Güncelleme Tarihi:
KEMAL BAŞAR: OYUNCULUK DÜNYANIN EN ZOR iŞi DEĞiL
◊ Tiyatro Keyfi’nin kuruluş amacını ve imzasını attığı projeleri anlatır mısınız?
- Tiyatro Keyfi’ni 2013’te, Frankfurt’ta yaşayan Dr. Cüneyt Arkan’la kurduk. Amacımız Türkiye’de Avrupa kriterlerinde bir Türk tiyatrosu yapabilmekti. Ben 20 yıldan fazla Avrupa’da çalıştım. Yönetmenlik de yaptım, çeşitli festivallerin seçici kurullarında da görev aldım.
◊ Bugüne kadar sektöre kaç genç oyuncu kazandırdınız?
- Sektör kazandı mı ya da onlar ne yaptı bilmiyoruz ama bugüne kadar birçok genç oyuncuyla çalıştık. Mesela “Shakespeare’in Bütün Eserleri-Hafif Kısaltılmış”ta rol alan Mesut Yılmaz, Kerem Muslugil, Hakan Eke benim öğrencilerimdir. Televizyonda da güzel başarıları oldu. Hepsi yılın genç yetenekleri ödüllerini aldı. Gurur duyduk tabii. “Cahide Sonku Müzikali”ni oynayan Gizem Yağız aynı şekilde benim öğrencim. Hiç korkmadan, tek kişilik bir müzikali ona teslim ettik. Çünkü yeteneğine ve azmine güveniyorduk. Başka gençler de var ama ilk planda öne çıkanlar bunlar. Bir de Eda (Kandulu) var tabii. Bir seneyi aşkın süre beraber çalıştık. Sonra çok büyük bir müzikalin başrolünü ona verdik. O da bizi yanıltmadı.
◊ Tiyatro Keyfi olarak uluslararası festivallere de katılıyorsunuz bildiğim kadarıyla...
- Evet, 27 Nisan’da Londra Türkçe Tiyatro Festivali’nin açılışını yapacağız. Aynı zamanda orada bir work-
shop’um da olacak. Ardından Berlin’de bir temsilimiz olacak. Mayısta da Jaffa Uluslararası Tiyatro Festivali’ne katılacağız. Oraya dünyanın önde gelen organizatörleri katılıyor. Dolayısıyla oyunun önü çok açık diye düşünüyorum. Bizim için tek hedef Türkiye değil. Biz bir dünya tiyatrosu olmaya çalışıyoruz.
BEN NEDEN TİYATRO YAPIYORUM Kİ!
◊ Uzun yıllardır tiyatro dünyasında bir krizden söz ediliyor. Siz nasıl ayakta kalabiliyorsunuz?
- Ekonomik anlamda çok zor ayakta duruyoruz. Türkiye’de değil sorun, tüm dünyada tiyatroya ilgi azaldı. Bu noktada iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmalıyız. Her şey gibi tiyatro da evrilmeli, çağdaş işlere imza atılmalı. Bu da tiyatrocuların görevi. Üstelik karşımızda televizyon gibi çok büyük bir rakip var. Dünyayı sarsan ekonomik kriz nedeniyle insanlar evlerinde oturup televizyon izlemeyi tercih ediyor. Kültür sanat bir gereksinim olarak görülmüyor. Meslekte 32’nci senem. Ama bazı sabahlar uyanıyorum, “Ben niye tiyatro yapıyorum ki?” diyorum.
◊ Sonra kendi kendinize ne cevap veriyorsunuz?
- Kendime “Ayıp” diyorum (gülüyor). Ama bazen gerçekten çok mutsuz kalkıyorum.
◊ Siz devlet sanatçısı değil miydiniz aynı zamanda?
- Devlet sanatçısı değilim. Devlet Tiyatrosu sanatçısıydım. Dört-beş sene önce emekli oldum.
ANNEM ÖLSE NİYE SAHNEYE ÇIKAYIM YA!
◊ Oyunculuk, konservatuvar bitirmeyi gerektiriyor mu?
- 32 sene geçmiş, ben hâlâ kendimi oyuncu olarak adlandırmıyorum. Oyunculuk hayat gibi çünkü. Tutup da “Ben hayatta her şeyi öğrendim” diyebiliyor musunuz? Doğumu bilmiyoruz, ölümü bilmiyoruz. Aynı mantık... Meslekte ne kadar ilerlerseniz ilerleyin “Ben oyuncuyum” falan diyemiyorsunuz. Ama bazıları birkaç yıl içinde “Sanatçıyım” diyor. Onları anlamıyorum. Sanatçı Leonardo da Vinci’dir, Beethoven’dır. Bir insana ancak halk “sanatçısın” der. “Ben sanatçıyım” diyene gülemiyorum bile. Bir de birtakım dogmalar, inanılmış şeyler var. Mesela “Annen ölse sahneye çıkacaksın”... Niye çıkayım ya annem ölse sahneye? “Sahne kutsaldır” denir. İbadethane mi orası? Nesi kutsaldır? Bunlar tartışılmalı, konuşulmalı. Annem ölse beni sahneye hiçbir güç çıkaramaz, açık söyleyeyim.
◊ Oyunculuk çok fedakarlık isteyen bir iş ama. Ona da mı katılmıyorsunuz?
- Oyunculuk zor iştir evet de... Doktorluk kadar zor iştir; iyi yapmaya kalktığınız zaman tabii. Ama “Oyunculuk dünyanın en zor işidir” dediğiniz zaman ben de derim ki: Siz senede iki oyun mu oynuyorsunuz? Birer buçuk aydan üç ay prova yapıp, dokuz ay boş musunuz? İstediğiniz başka şeyler yapabiliyor musunuz? İnsanlar açken, işsizken, siz ne diyorsunuz!
EDA KANDULU: ÖNCE DiKSiYONU DÜZELTMEM GEREKTi
◊ “Gözlerin Ardında Müzikali”ni bir de sizden dinleyelim mi?
- Ben oyunda Down sendromlu çocuğu olduktan sonra yalnız bırakılan bir anneyi oynuyorum. Sahnede bana müzisyen Özgün (Uğurlu) eşlik ediyor. Biliyorsunuz onun oğlu Ediz de Down sendromlu. Bu benim için çok kıymetli bir oyun. Öncelikle onu söyleyeyim. Kemal Hoca bana bu oyunu sunup “Oynamak ister misin?” dediğinde, herhalde hayatımın en büyük mutluluğunu yaşamışımdır. İlk profesyonel işimdi. Üstelik de başrol.
◊ İlk oyun ve başrol... Hiç kolay olmasa gerek...
- Öncelikle bana güvendiği için Kemal Hoca’ya tekrar tekrar teşekkür ederim. Bir de ben Kıbrıs’tan geldim. O nedenle oyunculuğu öğrenirken bir yandan da diksiyonumu düzeltmem gerekti.
◊ Siz “Yeni Gelin’de de rol almıştınız.
- Evet, o dizide oynamıştım. Esmeralda olarak beş bölümde rol aldım. Çok da zevkliydi. Etrafımda bir sürü tiyatrocu vardı. Mustafa Alkan, Lale Başar, onlar da bana çok yardımcı oldular. Çok keyifliydi ama tiyatro farklı bir şey. Canlı, daha gerçek.