Güncelleme Tarihi:
◊ 82 yaşındasınız ama maşallahınız var. Hâlâ işinizin başında, yine senaryolar okuyor ve diziler çekiyorsunuz...
- İşimin başında olmasam ölürüm zaten. 19 yaşımda girdim bu sektöre, hiç durmadan çalıştım. 63 sene bilfiil çalışmış bir adamı işinin başından alırsan, kendini yalnız hisseder ve ölür.
◊ İşe kaçta geliyorsunuz?
- Sabah 09.30’da gelir, akşam 20.00’de de çıkarım.
◊ Erken mi kalkarsınız?
- Ben Kanlıca’da büyüdüm. O zamanlar okula gitmek için sabah 06.40 vapuruna binerdim. O günlerden kalma alışkanlığım devam ediyor. En geç sabah 07.00’de kalkarım.
◊ Kanlıca’da yaşadığınız yalıda mı doğdunuz?
- Hayır, Safranbolu’da doğdum. 15 günlükken ailemle yalıya gelmişiz. Kanlıca, İstanbul’un en nadide semtlerinden biri. Benim yalının yanında son Osmanlı sadrazamlarından Saffet Paşa’nın yalısı var. 24 odalı, 4 salonlu muazzam bir yapı. Diğer tarafta, İstanbul Teknik Üniversitesi rektörü Feridun Ahıska, öbür tarafta da Simavilerin evi vardı.
◊ 21 Aralık’ta “Arka Sokaklar”ın 500’üncü bölümü yayınlanacak. Büyük bir başarı gerçekten, nedir bu başarının sırrı?
- Sırrı, halkın nabzına göre şerbet vermek. Benim daha önce de 514 bölüm süren “Çiçek Taksi” diye bir dizim var. 11 dizim de 100 bölümü geçti.
◊ “Arka Sokaklar” bu rekoru kıracak gibi gözüküyor...
- Evet, hem de bu sene bu rakamı çok rahat geçer.
◊ Halkın nabzına göre şerbet vermek dışında başarıyı etkileyen diğer faktörler neler?
- 6’ncı his de önemli... Benim hem 6’ncı hissim var, hem de halkı çok iyi tanıyorum. Rahmetli Turgut Özal, “İcraatın İçinden” diye bir program yapıyordu. Programın yapımcı şirketinin sahibi Emlak Bank olayına karışmış, Özal da şirketi değiştirmek istemiş. “Kim bunu yapar” diye düşünürken aklına ben gelmişim... Adnan Kahveci’ye “Akıllı bir adam vardı, onu bulun” diyor. Özal ile bir araya geldiğimiz zaman bana “Senin filmlerini biliyorum, bizzat Semra Hanım (Özal) çok iyi takip ediyor. Halkın nabzına göre gittiğin ve halkı iyi tanıdığın için bu programı senin yapmanı istiyorum” dedi.
◊ “İcraatın İçinden” bölümlerinin hepsini siz mi çektiniz?
- Evet, hepsini ben çektim.
Kafama bir tekme yedim, 22 dişim kırıldı
◊ Sinema sektörüne nasıl girdiniz?
- Ben aslında eskiden futbolcuydum. Daha sonra sinemaya geçtim.
◊ Hangi mevkide oynuyordunuz?
- Kaleciydim, bir maçta kafama bir tekme yedim. Gözümü Taksim İlkyardım’da açtım. Beyin sarsıntısı geçirmişim, çene kemiğim kırılmış, 22 dişim yok oldu. Babam da doktordu, “Bu iş bitti” dedi. Sonra sinemaya atıldım, babam vefat etti. Bunların hepsi 1957 yılında oluyor. Rahmetli babam bu günlerimi göremedi.
◊ Bu büyük imparatorluğu göremedi mi?
- Hayır... Babam yaşarken henüz çıraktım. 9 filmde asistanlık yaptım. Daha sonra yönetmen oldum, Yeşilçam yapımcılarına 8 tane film çektim. Sonra işletmeciler, “Kendi işini kur, kendi filmini yap” dediler. Ben de 1960 yılında Erler Filmi kurdum.
