Güncelleme Tarihi:
“Suni döllenme kazası” ile yanlışlıkla hamile kalan bir genç kadının hikayesini anlatan “Jane the Virgin”, 2014’te başladığı ilk günden beri dünyanın dört bir yanından genç kadınları ekrana bağlıyor.
Bir Venezuela ‘telenovela’sı olan “Juana La Virgen”den yola çıkılarak yaratılan dizinin üçüncü sezonu kısa süre önce başladı.
Eğlenceli dizinin yıldızı Gina Rodriguez, geçen yıl Altın Küre Ödülleri’nde TV Dizisi-Komedi kategorisinde ‘en iyi kadın oyuncu’ dalında ödülü kucaklamıştı.
“Jane Villanueva” karakteriyle genç kızların idolü haline gelen genç yıldızla Los Angeles’ta gerçekleştirilen basın toplantısında bir araya geldik...
◊ Geçen sezonun finalinde Jane, Michael’ı seçti; şoke edici bir düğün bölümü izledik. Artık bu seçimin dizideki aşk üçgenini tamamen ortadan kaldırdığını söyleyebilir miyiz?
- Evet, Jane’le ilk tanıştığınız zamanı hatırlayın, hayatı için net bir kararı vardı ve acele kararlar vermeyecekti, riskli mücadelelere kendini sokmayacaktı. Annesinin yaptığı hataları yapmamak için çok uğraşıyor, dolayısıyla bu da başka türlü bir ekstrem davranışa yol açıyor; öteki uçta davranmak gibi.
Kendini bir aşk üçgeninin içinde bulduğunda konfor alanının dışında bir şey yaptı, çünkü önceleri yarattığı konfor alanının işine yaramadığını düşünmeye başlamıştı. Bence gerçek hayatta hepimiz böyle yapıyoruz. Diyoruz ki; “Sürekli tekrarladığım alışkanlıklarım işe yaramıyorsa, şimdi bunun tam tersini yapacağım.” Aksini yapmaya başlıyoruz. Sonra bakıyoruz ki, o da işe yaramıyor, tekrar ilk başa dönüyoruz.
Jane, onu en baştan beri olduğu gibi seven, tanıyan, âşık olduğu adama döndüğü için memnunum. Rafael ile olan bağı da güzel bir bağdı, tüm bu olayları gerçek hayatla ilişkilendirmek çok mümkün. Birisi risk, birisi istikrar. İstikrar insanı bir döngüye sokabilir, risk ise genelde hayallerle ilişkilendirilir. Risk almadan hayallerimizin gerçekleşmeyeceğine inanırız...
Bu üçgene 1.5 yıl boyunca saplanması eğlenceli ve heyecanlıydı ama sonunda birini seçmesi, bizim üçüncü sezonda izleyeceğimiz yol açısından da gerekliydi...
◊ “Jane the Virgin”, deyim yerindeyse “bağımlılık yaratan” dizilerden. Diziye bu özelliği kazandıran şey sizce nedir?
- Hayata dair deneyimler üzerinden kahkaha atabilmek... Gerçek hayatta yaşanan deneyimler bir fantezi dünyasına aktarıldığında, bunu izlemek, izleyicinin kendi hayatını gözden geçirmesini de sağlayabiliyor...
Bu dizi bağımlılık yaratıyor, çünkü dürüstlüğün bu biçimde ele alındığı yapımlarla çok karşılaşmıyoruz. Dürüstlüğe ve kıvrak zekaya karşı bir açlık duyuyoruz hayatımızda.
Ayrıca ben bu dizinin bağımlılık yaratıcı özelliğini tamamen dizinin yazarı Jennie Snyder Urman’a bağlıyorum. Bu durum, onun yaratıcılığından, müthiş zekasından ve hikaye anlatış şeklinden kaynaklanıyor.
Yakın bir zamanda Avrupa’ya seyahat ettim, dizinin dünyanın dört bir yanında nasıl algılandığını görmek harikaydı, birbirinin dilini konuşmayan insanların iletişim kurmak istemeleri, sarılmak istemeleri, o sevgiyi hissetmek...
Benzersiz bir duygu.
