Güncelleme Tarihi:
Evinde ölü bulunan Erol Büyükburç, 24 Mart 2013'te Posta gazetesinden Seral Cumalı'ya hayatını şöyle anlatmıştı: "Anneme eltisi, “Sen artık doğuramazsın” deyince o da kendini kanıtlamak istemiş ve beni ablamdan 10 sene sonra dünyaya getirmiş. Allah razı olsun o eltiden; 8 Ağustos 1936’da Adana’da doğdum. Babam Kafkasyalı Türkmen. Anne tarafından Giray Han’ın soyundan geliyorum. Babam (Suphi Bey), Devlet Demiryolları güney hattında veznedardı.
Halep’teki Frere Maurice adlı Fransız mektebine gidiyor, tatillerde Adana’ya geliyordum. Annem keman ve ud çalar keyfince, ablam piyano çalarak Fransızca şarkılar söyler, babamın tarafında herkes bir enstrüman çalar, güzel şarkı söylerdi. Evde fasıl kurulur, hepsi birer radyo icracısı gibi öyle güzel icra ederlerdi ki şarkıları; ben de onları dinler, feyz alırdım. Doğduğumda dedem anneme bir gramofon vermiş. Dedem ve babamın getirdiği taş plaklardan Tino Rossi, Caruso,Mozart, Hafız Burhan, Münir Nurettin plaklarını dinlerdik. Dinlediğim şarkıları çok güzel söylüyordum. İstanbul’a yerleşince, ortaokulda tenefüslerde arkadaşlarımın ısrarı üzerine bahçe duvarına çıkar, şarkı söylerdim.
Babam şarkıyla uğraşmamı istemedi, beni ticaret lisesine verdi. Memuriyetten çok çektiği için “Sen tüccar olacaksın” derdi. Okulun ikinci senesi konservatuvarın imtihanına girip kazandım. Babamdan gizli konservatuvarın gece eğitimine gittim. Evin altındaki kömürlükte nota çalışırdım. Babam eve geldiğinde annem topuğuyla yere vuruyor, ben de kömür almaya inmişim gibi bir parça kömürle yukarı çıkıyordum. Bir gece büyük bir sıkıntıyla uyandım. Malum oldu sanki bana. Babamın ani ölümüyle karşılaştım. Beni hiç sahnede seyredemedi.
Büyükburç Ailesi. 6 yaşındaki Erol Büyükburç, anne, baba, ağabey ve ablasıyla
PIRILTILI ELBİSELERİ MÜREN BENDEN SONRA GİYDİ
AJLAN ARABA KULLANMAMALIYDI
Ajlan konuşurken çocukluktan beri birden kitlenir, gözü açık uyurdu. Annesi Türkan’a “Aman ha, bu çocuğa büyüdüğünde araba almayacağız, araba kullanırken birden uyur kaza olur” derdim.
Kızım büyüdü, belli bir yaşa kadar şoför tuttuk, onu istediği yere götürdü. Benden habersiz araba alıp Fethiye’ye gitmiş. Üstelik acemi şoför. Bunu duyunca, “Ne yaptın ya Türkan? Nasıl araba alırsınız, biliyorsun Ajlan’ı” dedim. Benim hayatımın en büyük acısı kızım Ajlan’ın ölümüdür. Hemen akabinde panik atak, tansiyon ve şeker hastası oldum.
Millet zannediyor ki duyarsız babayım. Ajlan’la aramızdaki dargınlık da o kadar mühim değildi. Brezilyalı zenci bir çocukla evlenmek istedi. O çocuğun kan kanseri olduğunu duydum; “Kızım aşka hürmetim sonsuz, duygu adamıyım zaten. Kan kanseriymiş, çocuklarınız için de tehlikel iolabilir, çok üzülürsün” dedim. “Baba karışma bana” diye bir celallendi bana. “Niye bu kadar bağırdı bana” diye bayağı kırıldım.
Sonra gönlümü almaya çalıştı ama kırgınlığım sürdü. Ruhumu aşkla besleyen bir adamım. Duyguların israf edilmesini istemem. Aşık olmaktan hiç vazgeçmedim. Kızlarım Ajlan ve Jeyan’ın annesi Türkan Hanım’la 70’lerde beraberdik, resmi değil hoca nikahımız vardı. Çok kibar, çok hanımefendidir.
EN ÇOK EMEL'İ SEVDİM
Sonra Emel girdi hayatıma, o ne güzel bir kadındı. Hayatıma girmesi bir mucizeydi. En çok onu sevdim. Onun zarafeti, asaleti başkaydı, Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından Ayas Paşa’nın torunuydu. Kızımız Evren 78’de doğdu. Emel önce nörolojik bir hastalığa yakalandı, sonrakanser oldu, 2001’de vefat etti. Fotoğraflarına bakarak konuşurum, dertleşirim onunla. Üçüncü eşimden (Gönül Demirkol) kızım Özlem dünyaya geldi. Kızlarımın hepsi iyi müzisyen, hepsini çokseverim. Dördüncü eşim Uthe, Alman. Bir gün bana “Bugün eve gelmeyebilirsiniz” dedi.
Ama medyaya çıkıp ben terk etmişim gibi açıklama yaptı. Varımı yoğumu almak için bir tavır sergiliyor. Bir kere televizyonda sinirlendim, Erol sinirli adam diye çıktı. Ben evde asudeliği severim. Bu ev-ofisimde bütün gün çalışıyorum. Civardaki kediler her gün bahçeye beni görmek için gelirler, camın önüne dizilirler. Onlarla konuşurum, böyle bir bağımız var...