◊ Erler Film, uzun süredir beyazperdeye iş yapmıyor. 2000’lerde Türk sineması yükselirken siz niye film yapmadınız?
- Son 7-8 senedir yapmadım. Diziler beni çok yoruyor. Bir bölüm, 120-130 dakika sürüyor. Bir sinema filmi en fazla 120 dakika. Onu 2-3 ayda, dizinin bir bölümünü 5 günde yapıyorsun. Şu an yayınlanan “Arka Sokaklar” ve “İkizler Memo-Can”dan sonra iki hazır projem daha var, o ikisini çektikten sonra dizi yapmayacağım. 2020’de son kez dizi yapacağım. Belki ondan sonra yeniden film çekebilirim.
◊ Nedir yeni iki projeniz?
- Mısırlı Necip Mahfuz’un “Başlangıç ve Son” adlı romanının haklarını aldım, o romanı dizi yapacağım. İkincisi de “Uçurum” diye bir dizi. O da “Yabancı Damat” gibi dizi olacak. Yunanistan’da çekilecek. Artık yaşlandım, daha rahat çalışmak istiyorum. Gördüğün gibi artık bu büyüteç ve ışıklarla çalışıyorum.
◊ Gözünüzdeki rahatsızlık ne?
- Sarı nokta hastalığı (Makula Dejeneresansı). Mesela senin yüzünü net görmüyorum. Senaryoları da artık okuyamıyorum. Tiyatrocu bir kız var, o gelip bana okuyor. O okudukça not alıyorum.
◊ Formülleri bulmuşsunuz...
- Ne yapayım, ben bu işi bırakırsam ölürüm. Çalışmaya alışmışım. Amerika’ya seyahat ediyorum, 3 gün sonra buradakileri aratıyorum, tüymek için. (Gülüyor)
◊ Sizin yaptığınız işler, starlar üzerine kurulu değil, hep oyuncu kadrosu dengede. Televizyonda star sistemine karşı mısınız?
- Karşı değilim ama televizyon uzun soluklu bir iş. Ben seni de televizyona çıkarsam, 10 bölüm oynatsam, sen de ünlü olursun. Gayet basit. Geçmiş yıllarda sadece sinema vardı. Oyuncuların hepsi profesyoneldi ama amatör ruhla, çok zor şartlar altında çalışıyordu. Üstelik para da yoktu. Şimdi bölüm başı 100 bin alan oyuncu var. Bu paralar Amerika’da bile verilmiyor.
◊ Bu rakamlar, sektör için yüksek mi?
- Evet, hem de çok yüksek... Şimdi sadece 1-2 dizide oynamış birini çağırsan bile 30-40 bin lira para istiyor. Ben ona yapacağım aşırı masrafı, prodüksiyona yapıyorum. Dizileri kanallara daha düşük fiyattan veriyorum. Herkesin kârına iş yapıyorum, herkes kazanıyor.
◊ “Küçük Ağa” diziniz Kıvanç Tatlıtuğ’un “Kurt Seyit ve Şura”sını reytingde yerle bir etmişti...
- Evet... Merak etme, “İkizler Memo-Can”da birkaç bölüm sonra birkaç tanesini yerle bir edecek...
Cüneyt Arkın’a hayatımı borçluyum
◊ Cüneyt Arkın sizin sayesinde alkol problemini yenmiş... Nasıl oldu?
