Güncelleme Tarihi:
INXS, Avustralyalı solisti Michael Hutchence'ın estirdiği rüzgarla 90’lı yılların en sevilen rock gruplarından biri olmayı başarmıştı. Yakışıklılığı ve karizmasıyla genç kızların aklını başından alan Michael Hutchence, o devrin en güzel yıldızlarının kalbini çalmayı da başaracaktı.
Şimdi 53 yaşında olan Danimarkalı model Helena Christensen ise o günlerde gençliğinin baharında bir güzellik kraliçesiydi. Victoria's Secret modeli olmayı başaran bu muazzam güzellikteki kadın tarihin en başarılı mankenlerinden bir olmayı başardı ve adı hâlâ unutulmadı. Michael Hutchence, Helena’nın güzelliğine kayıtsız kalamadı.
90’lı yılların başında sevgili olan çift birlikte yaşamaya başlamış, zamanlarının bir kısmını Fransa’da, bir kısmını ise Helena’nın memleketi Danimarka’da geçiriyordu. 1997’de, Avustralya’dan gelen bir ölüm haberi milyonları yasa boğacaktı. Helena ve Michael 1995’te ayrılmış olsa da gözler ölüm haberinin hemen ardından güzel modele de çevrilmişti.
Sidney'deki bir otel odasında, daha sadece 37 yaşındayken, ne yazık ki kendi canına kıyarak trajik bir şekilde ölü bulundu. Ölümünün ardından ölüm şekli ve bu korkunç trajedinin ardındaki gerçeği bulmak isteyenler yıllarca konuştu. Onun sonu kötü giden bir cinsel oyunun kurbanı olduğunu söyleyenler olacaktı. Gerçek hiçbir zaman tam anlamıyla öğrenilemedi, ölümü kayıtlara intihar olarak geçti. Ailesi ise yıllarca bu söylentiler yüzünden sıkıntı çekecekti.
Yaşananların üzerinden 25 yıl geçtikten sonra Michael Hutchence'ın ablası ortaya çıktı ve kardeşinin o dönemki sevgilisi Helena Christensen’a yönelik ağır suçlamalarda bulundu. Helena, üç yıl önce, Michael Hutchence'ın ölümünün 22 yıl ardından herkesi şaşkına döndüren bir açıklama yapmış ve 1992 yılında yaşanan bir olayı dünyayla ilk kez paylaşmıştı.
1992'de Michael, Danimarka’nın başkenti Kopenhag'da, trafikte çıkan bir kavga sırasında yaşadığı yaralanmanın izini yıllarca taşımıştı. Helena’nın 2019'da BBC2 belgeseli Mystify’da Michael'ın yakın arkadaşı, film yapımcısı Richard Lowenstein'a açtığı sır belki de her şeyi açıklayacak bir anahtardı.
“Bisikletlerimizle eve gidiyorduk ve pizza almak için durduk. Michael, ufacık, dar bir yolun ortasında pizzasını yiyordu. Aracını çılgın gibi kullanan bir taksi şoförü Michael'a hareket etmesi için bağırdı. Bununla da yetinmeyip arabasından indi ve ona yumruk attı. Michael geriye doğru düştü ve kafasını kaldırıma vurdu. Bilinci yerinde değildi, ağzından ve kulağından kan geliyordu. Bir an onun öldüğünü sandım.”
Helena ve Michael hemen hastaneye koşmuştu. Michael hastanede ona yardım etmeye çalışan sağlık personeline saldırganca davranıyor, onları yanından uzaklaştırıp tedavi etmelerine engel oluyordu.
KAFA TRAVMASI KİŞİLİĞİNİ DEĞİŞTİRDİ
Michael o gün yaşadığı kafa travmasını atlattı ancak bu olayın ortaya çıkması ani ve şoke edici ölümünün açıklayıcısı olarak kabul edilecekti. Uzmanlar bu tür kafa travmalarından sonra beyinde, kişinin öfke kontrolünü kaybetmesine ve sık sık öfke nöbetleri yaşamasına sebep olabilecek bir hasar kalabileceğini söylüyordu. Zaten Helena’nın itirafları da bunu doğrular gibiydi. Michael sinirli bir adam haline gelmiş ve sık sık kavgalar çıkarmaya başlamıştı.
