Güncelleme Tarihi:
* Ankara’dan İstanbul’a gelişinizde henüz yumurta kırmayı dahi bilmezken şimdi “Kiss The Frog” mutfağının sahibi oldunuz. Hikayenizi anlatır mısınız?
- Çok eski bir hikayedir bu. (Gülüyor) 20’li yaşlarımda evlenip, eşimin işi nedeniyle Bodrum’a taşındım. Burada oyalanırken bir şekilde kendimi mutfakta buldum. Köydeydik ve köyde yaşamak için ya bakkal ya da balıkçı olman gerekir. Ben sektörü hiç bilmezken, cesaretle ilk balıkçı restoranımı açtım.
* Yıllardır yeme-içme sektöründe yer alan biri olarak dönüm noktanız neydi?
- Tam olarak bir dönüm noktam yok aslında. “Bu iş tam bana göre” dedim ve içine girdim. Yemek yemeye bayılıyorum. Zamanla kendimi keşfettikten sonra öğrendim ki, meğer yapmaya da bayılıyormuşum. Şehre döndükten sonra bu benim mesleğim oldu. İstanbul’dayken bir sorgulama dönemine girdim ve “Ben Gümüşlük’te yaşayacaktım, ne işim var burada” demeye başladım. Sektörü bıraktım, derken 10 yıl sonra burayı buldum ve geri döndüm.
* Kiss The Frog’un ilham kaynağı Kurbağa Prens mi?
- Aslında mekanı bulduktan sonra bu ismi buldum. Aklımda çok fazla konsept vardı ve hepsi değişikti. İşin aslı, ben olmayanı arayan bir kişiliğim. Bu dükkanı da bu yüzden çok sevdim. Her şeyiyle çok güzel konuma sahip. Ankaralı olduğum için biraz da denize yakın olmak istedim. Ve ardından deniz ürünleri üzerine bir şeyler yapmaya karar verdim. Nostaljik olmasını tercih ettim. Yeni trendlerin hepsi fazla sesli ve taklitli. Ben burada masal gibi bir dünya kurup içinde yaşamayı amaçladım.
* Size göre balıkçı ve deniz ürünü restoranı arasındaki fark nedir?
- Deniz ürünü çok zengin ve oynanabilecek bir şey. İstavrit, tarak, istiridyeler, salyangozlar, böcekler, levrekler ve daha birçok şey... Bunların hepsini her şekilde kullanıyorum. Sabahları burada oltayla denizden balık tutanlardan aldıklarım sayesinde menüme olta balığı dürümü diye bir şey kattım mesela.
* Olta balığı dürümü dediğiniz nedir tam olarak?
- İstavrit, hamsi gibi genelde küçük balıkları kızartıyoruz. Yanına lavaş, soğan ve sos ekliyoruz. İstediğiniz şekilde dürüm yapıyorsunuz.
* Bu mekanda müşterileri ne gibi sürprizler karşılıyor?
- Her an kurbağalar ısırabilir ya da öpebilir! (Gülüyor) Kurbağa konseptimiz olduğu için gelen müşterilerimiz kurbağaları öperek poz veriyor. Yemek olarak ise önünüze siyah bir pizza gelebilir. Hamuruna mürekkep balığı katarak pizza yaptık ve ortaya haliyle siyah pizza çıktı. Hamurların hepsi mürekkep balığından. Yine deniz ürünlerinden lahmacunlar yaptım. Suşi yaptık. Menüde kurbağa bacağı da var. Patates kızartması ve çok lezzetli bir sosla servis ediyoruz. Istakozları canlı akvaryumlarda görülebilecek yere koyduk. Bu kadar ıstakozu yiyen, “gelen hesapta eksik mi var” diye sorar.
* Menüde yer alan her şey size mi ait? Tariflerinizde tercihiniz neler oluyor?
- Menüdeki tüm lezzetler bir hikayeyle oluşuyor. Çok gezip, okudum. Değişik detayları bir araya getirmeyi seviyorum. Yemeklerin basit ve natürel olmasına önem veriyorum. Burada yediğiniz hiçbir şey saatlerce soslar eşliğinde pişmiş, süslenmiş yiyecekler değil. Zeytinyağı, taze ot, taze sebze var. Karidesi kabuklarıyla çıtır çıtır yediriyorum mesela. 150 tarifle yola çıktık. Eleye eleye menü oluştu ama hâlâ durmuyoruz, her hafta yeni bir şey ekliyoruz.
