Güncelleme Tarihi:
◊ Mark Webb’in yönetmenliğini yaptığı son filminiz “Deha”da (Gifted) küçük ve dahi yeğeni Mary’yi yetiştiren bekar amca Frank’i canlandırıyorsunuz. Oynadığınız süper kahraman rollerinden sonra bu film sizin için de farklı bir deneyim olmalı...
- Evet, bu filmde yer almak profesyonel kariyerimi oluşturan rollerden bir nevi çıkış oldu. Mark Webb’in işin içinde olması da bonusuydu. Benim işimi kolaylaştırdı. Çeşitlilik oyunculuğun en güzel yönü. Aslında yaratılış olarak da çok değişken bir tabiatım var. Dolayısıyla yaratıcı yönüm ne isterse o tarafa yöneliyorum.
BABA OLMAYI ÇOK İSTERİM
◊ Filmde Octavia Spencer ve Jenny Slate gibi usta oyuncuların yanı sıra filmde Mckenna Grace adlı küçük bir rol arkadaşınız da var. Bu nasıl bir deneyimdi? Hikayeyi biraz anlatır mısınız?
- Mckenna filmde yeğenim rolünde. Mary’nin matematiğe karşı üstün bir yeteneği olduğunu fark eden annesi, amca-yeğeni birbirinden ayırmaya çalışıyor. Filmde birçok farklı element var. Sonrasında işin içine Mary’nin öğretmeni ve Frank’in yakın arkadaşı da girince tam bir aile dramı ve fırsatçı anneye karşı yaşadığım yasal zorlukları görüyoruz.
◊ Filmden sonra evlenip çocuk sahibi olmak, kendi çocuğunu yetiştirmek istedin mi?
- Filmden sonra değil, her zaman çocuklarım ve güzel bir ailem olsun istedim. Kız kardeşimin çocukları var. Yeğenlerimle birlikte vakit geçirmekten daha güzel bir his yok şu anda.
Kendi çocuklarımı yetiştirmek, baba olmak, onlarla kendi çocukluğuma dönmek kesinlikle çok istediğim bir şey.
◊ Bu film ve “Kaptan Amerika” çok farklı iki türde filmler. Oyunculuk anlamında bu projelerde ne tür farklılıklar yaptınız?
- “Kaptan Amerika”da karakterin büyük bir kısmı elimizde var olan materyalden elde edilmişti zaten. Yani çizgi romanlardan elimizde bir taslak vardı. Çizgi romanın bakış açısını kabul etmek ve o yönde gitmek zorundaydım. Fanların ya da yönetmenin beklentilerini anlamak zor değildi. Ama “Deha” türündeki filmlerde karakter, yönetmenin vizyonu ile birleşerek oyuncudan geliyor.
Daha derine inip hikayenin ya da karakterin arkasındaki duyguyu iletmek için sınırsızca oynayabilirsin. Açıkçası bu filmler benim için biraz daha korkutucu.
Ailece saçma zevklerimiz var
◊ Çalışmadığınız zamanlarda neler yapıyorsunuz?
- Hemen Massachusetts’e, ailemin yanına dönüyorum. Birbirine çok bağlı bir aileyiz ve ailece saçma zevklerimiz var. Mesela birlikte Disney World’den değişik karnavallara ya da bilim müzelerine gidiyoruz. Birlikte kısa tatiller yapmayı çok seviyoruz.
◊ “The Fantastic Four” ile 2005’te Marvel dünyasına girdiniz. 2011’de “The Avengers”da Kaptan Amerika oldunuz. Çocukken süper kahramanı canlandırma hayaliniz var mıydı?
- Yoktu ama geriye dönüp baktığımda verdiğim en iyi karar olduğunu düşünüyorum. Hiç aklımdan geçmeyen bir şeydi süper kahraman olmak. Kendimi Kaptan Amerika olarak hiç hayal etmemiştim.
Fanlarım çok garip
◊ Kaptan Amerika fanları ile yaşadığınız en garip olay neydi?
- Fanlar zaten garipler. (Gülüyor) Çok içtenler, beni görünce heyecanlanıyorlar. İlk önce titreyip sonra ağlama tonuyla konuşmaya çalışıyorlar. Bu durum bana hâlâ garip geliyor. Çok da doğallar...
BABAMIN TAKINTISI BANA DA GEÇTİ
◊ Babanız diş doktoru, anneniz şov dünyasından. Siz annenizin izini takip ettiniz. Buna babanızın tepkisi ne oldu?
- Babam hiçbir zaman onun gibi bir mesleğe sahip olmamı istemedi. İşine deli gibi tutkun bir adam değil. Sadece şartlardan böyle bir mesleği seçmek zorunda kaldı bence. Ama babamdan bana geçen ve takıntılı olduğum şey diş bakımı. Günde 6-7 kere diş fırçalıyorum, hatta gecenin bir yarısı kalkıp dişlerimi fırçalıyorum. (Gülüyor)
Çok konuşan duygusal biriyim
◊ Bu zamana kadar canlandırdığınız karakterlere benzer yanlarınız var mı?
- Kariyerimin çoğunda az konuşan, özverili, başkalarını düşünen kahramanları oynadım ama bu ben değilim. Ben çok konuşan hatta susmayan, duygusal bir insanım. Oynadığım karakterler gibi zeki, hazırcevap, cazibeli bir adam değilim.
◊ Biraz “Before We Go”dan konuşmak istiyorum. İki yıl önce vizyona giren bu filmde hem yönetmenlik hem de oyunculuk yaptınız. Yönetmenlik size ne öğretti?
- Oyuncu olarak kendinizi montaj odasında izlemekten daha kötü bir şey yok. (Gülüyor) Her zaman bağımsız festival filmlerini çok sevdim. “Before We Go” da o tarz bir film. Çekimler planladığım gibi gitmedi ve daha ilk filmimden birçok ders öğrendim. İyi ki de öyle olmuş, yoksa gereksiz bir özgüvenle ikinci filme kalkışıp yüz üstü yere çakılabilirdim. Önümüzdeki günlerde yeniden deneyip yönetmenliğin bu sefer daha kolay üstesinden gelmek istiyorum.
◊ “Gifted” aslında sizin yönetmek istediğiniz senaryoymuş...
- Evet, yeniden yönetmek için bir hikaye arıyordum. İyi ve kullanılabilir bir hikaye bulmak hiç kolay değil. “Gifted” ilk bana geldiğinde asistanıma “Hemen bu senaryoyu alalım” dedim. Asistanım gerekli kişileri aradı ve “Maalesef senaryo Mark Webb tarafından alınmış” dedi. İki ay sonra ise asistanım “Gifted’ı yönetemedin ama oynamak ister misin” diye sordu. Hikayeyi zaten çok sevmiştim. Mark Webb de işin içinde olunca kabul ettim.