Sıla: 'Göründüğüm kadar güçlü değilim'

Güncelleme Tarihi:

Sıla: Göründüğüm kadar güçlü değilim
Oluşturulma Tarihi: Aralık 11, 2015 13:36

GQ Türkiye tarafından Yılın Kadını seçilen Sıla, derginin yeni sayısı için objektif karşısına geçti. Hakkında merak edilenleri anlatan ünlü şarkıcı, “Göründüğüm kadar güçlü değilim ama düşündüğümden daha güçlüyüm” diyor.

Haberin Devamı

Nasıl anlatsam... Bazı kadınlar vardır. Gerçekliğinin cazibesi girdap gibi çeker ruhunuzu. Şahsına münhasır, mesafeli kadınlar...
Onlardan birinin çapraz ateş altında bırakan gözlerine bakıyorum. Güzelliğini renginden değil, bakışlarından alan gözleri var...
Daha önce başka bazı gözlere güzel demiş olmaktan utanıyor, başımı öne eğerek soruyorum: “Nasıl oluyor da bu kadar güzel bakıyorsunuz?” yanıtı “Neyi 35 sene yapsan iyi yaparsın” oluyor.
Mesleğiyle ilgili en çok zorlandığı şeyle güne başlamış olduğumuzu öğreniyorum: “Fotoğraf çektirmek. Yıllar içinde sevmesem de işimin bir parçası olduğu için alıştım.”

ÖLDÜRÜRCESİNE DÖVERİM KENDİMİ

Oysa 10 saat süren fotoğraf çekimini yakından takip ettim. Çok keyif alıyor gibi görünüyordu. İlk karedeki enerjisini son kareye kadar taşıdı. Günün sonunda, “Belki de ilk defa çekim hiç bitmesin istedim. Çünkü duran kareler değildi, sürükleyici bir hikaye ve bana biçilmiş bir rol vardı.
Estetikten çok, yaratıcı düşüncenin ön plana çıkarıldığı bir senaryonun parçası olmak heyecanlandırdı beni” dediğinde taşlar yerine oturdu.
“Gün boyu ekipteki herkesten çok sayıda iltifat aldınız ama dikkat ettim, sadece hafif bir tebessümle geçiştirdiniz. Belli ki iltifatların büyüsüne kapılacak bir kadın değilsiniz” diyorum.
“Sanatçı dediğin narsisist olur, ben de olayım istedim ama bir türlü başaramadım.
Beğenilmek hoşuma gidiyor ama hayır, alkışlarla değil, hissettiklerimle besleniyorum. Günün sonunda ürettiğim işle ilgili iyi hissediyorsam, aslında gerisi hikaye” diye karşılık veriyor.
O halde çok sık özeleştiri yapıyor olmalı:
“Hayatta bir tek kendime karşı çok acımasızım. Özeleştiri denemez benimkine, bildiğin zulüm. Öldürürcesine döverim kendimi. Beni hep daha iyisini yapmaya zorlayan, bu zalimliğim.”
Övgüyle büyümeyen, yergiyle küçülmez. Eleştirilere karşı zırhının bu kadar kalın olmasının nedeni de bu olabilir: “Belki de öyle. Eleştirileri ciddiye alırım ama asla kişisel almam. İfade özgürlüğünün savunucusu olan birinin eleştiriye kapalı olması mümkün mü?”

