yüzünden vizyona giremedi. ‘Keşanlı Ali Destanı’ oyununu çıkardık Birce Akalay ile... Müzikleri çok güzeldi. 4 oyun oynadık, o da pandemiden kaldı. Bunların üzerine ben de aylarımı evden çıkmayarak geçirdim. Pandemiden korktuğumdan gelen hiçbir şeyi kabul etmedim. Evde yemek yaptım, kitap okudum, film izledim. Örgüler ördüm. Şimdi seslendirme yapmaya devam ediyorum. Artık maalesef seslendirme para kazanılan değil de, hobi olarak yapılan bir iş. Ama ben çok seviyorum. Fakat artık çok sıkıldım. Setlere dönme zamanı geldi.”
Sanatçı gençlere ise şu öğüdü veriyor:
“Gençler bizim geleceğimiz, çalışan gençleri çok seviyorum. Ne olur saygı duyulan bir sanatçı olmaya çalışsınlar. Saygı duyulması bir sanatçı için çok önemli. İşini aşkla yapan sanatçılar o saygınlığı kazanırlar.”
TRT’deki ilk sitcom’da başrolde
Nilgün Kasapbaşoğlu’nun 80’li yılların ortasında yolu televizyonla kesişiyor:
“84 yılında televizyon hayatım başladı. O zamanlar ilk sabah kuşağı programı ve sitcom’u ‘Hanımlar Sizin İçin’de çalıştım. Haftada 3 gün yayınlanıyordu. Çok tanınır oldum. Televizyonun öyle bir gücü vardı. Tanımadığınız evlere misafir oluyordunuz. Herkes sizi tanıyordu. Öyle bir dönem geçirdim. Evin kızı Nilgün’ü oynuyordum, Nedret Güvenç’le beraber. Eşim Namık Kasapbaşoğlu da yapımcı ve yönetmendi. 5 yıl kadar sürdü. Sonra TRT’de çocuk eğlence programlarını sundum, ‘Görelim Öğrenelim’ adında... Hayat çok hızlı geçti.”
Oyuncu, “Dizi ve tiyatrolardaki farkı nasıl tanımlarsınız” sorusuna ise şu yanıtı veriyor:
“Dizi ve tiyatro sahnesindeki oyunculuk farklı. Dizilerde minimal oynamak zorundasınız. Tiyatro sahnesinde biraz daha büyük oynamak önemlidir. Hepsinin keyfi farklı. ‘Papatyam’ dizisinde Metin Akpınar ile oynadım. Sonra ‘Huzur Sokağı’ geldi... Pandemi sürecinde çok korktum setlere girmeye ve bir sürü şeye ‘hayır’ dedim. Atlattık ve ben de setlere dönmeye sabırsızlıkla bekliyorum.”
Muhsin Ertuğrul aşırı disiplinliydi Suna Pekuysal yemek yapmayı öğretti
Muhsin Ertuğrul: Çok otoriterdi ve tahmin edemeyeceğiniz kadar aşırı disiplinli biriydi. Her işte disiplin gerekli ama tiyatroda biraz daha fazla. Hasta olamayız, bayramda tatile gidemeyiz. Çok özveri gerektiren bir iş. Çünkü o perde açılmak zorunda.
Cahide Sonku: 9 yaşındayken Cahide Sonku ile aynı sahneyi paylaştım. Cahide Hanım çok kibardı. Onun da benim yaşlarımda bir kızı vardı. Onu da tiyatroya getirirdi. Beraber oyunlar oynardık. Bana yaşımı hissettirir, çocuk gibi davranıyorlardı tabii.
Aykut Oray: “Gurbetçiler” dizisinde beraber oynadık. Babacan ve efendi bir insandı. O setteki anlar hep yaşanmış güzellikler olarak kaldı hayatımızda. O da iş konusunda çok disiplinliydi.
Toron Karacaoğlu: Toron Abi bir oyunda babamı oynamıştı. O vefat edene kadar ona ‘baba’ dedim. Hayatımdaki en önemli insanlardan biri olarak kalacaktır.
Suna Pekuysal: Tüm ustalar ile aynı sahneyi paylaşıp aynı havayı soludum. Suna Pekuysal da çok şekerdi. Bir şeye sinirlenince kızardı, bağırırdı. Fakat kuliste ise bir anne gibiydi. Müthiş bir ev kadınıydı. Genç kız olduğumuz dönem nasıl yemek yapmamız gerektiği, nasıl davranmamız gerektiği gibi bir sürü şeyi öğretti bize.
Seyirci aile komedisi özlüyor
“2000’lerin sonunda çektiğimiz ‘Papatyam’da yaşı ilerlemiş kişileri seyirciye izlettik. Neden olduğunu bilmiyorum ama seyircinin böyle sitcomları özlediğini fark ediyorum. Tabancalar, kız kaçırmalar, birbirlerini aldatan insanlardan sıkıldılar. Televizyon neresinden bakarsanız bakın biraz özendirici oluyor gençlere. O yüzden aile hikayeleri görmek istiyoruz. Bunun özlemini duyuyoruz. Ben de hep yaşanmışlığın içinden işleri tercih ediyorum. Samimi olmalarına bakıyorum.”