Güncelleme Tarihi:
◊ Babanız Rum, anneniz Ermeni. Ev hali, ağız tadı, duygusal haller konusunda... Anne köylü müsünüz, baba köylü mü?
- İki kültürün yoğrulmuşluğuyla dünya köylüyüm... Ama ben asıl Türkiye’de doğdum, büyüdüm. Rum, Ermeni, Musevi, Levanten, Katolik, Kürt, Laz, Arnavut... Türkiye’nin yemeklerine bak, anlarsın zaten. Karadeniz’de bir pide ye mesela; Rize’de başka pide yersin, Trabzon’da başka, Bafra’da başka. Böyle bir zenginliğin içine doğdum. Bu da hepimizi dünya köylü yapıyor. Taviz vermeyeceğim tek şey Türklüğüm.
Fotoğraf: Levent KULU
◊ Hep deniz subayı olmak istemişsiniz ama prosedür izin vermemiş. Bu özlemin altında en çok azınlık mensubu olmanın ispat çabası mı yatıyor, dedenizin Çanakkale şehidi olmasının gururu mu?
- Heybeliada’da deniz harp okulu var. Dizilirlerdi oraya, bembeyaz, böyle martı gibi. Çok özenirdim. Türk vatandaşı olup hakkım olanı alamamanın ezikliğini yaşıyorum. Hep “öteki” olarak yaşadım. Git, Çanakkale Şehitliği’nde dedemin ismi yazıyor: Kleanti Kalyoncu. Ama kamuda çalışamıyorum ben. Niye? Belli değil. Öyle bir kanun da yok halbuki. Yazılı olmayan pembe kanunlar bunlar... Vergimi de veriyorum. Her şeyim nizami. Hiçbir açık bulamaz.
◊ Zoğrafyon Rum Lisesi’ni yarıda bıraktınız. Sizce hayta bir tip miydiniz, gerçekçi mi?
- Haytalık da var, gerçekçilik de. Cin gibiydim, son dakika çalışıp bütün derslerimden geçerdim. Ama kendimi biliyorum. Okumayacaktım. Gerçekçi haytayım ben. Subay da olamıyorum zaten, lise son terk...
◊ Dayınız Yeşilçam oyuncusu Nubar Terziyan. Bu büyük isim, bir dönem çalıştığınız film sektöründe: Sizin için avantaj mı oldu, dezavantaj mı?
- Onun ismi bana yetti ama beni bu aleme sokmak istemezdi. Fotoğrafa da çok meraklıyım. Yurtdışına gidip eğitim aldım. 1962’de ilk renkli fotoğrafı ben bastım. Sinemaya da ilgim var. Bir arkadaş vasıtasıyla kamera asistanı olarak işe girdim, 1.5 sene çalıştım. Zordu. Paranı alırsın, alamazsın... Dayıma hak verdim. Babamın yanına tekstile döndüm, çok para kazandım. Şımarıklıklar, gece hayatı falan derken Zorba’yı açtık.
SAHNEYE KASKLA ÇIKMIŞLIĞIM VAR
◊ 1987’de efsane Zorba Taverna’yı açtınız. Meğer içinizde hep gizli bir müzisyen mi yatarmış, kaderin cilvesi mi?
- İlkokula başladığımda Rumca bilmiyorum. Mahallede Türkçe, evde annemle tek tük Ermenice. Rum okulunda da dışlandım bu sefer. Rahmetli dedem çok iyi keman çalardı. Annemin sesi muhteşem, eşlik ederdi. Bütün klasikler! Farkında olmadan o bende birikmiş. Allah yürü ya kulum dedi, zamanlama da uydu. Ben ne anlarım şarkıdan? Kısık bir ses... Zayıf Rumcamla başladım, bir baktım şarkı yazıyorum.
◊ Tavernalarınızda kırılan tabağın haddi hesabı yok. Deşarj mı, özenti mi?
- Ben o tabak kırmayı öğretene kadar... Elim, kaşım, gözüm, yarılmadık yerim kalmadı. Kaskla sahneye çıkmışlığım var. Bildiğin motorcu kaskı. Ama bu söylediğini hesaplamanın mümkünü yok. Kamyonla gelir, kırıklar da kamyonla gider. “Fedon’un boyu kadar tabak getir” diyen var. Allah’tan boyum kısa!
◊ Memlekete düşen güneş ışığının yarısını Eda Taşpınar’la siz çekiyorsunuz. Birlikte iş yapsanız hangisi daha kârlı olurdu: Güneş enerjisi santrali kurmak mı, kışın sıcak ülkelere turizm acentesi mi?
- Güneşle iç içe olup her ikisini de tercih ederdim... (Gülüyor) Ben Aslan burcu olmama rağmen altın madalya istemem, o da bronz olsun. Asıl Teo (oğlu) başımın etini yiyor, güneş yağı çıkaralım diye. “Yahu oğlum bilmediğimiz işe girmeyelim, rezil oluruz” diyorum.
◊ Siz denize düşmeden, yazın geldiği sayılmaz oldu. Doğduğunuzda kendinize bir isim verseniz: Cemre mi olurdu, karpuz kabuğu mu?
- Son cemre...
◊ Kabul etmeseniz de pek çapkınmışsınız. Hayatınız bir film olsa... Erotik mi olurdu, romantik-komedi mi?
- Romantik komedi olurdu.
◊ Peki rejisörü kim olurdu: Zeus mu, Poseidon mu?
- Ne gerek var onlara? Fedon, “ışık ve aydınlık tanrısı” demek. Yönetmeni ben olurdum.
KÜÇÜK KEYİFLER
Günbatımı oyunun sonu giy pijamanı, yat...
