Oluşturulma Tarihi: Mayıs 05, 2018 16:43
Charlize Theron, yeni filmi “Tully”de üç çocuğuyla başa çıkmaya çalışan bir anneyi canlandırdı. Barbaros Tapan, Oscar’lı yıldızla Los Angeles’ta buluştu, hem film hem de yaklaşan Anneler Günü vesilesiyle anneliği konuştu.
“Tully”, üç çocuğuyla başa çıkmakta zorlanan Marlo’nun hikayesini konu alıyor. Sizin de iki çocuğunuz var. .Onlarla başa çıkamadığınız zamanlar oluyor mu?
- Sürekli oluyor. Hiçbir şeye yetişemediğimi düşündüğüm zamanlar çok... Bunu sana ispat edecek tanığım bile var istersen. (Gülüyor)
İnanıyorum size... Peki çocuklarla sabah rutininiz nedir?
- Bizim sabahlarımız tam bir kaos! Büyük çocuğum okula servisle gitmeye başladı. Çok özgür bir çocuk. Ama bu özgürlüğün anlamı benim için sabah 7’ye 10 kala hazır olması anlamına geliyor.
Kaçta kalkıyorsunuz?
- 5.45’te alarm çalıyor. İşte o an kendimi asmak istiyorum ama maalesef kalkmaktan başka çarem yok. Ayaklarımda terliklerim, üzerimde pijamamla bazen dişlerimi bile fırçalamadan kahvaltılarını hazırlıyorum. Öğle yemeklerini hazırlayıp beslenme çantalarına koyuyorum. Ama o arada hep panik halindeyiz; “Otobüsü kaçıracağız”, “Otobüs gitti galiba”, “Ah geliyor, neyse ki gitmemiş”! Sonra ufaklığı bırakıyorum ve 7.30’dan sonra tek başıma kalıyorum.
Kaçta yatıyorsunuz peki?
- 20.45’te yatıyoruz. Çünkü sabahları kalkıp çocuklarımı kendim hazırlamayı seviyorum.
BAZEN ÇOK ÇALIŞIYORUMFARK EDİNCE YAVAŞLIYORUM Çocuklar okula gittikten sonra neler yapıyorsunuz?- Kendi hayatımı yaşıyorum. İşlerimi hallediyorum, ofisime gidiyorum, yeni projeler geliştiriyorum... O saatlerde kendimi buluyorum. Mesela bu sabah evden oldukça erken çıktım, çocuklar üzgün bir ifadeyle “Gitme” dediler.
Onlara annelerinin işe gittiğini, çalışmak zorunda olduğunu anlattım. Benim hayatımda da öncü kişi hep annem oldu.
O da her sabah kalktı, beni hazırladı, sonra işe gitti. Ondan gördüğüm bu gelenek üzerimde iz bıraktı. Şimdi aynı şeyi ben de çocuklarıma yaşatmak istiyorum.
İş ile ev arasında bu dengeyi kurmak zor olmuyor mu?- Bazen çok çalışıyorum. O zaman ev ile iş arasında denge bozuluyor. Bunu fark edince hemen işlerimi yavaşlatıyorum. Denge çok önemli, o dengeyi bulmak zorundayız...
BELKİ DE ERKEKLER KONUSUNDA BEĞENİLERİMİ DEĞİŞTİRMELİYİM◊ Gelelim yalnız anne olmak ve ilişkiler konusuna... Geçtiğimiz sene “Howard Stern Show”da iki çocuklu anne olarak ilişki yaşama konusunda karşılaştığınız zorluklardan bahsetmiştiniz. Şimdi durumlar nasıl?- Biliyor musun; iki çocuğumda da ilk 2 yıl kesinlikle ilişkiye ihtiyaç duymadım. Vücut kimyam, aklım, beynim sadece anne olmakla tatmin oluyordu. Tabii sonra iş değişmeye başladı. Şimdi ufaklık 3 yaşında, artık bez derdi yok, daha rahatım... Ama dürüst olmak gerekirse bütün erkek arkadaşlarım çok emek isteyen, zor insanlardı. (Gülüyor) Belki de erkekler konusunda beğenilerimi değiştirip yeniden denemeliyim...