ÖNCE KENDiNiZi MUTLU
ETMEYi ÖĞRENMELiSiNiZ
◊ Jane ile birbirinize benzediğinizi düşünüyor musunuz?
- Jane gibi olmaya çalışıyorum. Benzemeye çalıştığınız, takdir ettiğiniz bir karakteri oynamak çok keyifli, işte bu Jane’in en güzel yanı.
Benzeyen yönlerimiz var, ikimiz de korkusuzuz ve hayatımızın merkezi dürüstlük. Dürüstlük, insanı özgürleştiriyor. Oyuncular, yapı olarak diğer insanları mutlu etmekten keyif alan karakterlerdir, ben de biraz böyleyim. Bu her zaman iyi bir özellik değil, önce kendinizi mutlu etmeyi öğrenmelisiniz.
Jane, Gina olarak kendime daha iyi nasıl bakabileceğimi öğretiyor bana, onu canlandırmaya devam etmek istiyorum, onun gibi etrafımdakilere iyilik yaymak istiyorum, hayalimde olan o güzel dünyayı yaratmak istiyorum, genç kadınlar için faydalı işler yapmak istiyorum...
Jane’de olan ve bende olmayan şeyleri bana her gün düşündürttüğü ve daha iyi bir insan olmama yol açtığı için Tanrıya şükrediyorum.
◊ Daha önceki bölümlerde Bruno Mars’ı gördük, Britney Spears’ı gördük... Bu sezon yine böyle sürprizleriniz olacak mı?
- Evet, olacak. İki büyük isim var bu sezon da. Geçmiş bölümlerde olan şeyleri hatırladıkça hâlâ inanamıyorum. Kim Britney Spears ile dans etmek istemez ki? Hâlâ o bölümü izleyip “Bu gerçekten oldu mu?” diye çimdikliyorum kendimi!
Bruno Mars’ın bir bölümde yer alması da bir boks maçı sayesinde oldu. Bir boks maçındaydım, Bruno ve kız arkadaşı da oradaydı. Kız arkadaşı “Jane the Virgin”in büyük hayranıymış, benim orada olduğumu Twitter’dan öğrenmişler ve localarına davet ettiler.
Bruno diziyi çok sevdiğini söyledi, ben de “Hey, bu dizide olmalısın” dedim ve oldu!
Birbirinin işine saygı duyan ve seven insanların buluşması güzel bir sinerji yaratıyor. Diziye enerji katan herkes bunu yapıyor. Bu, diziye yeni katılan bir figüran da olabilir. Böyle biri var, dizide olmak için 1.5 sene beklemiş, sonunda istediğini elde etmiş ve harika bir enerji getirdi sete. İşte bu, Britney Spears ile dans etmek kadar ilham verici bir durum.
TAVSİYE İSTEYEN GENÇLERE
‘KİMSE MÜKEMMEL DEĞİL’ DİYORUM
◊ Dünyanın dört bir yanında genç kızlardan oluşan sağlam bir hayran kitleniz var. Sosyal medya aracılığıyla sizden tavsiye isteyen genç kızlarla karşılaşıyor musunuz?
- Evet, bu her gün başıma geliyor. Bana danıştıkları için kendimi özel hissediyorum. Onlarla tüm dürüstlüğümle iletişim kuruyorum, kişisel deneyimlerimi onlarla tüm açıklığıyla paylaşıyorum, onlar gibi kırılgan olduğumu gösteriyorum ve ben dahil hiç kimsenin mükemmel olmadığını anlatıyorum.
Ben hayatımda bir sürü hata yapmış olabilirim ama bu deneyimden yola çıkarak onların hata yapmasını önleyebilirim. Benim üstesinden gelmemin 10 yıl sürdüğü bir konuyla ilgili onlara hemen, şimdi yardım edebilirim...
Ne zaman birine karşı nefret yansıtsak, bu genellikle kendimizle ilgili hislerimizden kaynaklanır. Genç kızlar bana soru sorduğunda onlara kendi içimde hissetmek istediğim sevgiyi yansıtarak cevap veriyorum. Onlara, esasında kendi ihtiyacım olan tavsiyeyi veriyorum. Onlar için bir şey yapabilmek çok güzel.