Daphne BARAK
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2016 13:55
11 kitap yazdı, hayatını altüst edense “Şeytan Ayetleri” oldu. Ölüm tehditleri aldığı için yıllardır arkasına bakarak yaşıyor. Başına ödül bile konan Hint asıllı Britanyalı yazar Salman Rushdie, Amerika’da Daphne Barak’ın sorularını yanıtladı.
İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurucusu Ayetullah Humeyni, “Şeytan Ayetleri” romanında İslâm’a hakaret ettiği gerekçesiyle 15 Şubat 1989’da bir fetva yayınlamış, hem kitabın yazarı Salman Rushdie hem de kitabın yayınlamasında dahli olan herkesin öldürülmesi çağrısında bulunmuştu.
Hatta Hint asıllı Britanyalı yazarın başına 3 milyon dolarlık ödül konmuştu. Fetvanın 27’nci yılında ödül güncellendi, 600 bin dolar oldu.
Salman Rushdie o fetva nedeniyle herhangi bir zarar görmedi, ancak kitabın Japonca çevirmeni Hitoshi Igarashi 1991 yılında bıçaklanarak öldürüldü. İtalyanca çevirmeni Ettore Caprioli ve Norveçli yayıncı William Nygaard da suikast girişimlerinden şans eseri kurtuldu.
Rushdie olayların ardından İngiliz polisinin koruması altına alındı, yıllarca saklanmak zorunda kaldı.
Daha sonra Amerika’ya taşındı, Hollywood’un önde gelen isimlerinden kabul gördü, yeni bir hayat kurdu.
GÜNÜMÜZDE AŞIRILARIN SESİ DAHA ÇOK ÇIKIYORKendisiyle ilk tanışmamız Michael Douglas vasıtasıyla olmuştu. İkinci görüşmemiz New York’un en güvenli noktalarından Trump Hotel’de gerçekleşiyor.
Dikkatli davransa da artık saklanmıyor ünlü yazar... Hatta Central Park’ı gören cam pencerenin önünde oturmamızı o teklif ediyor. Sırtı duvara yaslı bir koltukta oturmamızı isteyince, bu seçimde yaşama içgüdüsünün rolü olduğunu düşünüyorum.
Yeni projelerinden söz ediyoruz. Yıllar geçmesine rağmen adının hâlâ “Şeytan Ayetleri”yle anılması konusu da açılıyor haliyle: “Yeni bir kitap yazıyorum. Bugüne kadar başka kitaplarım da çıktı ama elbette insanlar beni o kitapla hatırlamaya devam edecek. Her zaman bu kitapla ilgili sorular sorulacak. Bir yazar için yorucu bir durum. Ama aynı zamanda bir kompliman da, asla unutulmuyor.”
Konu o kitaba gelince, 40 İranlı medya kuruluşu tarafından başına konan 600 bin dolarlık ödülü hatırlatıyorum. Ölüm tehditlerine doğrudan yanıt vermek istemiyor. Sakin bir sesle “Günümüzde aşırıların sesi daha çok çıkıyor. Onlardan olmayanı tehdit ediyorlar” demekle yetiniyor.
FOTOĞRAF ÇEKTİRMEYELİM İNSANLAR FARK EDEBİLİRAma baskı gittikçe büyüyor. İran Hükümeti, Rushdie’nin konuşmacılar arasında yer almasından dolayı geçtiğimiz yıl Frankfurt Kitap Fuarı’na katılımını iptal etti.
“Baskı her yerde” diyor Salman Rushdie... Yine kısa ve öz...
Birlikte fotoğraf çektirmek istiyorum, “Başka bir zaman belki” diyerek kibarca reddediyoror. Etrafına bakıyor, reddetme sebebi o sırada mırıldandığı cümlede saklı: “İnsanlar beni fark edebilirler.”
Biz yine de bir fotoğraf alıyoruz gizlice. Hem de kimseye fark ettirmeden...