DJ PERFORMANSI DA YER ALIYOR
* Kiss The Frog’un Boğaz’daki deniz mahsulleri restoranlarından farkı ne?
- Burası çok eğlenceli bir yer. İnsanların kasılmadan yemek yiyebilecekleri ve eğlenebilecekleri bir mekan. Genelde insanlar ıstakoz ve havyar yemek siparişi verirken korkar. Ben müşterilerim bunların siparişini verirken kasılmasın istiyorum. Kiss The Frog’un teması, “Sen rahat tavrınla gel, biz seni prens veya prensese dönüştüreceğiz”. (Gülüyor) Burada pazar ve pazartesileri dışında her akşam DJ performansımız da var. DJ Big Frog muhteşem repertuvarıyla insanları eğlendiriyor.
* Deniz mahsulleri ve DJ performansı tezat değil mi?
- Ben tezatlığı birleştirmek istedim. Bizim mekanımızda her yemeği DJ ile dans ederek yiyorsunuz. Nostaljik ve cover şarkıları tercih ediyoruz.
* Kiss The Frog için düşündüğünüz farklı bir konsept daha var mı?
- 14 Şubat Sevgililer Günü’nde brunch’ımız olacak. Her pazar günü olacak ama bu bilinen kahvaltılardan değil. Mekanımızda deniz mahsulleriyle açık büfe yapacağız. 12.00’den 17.00’ye kadar şampanyalı, deniz ürünleriyle dolu tabaklı partiler yapmayı planlıyorum. Ayrıca 15 Şubat itibarıyla her pazartesi Crows at the Cage (Kargalar Kafeste) grubu sahne almaya başlayacak.
* Bu sektöre 10 yıl ara vermek size ne kattı?
- Bir kere çok gezdim, seyahat ettim, merak ettim, başka mekanlarda müşteri oldum. Müşteri olmayı unutmuştum. Bu 10 yılda karşımdaki müşterinin ne istediğini anladım. Aynı şeyi tekrarlamayı sevmeyen biriyim. Belki yıllar sonra da et sektörüne yönelirim. Çünkü bu 10 yıl bana zamanı iyi değerlendirmeyi hatırlattı.
* Bu sektörde kadın olarak yer almak zor mu?
- Bunu herkes soruyor. Bence kadınların bir iş başında durması çok kolay, hatta kadın olmak çok kolay bir şey. Evet bugün hangi restorana gitseniz yüzde 90 işletmeci veya patronu erkek görürsünüz. Ama kadınlar daha rahat diyalog kurar. Bu yüzden kadın olmak söylenenin tam aksine çok kolay. Bu sektörde yıllarım gece hayatında geçti ve başıma bir şey gelmedi. Kadınla diyalog kurmak yumuşak bir iştir.
* Gizli yardımcı materyalleriniz var mı peki mutfakta?
- Deniz ürünlerinin en büyük yardımcısı sebzelerdir. Kerevizler, defne yaprakları, yer elmaları olmazsa olmazım. Ama biraz da yöreselciyim. Anneanneliğim buradan geliyor aslında. Kuru fasulye kullanıyorum yemeklerle. Bulgurları, acıları seviyorum. Modern malzemeler yerine kalamarı kuru fasulyeli yapıyorum mesela. Mutfak anlayışımda her şey karışabilir.
İTALYAN MUTFAĞINI SEVİYORUM
* Dünya mutfağında en sevdiğiniz bölge neresi?
- İtalyan mutfağını çok seviyorum. Zeytinyağı ve sarımsak olmazsa olmazımdır. Her yemeğimde sarımsak vardır. Ayrıca sokak yemeklerini de severim.
TÜRK İNSANI FARKLILIKTAN KAÇIYOR
* Gelen müşterilerle bizzat kendiniz mi ilgileniyorsunuz?
- Birebir ben ilgilenirim. Ve değişik şeyleri tatmalarını arzu ederim. Mesela tempura yenmesinden çok hoşlanmıyorum. Her yerde bulunan, çok bilinen popüler bir yemek. Farklı bir şey yemekten kaçıyor Türk insanı, bilmediği isimden korkuyor. İştahsız birileri gelince kızarım, “senden memnun kalmadım” derim mesela. (Gülüyor) İnsanlar iştahlı yemek yiyince mutlu olan biriyim. Yeme-içme sektöründeyseniz iştahsız insan sevmezsiniz. İştahsız müşteriyi sevmiyorum! (Gülüyor)