◊ Çaycı mısınız, kahveci mi?
- Kahveeee... Boşuna dememişler, 40 yıl hatırı var.
◊ Gündoğumu mu, günbatımı mı?
- Sabahları daha çok seviyorum. Günbatımı biliyorsun, oyunun sonu demektir. Giy pijamanı yat...
◊ Biraz yoldan çıkmak istediniz: Mantı mı, iskender mi?
- İskender. Böyle bol tereyağıyla.
◊ Tavla mı, satranç mı?
- Tavla, tavla beni, tavla...
◊ Kedi mi, köpek mi?
- Sadakat... Sonuna kadar köpek!
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız... Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
- Her ikisini de çok sevmeme rağmen deniz mahsulleri.
POPÜLER ŞEYLER
Türkan Şoray gençken de güvercin gibiydi
◊ Gurmelerden... Vedat Milor mu, Mehmet Yaşin mi?
- Kendimi saymazsam Vedat Milor.
◊ Türkiye’de rock’ın kralı kim: Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
- Büyük hayranı olduğum Cem Karaca.
◊ Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?
- Benim için Nâzım Hikmet memleket, memleket de Nâzım demek.
◊ Yeşilçam’dan: Türkan Şoray mı, Filiz Akın mı?
- Türkan Şoray. O mağrurluk, o ürkeklik... Siz zannediyorsunuz ki şimdi yaş aldı da elleri titriyor. Sinemacılık zamanımdan bilirim, 19 yaşında annesi getirirdi sete. Gençliğinde de öyle titrerdi elleri. Güvercin gibi.
◊ Yenilerden Kıvanç Tatlıtuğ mu, Burak Özçivit mi?
- Kıvanç. Çünkü karakterleri kendisine yakıştırıyor.
◊ Burcu Biricik mi, Farah Zeynep Abdullah mı?
- Farah çok iyi oyuncu.
◊ Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı, Ata Demirer mi?
- Cem’e güler, Ata’yı dinlerim.
◊ Zeki Alasya mı, Metin Akpınar mı?
- İkisi de büyük oyuncu ve birbirlerini tamamlarlardı.
HAYAT BİLGİSİ
Alacağım olan insanla karşılaşsam hemen karşı kaldırıma geçerim
◊ Hangisinin aklını okumak isterdiniz: Sevgilinizin mi, en büyük düşmanınızın mı?
- En büyük düşmanımın, çünkü bütün düşmanlarım zaman içinde dostum oldu. Yeni düşmanlar arıyorum. (Gülüyor)
◊ Para saadet getirir mi, getirmez mi?
- Getirir, getirir. Gerçekçi olalım, parasız hiçbir şey yapılmıyor maalesef.
◊ 25 yaşınıza dönmek mi, Dolmabahçe Sarayı mı?
- 25 yaşıma dönmek tabii ki. Ah gençliğim!
◊ Mantık mı, içgüdü mü?
- İçgüdü maalesef. Çok kaybettim çünkü. İçgüdü değil de duygusallık diyelim. Kazandığımdan çok alacağım vardır. Sokakta alacağım olan kişiyle karşılaşsam, hemen karşı kaldırıma geçerim. O adam ezilmesin diye. Doğru mu bu? Hayır, değil aslında.
◊ Zaman makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?
- Geçmişe... Geleceğin güzelliğini anlatsın bana biri. Yok. Ama benim geçmişim çok güzeldi. Trafikte de saygı vardı, komşulukta da, ailede de...
ÖZEL MESELELER
Zamparayla çapkını ayırmak lazım
◊ Aşkta alıcı kuş musunuz, çantada keklik mi?
- Sevici kuşum ben. Zamparayla çapkını ayırmak lazım. Flört severim. Erken evlendim, karımdan ayrılınca öffff... Bütün o gençlikte yapamadıklarım... Ama sokak zamparası değilim. Nasıl ki diyorum evlilik doğaya aykırı... Sıkmadan, sıkılmadan. Öbür yandan ilk flörtümün mektuplarını saklarım.
◊ Hangisi çok iç gıcıklar: Bakıp gülmek mi, göz kaçırmak mı?
- Çok güzel göz kaçırırım.
◊ Aşkın karşıtı: Nefret mi kayıtsızlık mı?
- Ucuzlatılmış bir aşkın ancak nefreti olur...
◊ Yarım asırdır nikâhlısınız ama Nükhet Duru gibi evliliğe karşısınız. “Fedonist” misiniz, birbirinize yol mu yapıyorsunuz?
- Evlilik sen planlar yaparken başına gelenlerdir... Diyelim, konuyu kapatalım. (Gülüyor)
GÜNDELİK HALLER
İnce ince ittiririm
◊ Asla hatırlamadığınız biri size çok samimi davranıyor... Yekten hatırlamadığınızı mı söylersiniz, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsınız?
- Ya bu benim çok zorlandığım bir konu. Öyle çok pot kırmışlığım var ki hiç girmeyelim.
◊ Otobüste omzunuzda uyuyan bir teyze var. İttirir misiniz, hostese mi şikâyet edersiniz?
- Öksürürüm falan. Baktım olmuyor, ince ince ittiririm.
◊ Evdeki halinizi hangi üçlü daha iyi tanımlar: Telefon-YouTube-sosyal medya mı, pijama-terlik-televizyon mu?
- Pijama-terlik-televizyon.
◊ Sofrada hangisine tahammül zordur: Obura mı, gevezeye mi?
- Tam bir sohbet adamıyım. Ben obura tahammül edemem...
◊ En iyi tekne kiminkidir? Kendinizinki mi, arkadaşınızınki mi?
- Kendiminki tabii. Ama başkalarına göre de benimki.