ESKİ EŞİ ONU BENCİLLİKLE SUÇLADIKonuyu biraz da özel hayata çekmek istiyorum. 2004’te televizyoncu Padma Lakshmi ile evlenmişti Salman Rushdie... İkisi de Hindistan kökenliydi. İkilinin birlikteliği basını harekete geçirdi. Zeki bir adam ve güzel bir kadın,
magazin haberlerini daha ilgi çekici hale getirebilirdi çünkü...
O çok ses getiren evlilik sadece üç yıl sürdü. Tatsız bir finaldi.
Yılın başında Padma Lakshmi bir kitap yayınlayarak acı veren evliliğini, hatta ona göre “acımasız ve bencil Salman”ı anlattı. Kitaptaki iddialardan biri de Salman Rushdie’nin Nobel Barış Ödülü komitesi tarafından her görmezden gelinişinde kendini daha da güvensiz hissettiğiydi.
Salman Rushdie, 2007’de “Şövalye” unvanı verilmişti. Peki aklında Nobel var mıydı gerçekten?
Yanıtı hiç duraksamadan veriyor ünlü yazar: “Ödül kazanmak elbette her zaman iyidir. Yaptığın işin takdir gördüğünü gösterir. Kim kazanmak istemez?”
BUTTO’YU HİÇBİR ZAMAN UNUTMAYACAĞIM2007 Haziran’ında şövalye ilan edildiğinde Malezya ve Pakistan’da protestolar düzenlendi. Bu ödüle layık görülebilecek daha iyi yazarlar olduğunu söylüyorlardı. Benazir Butto söz konusu protestolara karşı çıktı. Birkaç hafta sonra ise suikasta uğradı.
Salman Rushdie, Butto için “Onunla her konuda aynı fikirde değildik ama eserlerim hakkındaki sözleri benim için değerliydi. Genelde sizi protesto edenleri duyarsınız, ama destekleyenler sessizdirler. Ben onu hiçbir zaman unutmayacağım” diyor.
YÜRÜSÜN DİYE EVLİLİK DANIŞMANINA BİLE GİTTİMBir ara dönüp o bana soru soruyor: “Evlilik gerekli bir şey mi sence? Birçoğu yürümüyor ki...”
Böyle hissetmesi normal. Çünkü evlilikle ilgili epey tatsız anısı var. Padma Lakshmi, Rushdie’nin dördüncü eşiydi. Hatta üçüncü eşinden onunla evlenebilmek için boşanmıştı. Ama çok tatsız bitti.
Bunları hatırlıyor ve sorusuna aynı soruyla karşılık veriyorum. Geçmişte evliliğe inandığını inkar etmiyor. “Yürüsün diye çok çalıştım” diyor. Hatta evlilik danışmanına bile gittiğini söylüyor: “Evet, yardım aldım. Evliliğim yürüsün istedim. Olur sanmıştım. Ama bir daha denemeye niyetim yok.”
YA O KİTABI YAZMASAYDI...
Eğer “Şeytan Ayetleri”ni yazmasaydı hayatı nasıl ilerlerdi? Salman Rushdie’ye bunu hiç düşünüp düşünmediğini soruyorum: “Bunun hakkında hiç düşünmedim.
Belki insanlar senin benimle konuşmandan hoşlanacaktı.
Belki de benim düşünce özgürlüğü hakkındaki fikirlerimle yazdığım bir kitap, başka insanları daha da kızdıracaktı. Kim bilir...”
HAYATIMI FİLM YAPSAM DAĞITIMCILAR RİSK ALMAZ
2012’de, “Midnight’s Children” adlı romanını senaryolaştırdı. O çalışmayla ilgili “1,5 saatlik filme bir romanı adapte etmek zor. Kitap yazmaya alışığım ama senaryo bir deneyim oldu” diyor.
Peki kendi hayatın film yapsa... Gülerek “İlginç bir hikaye olurdu.
Ama bir dağıtımcı böyle bir risk alır mı?” diye yanıü veriyor.