Güncelleme Tarihi:
* Öncelikle sizi tanıyalım. Bize kısaca kendinizi anlatır mısınız?
- 1983-İstanbul doğumluyum. Tek çocuktum ama şımarık değildim. Hep şakacıydım. Sadece ailesine komik gelen bir çocuk da değildim, yabancıları da güldürebiliyordum. Bence bu işi yapmayı 7-8 yaşlarında kafaya koymuşum (gülüyor). Fakat aynı zamanda gerçekçi de bir çocuktum. Sokağa erken çıktım, insanlarla iletişime erken geçtim. Daha 12-13 yaşında tek başıma İstanbul’un her yerini gezdim. Uzaklaşmaktan korkmadım. Ailem güvenirdi bana.
* Peki oyunculuk yapmaya ne zaman başladınız?
- 15’imde “Gurbetçiler” dizisiyle başladım. O zamandan beri hem tiyatro, hem televizyon hem de sinema çalışmalarım devam ediyor. İnsanlar sokakta gördüklerinde çoğu zaman ismimi çıkaramıyorlar fakat yüzlerindeki gülümseme ne kadar uzun zamandır tanıştığımızı hatırlatıyor. Genellikle “Aaa bu bizim çocuk” diyorlar. Bu bağ, adımı ezberlemelerinden daha önemli, daha samimi.
* Sizi genellikle komedi ağırlıklı projelerde izliyoruz. Gerçekte de eğlenceli biri misinizdir?
- Gezmeyi, motor kullanmayı, yeni ülkeler, diyarlar görmeye bayılan, felsefeyi, müziği ve kitapları seven sade bir adamım ben. Güldürmek için bu hayattayım bence. İnsanlar gülünce yaşamım uzuyor sanki. Çünkü hayat gülersen güzeldir. Hüzün, öfke ve keder kötüdür.
* Gelelim “Kalbim Ege’de Kaldı”ya... Ekibe nasıl dahil oldunuz?
- Projenin oyuncu seçimi aşamasında genel hikayesinden haberim oldu, çok beğendim. Daha önce bir Ege dizisinde oynamıştım ve coğrafyasını, insanlarını, hikayelerini, iletişimlerini çok sevmiştim. Menajerimi arayıp “Bu işte olmak istiyorum” dedim.
* Dizi genele olarak çok beğenildi. Size gelen tepkiler nasıl?
- Çok samimi tepkiler alıyorum. Sokakta “Naber len Cabbar” diye seslenenler, “Metres mi tutcen len gızı?” diye takılanlar oluyor. Çok gülüyorum.
* Dizide Cabbar’ı canlandırıyorsunuz. O karakterde en çok neyi sevdiniz?
- Cabbar’ın en çok düz kişiliğini ve patavatsızlığını sevdim ben... Neyse o... Tüm üçkağıtlarının altında saf ve basit bir duygu saklı. Tüm istekleri ilkel ve komik. Cabbar hayattan keyif almak isteyen, nerede kiminle olursa olsun sadece kendini düşünen, ama zorunda kalırsa ve iş başa düşerse fedakarlıktan kaçınmayacak biri. İnsanların dert ortağı olmasa da eğlenmek isteyecekleri avare bir adam.
* Setten bir anı istesem...
- Bir bölümde Cabbar kuyuya düşüyor. O sahnenin çekiminden önce aldı beni bir korku. Kuyu derin, insanı bunaltan bir yer. Nasıl çekeceğiz diye kara kara düşünüyorum. Çekim zamanı geldi ve gerçekten de bayılacak gibi oldum. Çünkü bende klostrofobi (kapalı alan korkusu) var. Kuyu çok dardı. Cabbar’ın senaryo gereği yaşaması gereken korkuyu ben bire bir yaşadım.
HAYALLERDEKİ KÖY
“Kalbim Ege’de Kaldı”daki insanların kavgaları, aşkları, hayalleri çok gerçekçi. Büyükşehir insanından farklı olarak doğadan kopmadıkları için hisleri ve duyguları çok daha kuvvetli. Köyümüz, hayvanlarımız, tarlalarımız görselimiz çok güzel. İnsanı alıp o diyarlara götürüyor. Çoğumuzun özlemle düşündüğü bir köyü vardır. Ya da gitmekten hoşlandığı, kaçsam gitsem dediği bir kasabası. İşte bunlar bizi diğer dizilerden ayıran en büyük ve en net farklar.