Güncelleme Tarihi:
* Yeni projenizin adı “The Dresser” (Kostümcü)... Peki sizi normal hayatınızda kim giydiriyor?
- Eşim... Her giydiğime o karar verir. Buraya gelirken bu ceketi giymemi bile o söyledi. Stilistimin adı “karım” (gülüyor).
* Kariyerinizde filmde çizilen kostümcü portresine yakın biriyle çalıştınız mı hiç?
- Evet, öyle bir kostümcüyle çalıştım gerçekten. Dünyanın en yalnız adamıydı. Aktörlerle uğraşmak çok zordur; kapris, ego ne ararsan vardır. Ama bu adam ne istersek yapardı. Hatta kendi işi dışındaki isteklerimizi de yerine getirirdi. Gecenin sonunda elinde pazar çantasıyla eve gidişi hâlâ gözlerimin önündedir.
* Kostümcü, bir tiyatro oyuncusunun kostümcüsüyle olan hikayesini konu alıyor. Çok zor ve ağır bir senaryo. Size nesi cazip geldi bu işin?
- Birkaç yıl önce bir kitapçıdan Kostümcü’nün (The Dresser) senaryosunu almıştım. Zaten oyunu Londra’da izlemiştim. Senaryoyu okuduktan sonra ise “Bunu ben oynamalıyım” dedim. Çünkü bu senaryo beni eski zor, karanlık, acılı yıllara götürecekti. 1960’lı yıllarda, turnelere çıkıp çok küçük rollerden çok az para kazandığım, şehir şehir gezip bir belirsizlikte yaşadığım günlere geri gidecektim. O yıllarda Lawrence Olivier ile turnedeydik. Hastaydı, sahne öncesinde herkese bağırıp çağırırdı, söyleyeceği cümleleri de unutuyordu bazen. Kanser olduğunu öğrendiği gece bile sahneye çıktı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, üzerlerinden durmadan savaş uçakları geçerken, insanların tüm tedirginliklerine rağmen sanat tutkusuyla doldurdukları salonları ve gençliğimi hatırladım bu filmle.
EVET, ÖLENE KADAR SETLERDE OLACAĞIM
* Dünya sinemasının en önemli filmlerinden “Kuzuların Sessizliği”nde Hannibal Lecter’ı oynadınız. Filmin 25’inci yıldönümü, neler hissediyorsunuz?
- Uzun zaman olmuş... Jodie Foster’la oynamak güzeldi. Ama bu tip işlerin ters etkisi de oluyor. İnsanlar sizi hep o rolle hatırlamak istiyorlar. Bana “Kötüyü nasıl bu kadar iyi oynayabildin?” diye soruyorlar. Ben de “Kötü değilim sadece rolümü yaptım” diyorum. Çünkü ben aktörüm. Geldiğim noktadan memnunum.
* Yaşlanmak size yakışıyor, çok iyi görünüyorsunuz. Nedir sırrınız?
- 79 yaşına gireceğim ama hızımı düşürmüyorum. Benim sırrım çalışmak. Eşim endişeleniyor yaşımdan dolayı gerçi... İki sene önce Kanada’da çekimdeydim. Keskin bir soğuk vardı, leş gibi bir ahırda titreyerek çalışıyorduk. Eşim sete ziyarete geldi, “Stella ne kadar harika bir yer burası değil mi?” dedim. Dalga geçiyorum zannetti, kızdı. Gece otele döndük, “Ölene kadar setlerde mi yaşayacaksın?” diye sitem etti. Hiç düşünmeden “evet” dedim. Bu benim hayatım, senaryoyu ezberlemek, provalar yapmak, karakteri ruhumda yaratmak, sonra işe başlamak beni çok rahatlatıyor. Beni aktif tutuyor, beyin hücrelerimi daha çok çalıştırıyor, enerji veriyor. Sabah kalkıp film setine gitmeyi, kahvemi alıp sahne sıramı beklemeyi seviyorum. Bütün sırrım bu işte.
GÖKYÜZÜNE BAKIP RUHUMU DİNLENDİRİYORUM, SİZ DE DENEYİN
* Resim yapmayı seviyorsunuz, piyano çalıyorsunuz, beste yapıyorsunuz. Dünyanın en önemli oyuncularından birisiniz. Sir unvanı aldınız. Los Angeles-Pasadena ilçesinin fahri belediye başkanısınız. Bu nasıl bir çok yönlülük!
- Resim yapıyorum ama hiçbir eğitimim yok. Bir gün Steven Spielberg’in projelerinin en üst yaratıcılarından biri geldi evime, tablolarımı gördü. “Kim yaptı bu resimleri?” diye sordu, “Ben” dedim, şaşırdı. Beğenmedi zannettim, “Eğitimim yok, sadece zevk” diye devam ettim açıklamaya. “Zaten eğitim alma. Eğitim aldıkça hata yapmaktan korkup kendini sınırlarsın” deyince şaşırdım. Müziğe gelince... Besteci dostlarım “Bütün kuralları bozuyorsun” diyor. Bu iyi bir şey mi, yoksa kötü mü bilmiyorum. Sadece beni mutlu eden uğraşlarla vakit harcamayı seviyorum. Gökyüzüne bakıp ruhumu dinlendiriyorum. Siz de deneyin.
BİR ZAMANLAR SAĞLAM ALKOLİKTİM
* Hiç korkularınız yok mu?
- Vardı. Kötü alışkanlıklar, alkol, dağınık yaşam tarzı ve bunların getirdiği erken ölümler. Şöhret ve para aynı anda gelince kontrolü zor bir güç oluyor. İçinizde güvensizlik de varsa her gününüz korkuyla geçiyor. 38 yaşına kadar sağlam alkoliktim, tedavi oldum, korkularımın üzerine gittim. Hayata bağlılık, hayatı sevmek, çalışmak beni kurtardı. Her zaman söylüyorum; heyecan, biraz korku iyi bir şey... Biraz güvensizlik de fena değil, sizi savaşmaya itebilir. Ama hayatta her şey balans, insanların içindeki korkular bazen onları bitiriyor. Ben korkularımın beni yenmesine izin vermedim.