Haberin Devamı

Sıla: Göründüğüm kadar güçlü değilim



18 YAŞIMDA MÜZİĞİ BIRAKIYORUM DEDİM

Müzisyen olmaya nasıl karar verdiğini anlatırken, hayatındaki en büyük zaferin, uğradığı bir bozgunla başladığını öğreniyorum:
“Konservatuvar sınavına girdim, kazanamadım. O korkunç haberi aldığım günü hatırlıyorum. Eve geldim, kıyafetlerim ve ayakkabılarımla küvetin içine girdim, öylece oturdum. Yaşadığım hayal kırıklığının tarifi çok zor.
Kalem üstüme yıkılmış gibi hissettim. 18 yaşındaydım ve ilk yenilgimle nasıl baş edeceğimi bilmiyordum.
Müziği bırakıyorum dedim. Zaten üniversiteyi kazanmıştım. Fransız Dili ve Edebiyatı bölümüne kapağı attım. Bir sene dayanabildim. Gittim bir klavye aldım. İstesem de kaçamıyordum müzikten, o tutkuyu bastıramıyordum. Sonrası malum.”
Şarkılarının tamamını kendisiyle baş başa kaldığı anlarda yazmış: “Evde yalnızsam sürekli kendimle konuşur, sesli düşünürüm. Şarkı sözü yazarken de öyle. Aklımdan geçmesi yetmez, duymam gerekir. Odanın bir ucundan diğer ucuna yürüyerek konuşurum, kulağıma güzel geldiğine karar verdiğim kelimeleri not ederim. Bu, yanımda birileri varken yapabileceğim bir şey değil.”

YALAN SÖYLEYEBİLEN İNSANDAN TİKSİNİRİM

Kendini her şeyden soyutlamaya ne sıklıkla ihtiyaç duyduğunu soruyorum: “Bugüne kadar hiç beceremedim ama üç ayda bir, dükkanı bir süreliğine kapamak gerektiğine inanıyorum.”
Mümkün olsa nereye gitmek ister üç ayda bir?
“Bütün gün denizi izlediğim, sessiz sakin bir yerde hayal ediyorum kendimi.”
Denizi izlerken bir süre sonra kötü anılarıyla ilgili iç hesaplaşmaları dürter mi acaba onu? “Kötü şeyleri çok çabuk unuturum ben, anıya dönüşmelerine bile müsaade etmem. Kötü anılarım yok, tecrübe olarak cebime attıklarım çok.”
Hayatta en tahammül edemediği şeyin adaletsizlik olduğundan bahsettiğinde, “Nietzsche, ‘İntikamda ve aşkta kadın erkekten daha barbardır’ der; hiç mi intikam planları yaptığınız olmuyor?” diyorum. “Öyle bir yaradılışım yok belki de. İntikam planları yapmak için zaman da, enerji de harcayamam ben. Kin tutmam. Küs kalmak nedir bilmem.”
Ama her insanın hayatta affedemeyeceği bir şey vardır, kendisine yalan söylenmesi mesela. Yalan söylediğini fark ettiği birinin, zekasını küçümsemesine öfkelenmez mi? “Yalan söyleyebilen insandan tiksinirim. Hayatımdaki kimseye de bana yalan söyleyebilecek kadar konfor sağlamam.”

Haberin Devamı

Herkesin ayağını yerden kesecek birine ihtiyacı var

Aklından hiç çıkmayan bir film sahnesini soruyorum. Sıla, “The Remains of the Day. Anthony Hopkins ve Emma Thompson arasındaki aşk” diyor.
Filmdeki sahnelerle ilgili konuşurken, birden sözünü kesip “Yanacağınızı bile bile ateşe atladığınız oldu mu?” diyorum. “Çooook...” diye iç geçiriyor: “Ama biliyor musun, onları atlatmak daha kolay oluyor. Hesaplanmış riskler onlar. Acısına katlanmaya da hazırlıklı oluyorum. Hazırlıksız yakalanmak daha vahim.”
Gerçekten de bu kadar güçlü olup olmadığını merak ediyorum. “Göründüğüm kadar güçlü değilim ama düşündüğümden daha güçlüyüm” diyor. Böyle söylediğine göre bir daha asla ayağa kalkamayacağını sandığı zamanlar olmuş olmalı.
“Olmaz mı? Süngümün çok düştüğü dönemler oluyor. Gel sen beni bir de o dönemlerde, sabahın beşinde gör...” diyor.
Nasıl yani? Erkeklerin ayaklarını yerden kesen bir kadının, ayaklarını yerden kesen birine neden ihtiyacı olsun ki...
“Yanılıyorsun!” diyor: “Herkesin ayaklarını yerden kesecek birine ihtiyacı vardır.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!