◊ Sizin kadar güzel, başarılı bir sinema yıldızının yalnız olmasını aklım almıyor açıkçası...
- Aman Allah’ım, daha iyi hissettirdin çok sağ ol! (Gülüyor)
YÖNETMEN PROJEDEN BAHSETTİĞİNDE NUMARADAN “HARİKA!” DEMİŞTİM Filme dönelim. Sizin oynadığınız Marlo karakteri de anne ve eş olmakla o kadar meşgul ki, kendi kimliğini unutuyor... Oysa annelerin de kendileriyle ilgilenmeye ihtiyaçları var, değil mi?- Kesinlikle... Bir tanıdığım, filmi izleyen jinekolog arkadaşının o alanda çalıştığı halde karısına karşı empati kuramadığını fark ettiğini söyledi. Sanırım toplumumuzda biz kadınlara şöyle hissettiriyorlar; anne her şeyin üstesinden gelmeli...
Senaryoyu okuduğunuzda sizi en çok ne etkiledi?- Bana projeden yönetmenimiz Jason Reitman bahsetti önce. Bir yerde karşılaşmıştık, “Gelecek projen benimle” demişti. Jason ile çalışmayı seviyorum orası ayrı ama o anda öylesine “Tamam” demiştim. Sonra üç çocuk annesi bir kadından bahsetti, numaradan “Harika!” filan dedim ama aslında sıradan bir hikaye gibi geldi. Ama sonra senaryoyu gönderdiler. Diablo (Cody) öyle bir senaryo yazmış ki, başta sıradan gibi görünen o hikaye hiç de alışılmış türden değildi. Hem komik hem depresif. İçinde hem eğlence hem acı var. Hem de herkesin sevebileceği bir
film, belli bir kitleye ait değil...
BEN LOHUSALIK SENDROMU YAŞAMADIM AMA ARKADAŞLARIM YAŞADI Sizde durum nasıl? Çocuklardan sonra neler değişti hayatınızda?- Bende durum farklıydı, çünkü ben lohusalık sendromu yaşamadım. Fakat birçok arkadaşım yaşadı. Hemen hepsi, çocuk sonrası kim olduklarını unuttuklarını, hayatlarının sadece çocukların etrafında döndüğünü anlattı. Hele biri, çocuklardan önce onu özel yapan tüm özelliklerin yok olduğunu söyledi...
Peki sizce annelerin böyle hissetmemek için ne yapması gerek?- “Kendimi tamamen çocuklarıma adamalıyım, yoksa iyi anne olamam” düşüncesinden kurtulmaları lazım. Kendine de zaman ayırarak iyi bir anne olabilirsin. Suçluluk duymaya gerek yok. Ama nedense birçok anne bu dengeyi kuramıyor.
KENDİME VAKİT AYIRMAZSAM İYİ BİR ANNE OLAMAM Filmde oğlu Marlo’nun sabrını test ediyor resmen. Siz de gerçek hayatta onun kadar sabırlı mısınız?- Çocuklardan önce sabırlı biri değildim. Kendimi yabancılara karşı sabırlı olmak zorunda hissetmedim hiç. Ama şimdi hayatımda iki küçük varlık var ve sabırlı olmak zorundayım. Çünkü çocuklar bunu öğretiyor. Onların sınırları yok... Şükürler olsun ki benim de bir Tully’m var; annem. Annemin yanı sıra ihtiyacım olduğunda çocuklarla ilgilenen arkadaşlarım da var. Kendime vakit ayırmazsam iyi bir anne olabileceğimi zannetmiyorum. Bence herkes kendine vakit ayırmalı...
