Güncelleme Tarihi:
◊ Klasik soruyla başlayacağım. “Hayatımın Aşkı” ekibine nasıl dahil oldunuz?
- Yapımcımız Şebnem (Aşkın) Hanım ile yönetmeniz Osman Taşçı, Nilüfer karakteri için bir türlü aradıkları oyuncuyu bulamamış. Muhtemelen proje için seçilen son isim de benim. Neyse... Görüşmeye gittim, çok güzel sohbet ettik. Sanki iş için buluşmamıştık. Daha çok bol kahkahalı bir arkadaş sohbeti gibiydi. Akıllarında yarattıkları Nilüfer’e fiziken uygunmuşum. Spora düşkünlüğüm ve aynı zamanda anne olmam da avantaj sağladı. Karaktere katabileceklerimi de konuştuktan sonra el sıkıştık.
◊ Dizide kilosuna takık hamile bir kadını canlandırıyorsunuz. O rol için nasıl bir hazırlık süreci geçirdiniz?
- İlk görüşmemizde, Nilüfer’in fındık yutmuş solucan görüntüsünde olması gibi bir istekleri vardı. Bu yoruma çok gülmüştüm çünkü kendi hamileliğimde bana bunu söyleyen çok insan olmuştu. Rol gereği de aynı görüntü karşıma çıktığından zorlanmadım açıkçası. Tek sıkıntımız bu sıcak havalarda kullandığımız hamile göbeği. Kış günü kalorifere dayanıp göbeğimizi, sırtımızı ısıtırız ya, aynı o sıcaklığı düşünün, hep öyle bir his var. Hareket imkanım da kendi hamileliğime kıyasla çok daha kısıtlı. Ama ailece ve ekipçe bebeğe bir özlemimiz var herhalde, sette gerçekten hamileymişim gibi karşılanıyorum. “Buyurun önce siz oturun”, “Önce siz yiyin”, “Aman hamilelik de pek bir yakıştı” diyorlar sürekli. Zafer (Algöz) abi de “Ooo benim yüklü kızım geliyor, canım torunum” diyerek mutlaka her gün göbeğimi seviyor. Ekipçe doğumu bekliyoruz.
AYAKTA KALABİLMEMDE EN BÜYÜK PAY KIZIM DURU’NUN
- Artık hayata daha umutlu, mutlu bakabiliyorum. Bir süre sonra hayatın güzelliklerini görmeye ve paylaşmaya tekrar başlayabiliyorsun. Kızım o minicik haliyle en büyük desteğim, gücüm, nefesim... Bu süreçte güçlü olup ayakta kalabildiysem, en büyük pay Duru’nun ve sonra da çocukluk temellerimin çok sağlam olması, travmasız büyümem. O zaman Duru da aynı temellere sahip olmalı düşüncesiyle çok daha çabuk ayağa kalktım. Sırtımızda binlerce gereksiz yük taşıyoruz ve aslında hayatta kaybedecek bir şeyimiz yok.
Bunları fark edince daha korkusuz yaşanabiliyor. Öyle yaşamaya başladığın zaman da her şey bambaşka görünüyor. Geçenlerde okuduğum bir kitapta şöyle diyordu; “Hayat uzun gibi görünen kısa bir yolculuk ve mesafeler hep var. Yaklaşmak için adım atmamız lazım ve sandığımız kadar vaktimiz yok...”
Bu cümle benim için her şeyi çok güzel özetliyor... Bundan sonra Duru’yla, sevdiklerimle adım adım öğrenmeye devam ederek yolculuğumuzu tamamlayacağız.
30’LARIMDA OLABİLİRİM AMA RUHUM EPEY ÖNDEN GİDİYOR
◊ Eşinizin kaybından sonra hayat nasıl devam etti?
- Hayatımda çok ama çok şey değişti. Dünya aynı dünya ama artık yaşama baktığın o pencere kapanıyor. Farklı bir kapı açılıyor. Hiç kimse, hiçbir yer, hiçbir olay aynı değil. Herkesin hayatı kendine tabii ama başkalarının dert ettikleri, mevzu edip konuştukları şeylere, olaylara bakış açılarına “hayat öyle değil, gerçek bu” diye haykırmak isterken, sadece bir tebessümle cevap verirken buluyorsun kendini. Çünkü hayat, herkese her zaman aynı şekilde davranmıyor. Büyümek için yıllara ihtiyacınız yoktur. Yaşadıklarınızla büyüyorsunuz. Yıllara bakarsak, 30’larımda olabilirim ama ruhum epey önden gidiyor. Onun balansını oturtmak da kolay olmuyor.
SİNEMA FİLMİ KONUSUNDA ŞEYTANIN BACAĞINI KIRAMADIM
◊ Bu yaz için ufukta yeni bir film projesi var mı?
- Geçen senelerde birkaç kez senaryo okudum. Fakat sinema filmi konusunda şeytanın bacağını kıramadım. Hayatta her şey için bir doğru zaman olduğuna inanıyorum. O gün geldiğinde eminim bahsettiğiniz proje karşıma çıkacak.