Güncelleme Tarihi:
Andrew Morton'un 1992'de Prenses Diana hakkındaki çığır açan anı kitabı, onu kraliyet tarihinin en çok konuşulan dönemlerinden birinin en önemli figürü yapmıştı. Diana: Her True Story'yi gizli kaynağıyla birlikte yazan Morton’un gizli kaynağı Diana’nın ta kendisiydi ve o kitap yazıldıktan sonra hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Aynı yazar şimdi o çalkantılı yılları, 8 Eylül'de 96 yaşında ölen Kraliçe Elizabeth'in efsanevi saltanatını anlatan The Queen: Her Life adlı yeni kitabında bir daha anlatıyor. Kitaptan alıntılanan bölümler şimdiden büyük ses getirmeyi başardı.
Andrew Morton kitabı hakkında konuştuğu ve en özel bölümlerini paylaştığı People'a “Elizabeth Diana'yı çok destekledi” diyerek başlıyor anlatmaya. Ama sonra nelerin değiştiğini ve bu en ünlü aşk-ayrılık ve ölüm hikâyesinin iki kadın kahramanının hangi zorlu süreçlerden geçtiğini aktarmaya devam ederken olaylar bir masaldan bir karabasana dönüşüyor.
Morton’ın Elizabeth’in ölümünün ardından okuyucuyla buluşacak kitabı elbette İngiltere’nin en şanlı kraliçesinin hayatına odaklanıyor. Ama bir noktadan sonra bu hayatın en önemli, belki de en zorlayıcı parçası haline gelecek olan Diana’yı merkezine almak zorunda kalıyor. Çünkü Elizabeth’siz bir Diana, Diana’sız bir Elizabeth hikâyesi hep eksik kalıyor. Kitaba göre 90'larda Kraliçe'yi çevreleyen kargaşa onun saltanatının en kötü on yılını geçirmesine sebep olmuş. Bu 10 yılın başrol oyuncusu ise elbette hüzünlü prensesimiz.
ELIZABETH'SİZ DIANA, DIANA'SIZ ELIZABETH OLAMAZ
90'ların başında, evlilik sorunları söylentileriyle boğuşmaya başladıklarında tüm gözler Prenses Diana ve Prens Charles'ın üzerine çevrilmişti. Azgın sel suları gibi biriktikçe biriken skandallar ve deyim yerindeyse bunları tutmaya çalışan baraj, 14 Haziran 1992'de Diana: Gerçek Hikayesi biyografisinin yayınlanmasıyla yıkıldı. Şaşırtıcı olan, kitabın duygusal sıcaklığın hiç olmadığı soğuk ve sosyal ilişkilerin yasaklayıcı olduğu bir kraliyet dünyasını tasvir etmesiydi. Kitap ilk kez The Sunday Times'da, ilk sayfada sür manşetten tanıtıldığında atılan başlık ‘Diana, sevgisiz Charles tarafından tam beş kez intihara sürüklendi’ şeklindeydi ve tefrika edildiğinde aldığı tepki çok yıkıcı oldu. Ve bu özel kitap kendi yıkıcı olduğu gibi bahsettiği insanların hayatından da onları yıkarak geçecekti.
Yeni kitap kraliçeyi anlatırken bu günlere, bu kez de biraz onun açısından bakmayı deniyor. Anlatılanlara göre Kraliçe bir süredir oğlu ve gelini arasındaki evlilik anlaşmazlığının acı verici bir şekilde farkında olmasına rağmen, böylesine bir durumu ayrıntılarıyla halka açıklamak için hazırlıksızdı olduğunu düşünüyordu. Saray uygun bir strateji ararken, dışarıdan bakıldığında her şey her zamanki gibiydi. Diana, resmi doğum günü selamı için Buckingham Sarayı'ndaki balkonda Kraliçe'nin yanında durdu ve Ascot haftası için Windsor Kalesi'ndeki kraliyet ailesine katıldı.
Perde arkasında ise Kraliçe ve yardımcıları mutsuz durumu yönetmeye çalışıyordu. Özel sekreteri Robert Fellowes, prensese 1992’de yayınlanan bomba kitap için yazarla doğrudan kitapla iş birliği yapıp yapmadığını sordu. Diana ise onun gözlerinin içine bakacak ve tepeden bakan bir tavırla yalan söyleyecekti: Hayır
Kraliçe de dahil olmak üzere herkes, prens ve prenses için tek uygulanabilir çözümün 1992'de ayrılmak olduğunu artık kabul etmeye başlıyordu.