Helena Christensen, bu korkunç ölümün yası bittikten sonra ünlü aktör Norman Reedus’a gönlünü kaptırdı. Çiftin 1998’de başlayan ilişkisi 2003’e kadar sürdü. Helena’nın 1999’da Reedus’tan bir de oğlu olmuştu. Norman Reedus’la yollarını ayırdıktan sonra bir kez daha bir rock yıldızına gönlünü kaptıran güzel model Interpol grubunun solisti Paul Banks’le yedi yıllık bir aşk yaşadı. 2008’de bir araya gelen ikili birlikteliklerini 2015’e kadar sürdürdü. Uzun soluklu ilişkilerine dur diyerek gönül defterini kapatmasa da aralık bırakan Christensen’in Kopenhag ve Manhattan'da mülkleri var ancak Monaco’da da ikamet ediyor.
Michael Hutchence'ın ölümünün 25. Yıldönümünde ortaya çıkan ablası Tina, İngiliz tabloid gazetesi The Sun'a çarpıcı açıklamalar yapınca bu trajik hikâye bir kez daha hatırlanmış oldu. Tina, Helena Christensen’e kızgındı ve aslında açıkça bu cümleleri kullanmasa bile kardeşinin ölümünden onu sorumlu tutuyordu. Tina’ya göre Helena Michael’ın ailesiyle yakın ilişkilere sahipti ve sık sık görüşüyordu. Abla Tina’ya göre buna rağmen Michael’ın yaşadığı o saldırıyı ve kafa travmasını aileye anlatmaması korkunç söylentilere yol açmış, belki de kardeşinin canına mâl olmuştu.
“Ailesine bir şeyler söylemenin Helena'nın görevi olduğunu hissettiğim için saldırıyı ilk öğrendiğimde kızdım.” diyordu Tina. Kardeşi öldüğünde hakkında korkunç şeyler anlatılmış, bu trajik ama gizemli ölümün sebepleri didik didik edilirken aile çok hırpalanmıştı. Üstelik Tina’ya göre Michael’ın intiharının ardında gerçekten bu kafa travmasının yarattığı hasar varsa, aile bu durumu bilerek Michael’ın üzerine daha çok titreyebilir, onu intihara sürükleyen bu öfke nöbetleriyle dolu hayatın önüne belki de geçebilirdi.
“Ailemize çok yakındı ve kolayca ulaşabilirdi.” diyen Tina’na, Helena’nın anlattıklarını dinleyince aklına ilk gelen “Michael yıllar önce öldü, Helena neden bize bu yaşananları hiç anlatmadı?” sorusu olmuştu.
Helena Christensen, basın sözcüsü yoluyla iletilen sorulara cevap vermedi ve suçlamalar için bir açıklama yapmadı. O cevabını eski aşkını ölüm yıldönümüne duygusal bir şekilde anarak verecekti. Instagram hesabından Michael Hutchence'la birlikte oldukları dönemde çekilmiş, ona sarıldığı, romantik siyah beyaz fotoğraflarını paylaşan Helena, bu paylaşımın altına şu satırları yazacak ve büyük aşkını hiç unutmadığını dünyaya ve elbette abla Tina’ya duyuracaktı:
“Selam Michael, seni çok seven bazı arkadaşlarınla telefonda konuşuyordum. Güzel anıları paylaştık ve tabii ki çok güldük çünkü senin etrafında olmak çok eğlenceli ve keyifliydi. Herkese yaşadığını ve sevildiğini hissettirdin, etrafında her zaman öyle büyülü bir ışık vardı ki… Asla sönmeyecek bir ışık!”