Güncelleme Tarihi:
Yarın Roma’ya gidiyorsunuz. Bizler sizin hep İtalya’ya tatile, kafa dinlemeye gittiğinizi sanıyoruz. Öyle mi?
- Yok, tatil değil. İtalya’da işler devam ediyor. Roma’da tabii ki kafa dinliyorum; çocuklarla birlikte. Ama elbette orada da bir hayatım, sürekli yapmam gereken şeyler var.
Mesela?
- Çocuklarla ilgili şeyler... Okuldan sonraki aktiviteleri, evdeki işler, şu-bu derken orada da bir rutinimiz var. Bu aralar bir yandan da bir iş projesiyle ilgili çalışıyorum.
İstanbul ve Roma’daki rutin farklı mı, benzer mi?
- Farklı tabii, çünkü mekanlar farklı. Roma’da daha insani mesafeler ve tavırlar var. Orada da çok çalışıyorum.
“Unutursam Fısılda”, Çağan Irmak’la ilk filminizdi. Nasıl bir deneyim oldu?
- Evet ilk filmimiz. Çağan’la çalışmak çok keyifliydi, çünkü çok rahat bir insan, ne istediğini biliyor ve oyuncusuna çok güveniyor; belki de bizim kendimize güvendiğimizden daha fazla. Biz “oldu mu, olmadı mı” diye ondan daha endişeliydik. Çağan’ın bu tavrı tabii ki sonuca da olumlu yansıyor.
CANLANDIRDIĞIM HER KARAKTER BENİM ÇOCUĞUM
Çağan Irmak’la önceden tanışıyor muydunuz? Neden bugüne kadar aynı filmde denk gelmediniz?
- Tanışıyorduk. Çağan’la tanışmamız, o ilk filmini çekmeden önceydi. Hazırlık aşamasında tanıştık ve hatta film hakkında da konuştuk ama aynı projede buluşmamız ancak şimdi olabildi. Yoksa ne zaman bir araya gelsek “Bir gün birlikte çalışacak mıyız?” gibi konuşmalar elbet geçiyordu. Yani illa olsun diye odaklanmadık ama ikimiz de bu konuda istekliydik. Galiba bunun için uygun zamanı bekliyorduk.
Canlandırdığınız her karakter sizde bir iz bırakıyor mu?
- Tabii. Sonuçta canlandırdığınız her karakter sizin çocuğunuz gibi oluyor. Onu oluşturuyor, geliştiriyorsun ve bazen o da sana bir şeyler öğretiyor. Karakteri derinleştirmeye başlayınca ortaya hiç ummadığın şeyler de çıkabiliyor. O yüzden hepsi biraz kendi çocuğum gibi oluyor.
Siz zaten çocukları seviyorsunuz...
- Evet. Tabii ki (gülüyor).
ÇEVRENİN NE DÜŞÜNDÜĞÜ UMURUNDA OLMAMALI
Bazı oyuncuların kuralları var. Şunu yapmam, bunu etmem diyorlar. Bu mesleğin doğası gereği ters bir durum değil mi? Oyuncunun kuralları olabilir mi?
- Olmaz, olamaz. Bu bana da çok saçma geliyor. Böyle bir otosansür olmamalı. Bizim işimiz hayatı anlatmak. Oyuncu olarak inandırıcı, gerçek olmak zorundasın. Nasıl ki bir yemek pişirme sahnesinde inandırıcı olmak durumundaysan, sevişme sahnesinde de inandırıcı olman gerekiyor. Böyle şeyler, kurallar falan duyunca tepem atıyor. Tabii ki bir aksiyon-reaksiyon durumu da var. Bu ülkede filmdeki tek bir öpüşme sahnesinden uzun uzun bahsedilebiliyor. Ama çevrenin ne düşündüğü oyuncunun umurunda olmamalı.
Yemek pişirme demişken... Evde yemek yapıyor musunuz? Mesela spagetti konusunda iddialı mısınız?
- Yemek yapmayı çok severim. Türk veya İtalyan yemekleri diye ayırmam. Annemden öğrendiğim birkaç çok iyi tarifim var. Bu zamana kadar makarna konusunda da çok şey öğrendim tabii. En iyi olduğum konu doğaçlama: Elimdeki malzemelerle iyi bir şeyler yaratmayı seviyorum.
ZAMANI DURDURMANIN SIRRI SAKİN, RAHAT VE MUTLU YAŞAM
Zaman sizin için durmuş gibi, dış görünüş olarak hiç değişmiyorsunuz. Kendinize çok mu iyi bakıyorsunuz yoksa bu doğanın lütfu mu?
- Galiba ikisi de. Gerçi kendime çok fazla baktığımı söyleyemem. Yüzüme peeling yapayım, krem süreyim gibi alışkanlıklarım yok. Ama sakin, rahat ve mutlu yaşamaya çalışıyorum. Yoksa herkesin karanlık bir tarafı var, hep söylerim. Benim de var. Sadece diğer taraflarıma göre yüzdesi daha düşük. O karanlık taraf ortaya çıkınca en çok etkilenenler, en yakınımdaki insanlar oluyor. Ben yine de bunun çok fazla olmamasına gayret ediyorum.