Uykuyla aranız nasıl?- Uykuyla aram çok iyi ama uykusuzlukla hiç iyi değil. Dün gece iki çocuğum da yanımda yattı. Biri çok hastaydı. Beni köşeye itip yorganı da üstümden çektiler. 4 saat uykuyla duruyorum. Ama onlarla olmak her şeye değer...
ÇOCUKLARDAN SONRA
iLiŞKiLER ACI ÇEKiYOR
Filmde Ron Livingston’un canlandırdığı karakter gibi ilgisiz babalar hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Filmin merkezi bizim ilişkimiz değil. Bu, Marlo’nun hikayesi. Onun yaşadıkları, kafasından geçenler. Ama bu kadının bir de kocası var, o ne olacak? Üç çocuktan sonra aralarındaki ilişkinin nasıl bittiğini Diablo basite indirgemeden, çok güzel anlatmış. Ben de bazı evliliklerde çocukların ilişkiyi zedelediğini düşünüyorum. İlişki acı çekiyor, çünkü evde her şey çocuklara göre işliyor.
HER ZAMAN JEAN
TiŞÖRT KIZI OLDUM
Çocuk sahibi olduktan sonra modayla ilişkiniz, giyim tarzınız değişti mi? Ya da siz evde bir davete hazırlanırken, çocuklarınız size fikir veriyor mu?
- Hazırlanırken beni izlemeye bayılıyorlar. Telefonum, onların topuklu ayakkabılarımı giydiği komik videolarla dolu. Hele sıra saç-makyaja geldiğinde oyun parkı gibi her şeyle oynamak istiyorlar.
Fikir veriyorlar mı?
Evet, yorum yapıyorlar, beğenmediklerini söylüyorlar.
Tarzınız değişti mi?
- Günlük hayatımda her zaman jean-tişört kızı oldum. Hiçbir zaman karmaşık bir tarzım olmadı. Hele şimdi çocuklarla her şey daha da sadeleşti.
Çocuklarınızı memleketiniz Güney Afrika’ya götürüyor musunuz?
- Çok sık götürüyorum hem de. Charlize Theron Outreach Program (CTOP) orada ve sürekli gitmemiz gerekiyor. Bayılıyorlar oraya gitmeye.
CTOP’dan da biraz bahseder misiniz?
- Çocukları ve gençleri AIDS’ten korumaya yönelik bir program bu. Onların sağlıklı yaşaması için çalışıyoruz.
ANNELER GÜNÜYEMEĞiNDEARTIK 4 KiŞiYiZ“Tully” bir annenin öyküsünü anlatıyor ve Anneler Günü de yaklaştı. Siz bu özel günü annenizle nasıl kutlardınız? Şimdi çocuklarınızla nasıl bir kutlama yapıyorsunuz?
- Klasik... Annemle birlikte her Anneler Günü’nde güzel bir yemek yerdik. Hâlâ aynı şekilde kutluyoruz. Sadece masada dört kişi oluyoruz. İkimiz yalnızken de güzeldi ama dört kişi çok daha eğlenceli.
HAYATIN KISA OLDUĞUNU
iYi BiLiYORUM
Gelelim son soruya; Charlize Theron kendini nasıl tanımlar?
- Oturup kendim hakkında düşünmüyorum. Sanırım sadece yaşıyorum. Ama özgün, gerçek ve sahici halimle yaşıyorum. Çok gençken büyük trajediler yaşadığım için hayatın kısa olduğunu iyi biliyorum. Belki aynı sebepten, başkaları ne düşünür endişesiyle kararlar vermiyorum. “Aslında böyle olmalı” şeklindeki tabuları göz önüne almıyorum. Her sabah kalkıp “Belki de bugün her şey bitebilir” diyorum. Yapabileceğimin en iyisini yapıyorum ve bu durum bana çok seksi geliyor! (Gülüyor)