Ayrılık duyurusundan günler sonra Diana, Buckingham Sarayı'nda Kraliçe'yi görmek için randevu aldı. Kraliçe'nin süitine girdiğinde ise birden gözyaşlarına boğuldu, Diana herkesin ona karşı olduğunu iddia ediyordu. Yıllar sonra o günü anlatan kraliçenin hizmetlilerinden biri “Kraliçe ne yapacağını bilmiyordu.” diyecekti. “Bu tür duygusal yüzleşmelerden her zaman nefret etmiştir ve açıkçası ne daha önce ne de o günden sonra bununla hiç uğraşmak zorunda kalmamıştı.”
DIANA GÖZYAŞLARI İÇİNDE ELIZABETH'IN ODASINA DALDI
Gözyaşlarıyla noktalanan bir saatlik konuşmaları sırasında Kraliçe, Diana'ya, ne olursa olsun, iki oğlunun velayet düzenlemeleri konusunda asla sorgulanmayacağına dair güvence verebildi. Bu, boşanmasından çok önceden itibaren bu konu hakkında endişelenen prenses için derin bir rahatlama olacaktı.
Sonraki birkaç yıl boyunca 'Galler Savaşı' adı verilecek bu olaylar medyayı adeta kıskacına aldı ve Kraliçe ile kraliyet ailesinin geri kalanını hep tedirgin etti. Herkes, başıboş bir mermi gibi gördükleri Diana’nın öngörülemez davranışları yüzünden halihazırda zaten topun ağzında olan kraliyete daha fazla zarar vereceğinden endişe ediyordu. Diana'nın etrafında gezinirken herkes korkudan parmak uçlarına basıyordu. Annesi ve kız kardeşinin gerçekleri daha iyi görmesine ve ona aksi yönde tavsiye vermesine rağmen Elizabeth içten içe Charles ve Diana’nın bir noktada uzlaşma sağlayabileceğini sessizce umut ederek gelinini aile içinde tutmaya çalıştı. Bu hassas dönemde ona uzattığı zeytin dalını uzun süre elinden bırakmayacaktı.
TALİHSİZ PRENSES SAFLIK MI YAPTI?
Andrew Morton’ın yeni kitabı Diana’nın bu duruma nasıl yaklaştığını da ortaya çıkarıyor. Diana, biraz safça olsa da, Prens Charles'tan ayrılmasıyla ilgili olarak Kraliçe'yi bir hakem olarak görmeye devam etti. Kraliçe ve Kraliçe Anne, Camilla Parker Bowles'ı herhangi bir saray davetine çağırmayı reddederek bu uzun süredir devam eden ilişkiyi onaylamadıklarını göstermişlerdi. Ama bu Diana için yeterli olmayacaktı. Diana, sevgili kayınvalidesi Prens Charles'ın Camilla Parker Bowles ile ilişkisini bitirmek için hiç müdahalede bulunmayınca prenses hüsrana uğradı. Diana'ya göre bu yeterli değildi.
Ama yine de diplomatik bir tavır sergilemeyi becerebilecek ve “Kayınvalidem tamamen destek oldu ama ondan bir karar vermesini beklemesi çok zor” diyecekti. Andrew Morton bunun aslında Diana’nın oynadığı bir ‘bekleme oyunu’ olduğunu anlattı yeni kitabında. Talihsiz prenses kocası inisiyatif alıp boşanma talebinde bulunana kadar bir kenarda oturup beklemeye hazırdı. Nasıl ki kendisine evlenme teklif eden Charles olmuştu, boşanma davasını başlatacak kişi de o olmalıydı. Diana bu tehlikeli oyunu oynarken Kraliçe’nin de oğlunu boşanmaya zorlayacağını ve bunun da işleri kolaylaştıracağını umuyordu.
1995 yılına gelindiğinde Prenses Diana, BBC'nin Panorama programına bir röportaj verecek ve sadece dünyayı değil kraliyet ailesini de şaşkına çevirecekti. Yaşananlar yüzünden saygınlığı tehlikeye giren İngiliz monarşisi bu skandalın altından çok uzun yıllar kalkamadı. Kasım ayında yayınlanan programda Diana aşkları ve hayatı hakkında samimi bir şekilde konuştu. Yüzünde görmeye alışkın olmadığımız çarpıcı siyah göz makyajı ve iri mavi gözleriyle milyonların önüne atmıştı kendisini. Yeme bozukluklarını, başarısız evliliğini, depresyonunu ve kocasının işlediği zina suçunu tartıştı. Sevgilisi James Hewitt'ten, Charles'ın iyi bir kral olamayacağına olan inancından ve insanların kalplerinin 'kraliçesi' olma arzusundan bahsetti. Ama bunlar yetmezmiş gibi en büyük zehrini akıtmayı programın en sonuna saklamıştı. Programın sunucusu Martin Bashir ona Camilla'nın evliliklerindeki rolünü sorduğunda, tatlı bir şekilde gülümsedi. Ama bu gülümsemeye eşlik eden bakışlar adeta alevler saçıyordu. Ve o hiç unutulmayacak cümle ağzından dökülüverdi: Biz bu evlilikte üç kişiydik, bu yüzden biraz kalabalıktı.