- Ben de Cüneyt’e hayatımı borçluyum. Birinci “Kara Murat” filmini Belgrad Ormanları’nın içinde Bilezikçi Çiftliği vardı, orada çekiyorduk. Bir gün orada top oynarken, top göğsüme geldi ve kalbim durdu. Cüneyt kalp masajı yaparak bana nefes aldırttı. Sonra ambulans geldi, Cüneyt hayatımı kurtardı. Cüneyt’in bu yaptığını asla unutmam. Cüneyt iki ruhlu bir adam. İçkiyi içtiği zaman başka bir Cüneyt... İçki içmediği zaman dünyanın en centilmen, en beyefendi adamı. Cüneyt’in eşi Betül’ün babası alkol problemi için bir ilaç bulmuş. Kendisi bir ecza laboratuvarının sahibiydi. İlacı da İngiltere’den reçeteyle ben getirttim. O ilacı her gün Cüneyt’in haberi olmadan yemeklerine kattık. 4-5 sene uğraştık. Acayip bir ilaçtı, o ilaç onu alkolden uzaklaştırdı. Cüneyt, karısının hakkını asla ödeyemez.
◊ Türkan Şoray’ı da siz keşfettiniz...
- Evet, Türkan’ı sinemaya ben soktum. O da bir röportajında “Türker İnanoğlu olmasaydı ben Fatih’te 4 çocuklu bir ev kadını olurdum” dedi. Cüneyt’le ona ayrı bir sevgim var.
◊ Daha sonra Rüçhan Adlı, Türkan Şoray’ı sizden kıskandığı için sizinle çalışmasına izin vermemiş doğru mu?
- Evet, doğrudur. İlk filminde benimle çalıştı, ondan sonra Rüçhan bazı nedenler buldu, kendi kendine hayal mahsulu nedenler. Bir daha da çalışmak nasip olmadı. Türkan da, ben de çok üzüldük.
◊ Türkan Şoray kanunları da bundan sonra mı konuluyor?
- Herhalde... Bir erkek, bir erkeği kıskanabilir ama Rüçhan değişik bir adamdı.
Eskiler daha yetenekliydi
◊ Şimdiki dizi ve film sektöründeki oyuncular daha çok para kazanıyorlar.
- Çok değil, çok daha çok kazanıyorlar.
◊ Yetenek olarak kıyaslayınca eskiler mi daha iyi yeniler mi?
- Eskiler abi.
◊ Türkan Şoray’ın bakışı kimse de yok...
- Bırak Türkan Şoray’ı, o zaten star. Erol Taş, Kadir Savun, Hüseyin Baradan, Sami Hazinses ve Nevzat Okçugil, yok bunların yerine gelen. Adile (Naşit) Hanım vardı, o da gitti.
◊ Siz her zaman “sinemayı besleyen tiyatro” dersiniz. Ama şimdi, güzel kızlar, yakışıklı çocuklar geliyor, bir dizide oynayıp hop oyuncu oluyorlar.
- Dizide para var.
◊ Belki de dizileri tercih ettikleri için artık Kadir Savun’lar çıkmıyor...
- Olabilir.
◊ Çünkü tiyatro altyapıları yok...
- Olanlar da devlet tiyatrolarında oynuyorlar. Oraya mecburi hizmetleri var.
◊ Star ışığı diye bir şey var mı?
- Var tabii...
◊ Star ışığı nedir?
- İlk önce seyircinin sevmesi lazım. Mesela Türk seyircisi esmer erkekleri sever. Nadir olarak da bir sarışın fırlar, Göksel Arsoy gibi...
◊ Şimdinin Kıvanç’ı (Tatlıtuğ) gibi...
- Evet, nadir olur bu. Türk izleyicisi kadında da esmeri sever. Filiz Akın gibi sarışın arada fırlayabilir…
◊ Hikâyede neyi sever peki?
- Kendinin içine girebileceği hikâyeleri.
◊ Daha çok dram mı?
- Dramdır, ama komedi de vardı. Kemal Sunallar, Gırgıriyeler filan...
Yarın...
◊ İlker’in oyuncu değil, yapımcı olmasını isterdim...
◊ Her tarafım sakat, bir tek beynim çalışıyor...
◊ Sadri Alışık ve Kenan Pars’la barlara giderdik...
◊ O kitabı 8 senede hazırladım...
◊Aziz Yıldırım’ı da severim, Ali Koç’u da...
◊ Kara Murat’lar nasıl tuttu...