Güncelleme Tarihi:
Esra Akkaya, 90’ların ortasında uzun yıllar ekrana gelen “Mahallenin Muhtarları”nda Şirin rolüyle ilk olarak tanındı.
Rol o kadar sevildi ki Şirin artık aileden biri gibiydi. Akkaya, veterinerlik fakültesinde okurken oyunculuk hayalinin nasıl başladığını şöyle anlatıyor:
“Eğlenceli bir ailede büyüdüm. Annem beni sürekli sosyal faaliyetlere ve kurslara götürüyordu. 5 yaşında jimnastiğe başladım. Kadıköy Halk Eğitim’de hangi kurs varsa annem beni ona götürürdü.
Bu sayede de bir sürü keyfim gelişti. Hiçbir zaman tek bir şey olacağımı düşünmedim. Sadece bir şeyi istemedim o da büyümek. Ben çok geç büyüdüm. Oynamaya devam etmek istedim. Sonra da oynamayı hiç bitirmedim. 13 yaşında tiyatro ile karşılaştım.
Bir çocuk oyununa gittim ve sahnede arkadaşlarım vardı. Çok heyecanlandım ve sahnede olmak istedim. 1983 yılında bir çocuk oyununa girdim. O zaman ben oynamanın bitmeyeceği yeri buldum.
Annem akademik bir kadındı. Matematikte iyiydim ama edebiyatçıydım. Veteriner fakültesini kazandım. Konservatuvara yarı zamanlı girmeye çalıştım. ‘Ya veteriner ya da oyuncu’ ol dediler.
Bu sefer özgürlük bayrağını açtım. Annem ‘hayatta olmaz’ dedi. Babam yanımda durdu. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na girdim.”
‘Şirin’ ile bitmeyen
bir ünlülüğüm oldu
Esra Akkaya, “Mahallenin Muhtarları”na nasıl dahil olduğunu şöyle anlatıyor:
“1987’de TRT’de Hint filmlerine seslendirme yapıyordum. Ardından Tiyatro İstanbul’da sahneye çıkmaya başladım. Cihan Ünal hocamdı ve Gencay Gürün’e ‘bu çocuk olur’ dedi. 21 yaşımdayken tiyatroda başrol oynadım. Beni sahnede izleyen Cihat Tamer de Kandemir Konduk’a diyor ki ‘Senin Şirin’i buldum sahnede.’ Kandemir Konduk ile tanıştıktan sonra Şirin karakterini oynamaya başladım.”
Müşfik Hoca ‘Daha kaç Akkaya mezun edeceğim’ derdi
Esra Akkaya’nın kardeşleri Sarp ve Kaya Akkaya da oyuncu:
“Ben konservatuvarda okurken kardeşlerim küçümendi. Okulda öğrendiğim her şeyi evde uyguluyordum.”
Arkadaşlarıma iş bulurken ajansımı açtım
Esra Akkaya, tiyatroya devam etse de 2000’li yılların sonunu doğru televizyon ve sinemada oyunculuğa ara veriyor. Bunun nedenini şöyle anlatıyor:
“Ajansımı açtım. O dönem o kadar çok arkadaşıma zevkle iş buldum ki dediler ki ‘Sen cast yap.’ Kendiliğimden ajans oldum. Ajans da hem iyi kazandım hem de güzel vakit geçirdim. O sırada oyunculuk eğitiminden gelmemiş olanlar da ekranda yer bulmaya başladı. Bu bir eleştiri değil, sadece anlayamıyordum. Sonradan ilişki sistemini çözemedim. Her şey çok hızlandı. Başka yapımcı ve oyuncu profili ortaya çıktı. Onunla uyumlu olamadım. O yüzden de oyuncu ve ajans olarak medyadan uzak durmaya karar verdim. 14 yıl açık kaldı o ajans.”
Oyunculuk beni bırakırsa bırakırım
“Teşekkür etmeden ayrılacağım bir sette olmak istemem ama oyunculuk yapmak isterim. Zanaat sahiplerine hep şunu derim, ‘Sen bırakmazsın, o seni aşar. Yeter ki o seni bırakmasın.’ Oyunculuk beni bırakırsa bırakır. O beni bırakmazsa benim haddim değil ki onu bırakayım.”
“Tohum, Toprak, Dijital”i oğlumla yapıyoruz
Esra Akkaya, şimdilerde 8 yaşındaki oğlu Can ile Bodrum’da yaşıyor. 52 yaşındaki oyuncu, İz TV için “Tohum, Toprak, Dijital” adlında bir belgesel programı yapıyor: “7 sene pek de çalışmadım. Çok anne olmak istedim ve Can’ın büyümesinin anını kaçırmak istemedim. Can’ı büyüterek geçirdim vaktimi. Bu lüksü yaşadım. Can 8 yaşına gelince, yapmak istediğim işi yaptım. Çalışırken de beni görsün istedim. Bir süre yaşadığımız Londra’dan 2020 yılında son pandemi uçağıyla döndük. ‘Tohum, toprak ve dijital’ kelimeleri kafamda yankılanıyordu. Bunun yeri de Bodrum’du. Böylelikle bu belgesel programı ortaya çıktı. Oğlumla yapıyoruz. Kalbimden çıkan bir iş oldu.”
Haber bile vermediler
Esra Akkaya, geçtiğimiz yıl “Masumlar Apartmanı”nda konuk oyuncu olarak rol alıyor.
Akkaya “Uzun zaman sonra sete çıkınca ne hissettiniz” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Güvenli alanına dönmüşsün gibi oluyor. Çekici tarafı şuydu; yaş almanın sette ne kadar şık bir şey olduğunu gördüm. Ahlaklı ve güzel bir setteydim. Bir de çok iyi oyuncular hepsi.
Fakat neye bayılmadığımı bana çok iyi hatırlattı. Senaryo son dakikaya kadar gelmiyordu.
Bodrum’da yaşıyordum ben, İstanbul’a gidecek miydim? Ve her hafta bekledim, ‘bu hafta çağıracaklar mı’ diye. Bununla da barıştım. Ama birdenbire hiçbir zaman aramamaya başladılar. ‘Role devam edecek miyim?’ diye sordum. Hiçbir yanıt verilmedi.
2 ay geçtikten sonra devam etmediğimi anladım. Bu kalpte bir kırıklık bırakıyor.
Tamamlama hissi önemlidir hayatımızda. Bugünkü setlerden ayrılırken böyle bir vefa gösterememek bana çok ağır geldi. Bununla tam barışamadım. Bir kalp kırıklığı ile ayrılıyorsun.
Ben orada değerimi ölçmemeye 50 yaşında öğrendim. Ama orada bugün mezun olan bir çocuğun bunu yaşaması, meslek hayatına mal olabilir.”
Canlandırdığım kadınlar naif değil tatlıydı
“Canlandırdığım kadınlar çok naif değillerdi aslında, sadece tatlılardı. Hayata sevgi ile bakan ve güçlü karakterlerdi. ‘Mahallenin Muhtarları’ dizisinde Temel’i domine eden bir Şirin vardı. Belirgin özellikleri sevgi saçıyor olmalarıydı.”