Bu sözler televizyonda yayınlandığında, artık geriye dönüş yoktu. Affetmek ihtimali ortadan kalktı, öfke artık her şeyin önüne geçecekti.
Kraliçe sonunda programın bir kaydını izlediğinde kendini büyük bir umutsuzluğun içinde buldu. Üstelik Prens Philip programı izlediğinde yaşadığı şok yüzünden bir felç geçirecekti. Karar verildi; sadece monarşi için değil, torunları için de bir şeyler yapılması gerekiyordu. Zeytin dalını uzun süre elinde tutan Kraliçe, artık bu dalı kırıp atmış ve büyük bir öfkeyle ipleri kendi eline almaya karar vermişti. Kraliçe, Charles ve Diana'nın gerçekten de boşanması gerektiğine karar verir vermez, işler hızla ilerledi.
18 Aralık'ta Diana, hükümdarı ve aynı zamanda kayınvalidesi olan bu güçlü kadından üniformalı bir kuryeyle Windsor Kalesi'nden Kensington Sarayı'na teslim edilen bir not aldı. Not kraliçenin kendi el yazısıyla yazılmıştı. Diana üzüntüyle bunun kayınvalidesinden aldığı ilk mektup olduğunu fark etti. Mektup duygusuzca prensese şu duyuruyu yapacaktı:
“Canterbury Başpiskoposu, başbakan ve tabii ki Charles ile görüştüm ve sizin için en iyi yolun boşanmak olduğuna karar verdik.”
Bu büyük krizde bile Kraliçe, Diana'yı Noel için Sandringham'da, aileyle birlikte kalmaya davet etti. Diana, arkadaşlarına “Oraya BMW arabamla gidip bir tabut içinde çıkarım” diyecek, bu sözleri, elim bir trafik kazasında hayatını kaybettikten sonra gündeme gelince oldukça karanlık bir durumun işareti gibi algılanacaktı. Diana öleceğini biliyor muydu? Hem de böyle bir araba imasıyla bunu söylemesi ne demekti? Bunu tüm dünya olarak yıllarca konuşacaktık.
Diana Sandringham'a gitmedi. Bunun yerine, Karayipler'e tatile gitmeden önce Noel'i Kensington Sarayı'nda tek başına geçirdi.
KRALİÇE ONU BİR KALEMDE SİLMİŞ
Prensesin normalde bir emir olarak görülen hükümdarın davetini reddetme kararı, Kraliçe ile ilişkisinin de bittiği noktaya işaret ediyordu. Bu davranış hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir durum değildi. O günden itibaren Kraliçe Diana’nın telefonlarına çıkmadı, onu ikindi çayına davet etmeye tenezzül de etmedi. Kraliçe ve prenses artık zorlu bir boşanma sürecinin taraflarıydı ve ilişkileri ticari ilişkilere benzemişti. Herkes ama özellikle de Elizabeth imzalar atılsın da kurtulalım diyen bir iş kadını gibi düşünmeye başlamıştı.
PRENS WILLIAM'IN UNUTULMAZ SÖZLERİ
Prenses kraliyetin en küçük üyeleri, yani kendi oğullarının önüne geldiğinde artık onlara reverans yapmak yani önlerinde eğilmek zorunda kalacaktı. Ama boşanma anlaşması sayesinde bir yandan da dünyanın en zengin kadınlarından bir olmuştu. Tamı tamına 17 milyon sterlin alacaktı.
Bir zamanlar sahip olduğu unvan ve taç konusunda ise daha küçücük bir çocuk olan oğlu William’ın söyleyecek bir sözü vardı. Andrew Morton’ın yeni kitabının belki de en dokunaklı kelimeleri belki de Prens William’ın ağzından dökülen bu sözlerdi:
OĞLU ANNESİNE VERDİĞİ SÖZÜ TUTAMADI...
“Merak etme anneciğim, bir gün kral olduğumda sana unvanının ve tacını geri vereceğim.”
Ama Willam bu sözünü istese de asla tutamayacaktı, Diana’ya ise kimse bir daha majesteleri diye hitap etmedi…