Güncelleme Tarihi:
Röportaj: Ece ÜREMEZ Fotoğraf: Deniz ÖZGÜN Moda editörü: İrem AKALIN
“Babam ve Ailesi” dizisinin senaryosunu okuduğunuzda sizi cezbeden ve ikna eden noktalar neler oldu?
Senaryoyu okuduğumda oynayacağım karakterin mağdur bir kadın olmasından ve yaşadığı tatsız sürprizle değişen hayatı karşısındaki dönüşümünden etkilendim. Kötülük yapan bir kadın olmasından çok yaralı olduğu gerçeği ağır bastı benim için. Suzan, çocukları için, sevdiği adam için ve dağılan yuvası için kontrolsüzleşiyor ve düzenini bozanlara saldırıyor. Bir oyuncu olarak; mağdur bir kadının aslında neden kötü göründüğünü anlatan bir rol olması beni çok etkiledi.
◊ Suzan’ın hiç haksız yanlarının olduğunu düşünmüyor musunuz?
- Düşünmüyorum. Suzan haksız değil, aksine sonuna kadar haklı. Her oyuncu kendi karakterini doğru yerinden alıp oynamakla yükümlü. Dolayısıyla ben kendi karakterimin üzerinden bunu söyleyebiliyorum. Bana göre Suzan mağdur bir kadın, mutlu olduğunu zannettiği 23 yıllık çatı çöküyor ve yüzleştiği gerçeklikler hiç onun gerçeklikleri değil. Kadına şiddet burada da var. Suzan da manevi şiddet görmüş bir kadın olarak hırçınlaşmayı tercih ediyor ve bu noktada da canı yandığı için can yakmak istiyor.
◊ Bülent İnal ve Ayça Bingöl ile çalışmak hakkında neler söylemek istersiniz? Birbirinizden besleniyor musunuz?
- Biz artık birbirimizden beslenme yaşını geçtik sanırım. Sadece set ortamında birbirimize iyi gelmemiz ve uyumlu çalışmamız önemli, bunu da sağlıyoruz şükür.
OYUNCU OLMASAM
PSİKOLOG OLURDUM
◊ 39 yaşındasınız; kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Çok mutluyum. Yaşımla çok barışığım, hatta 40’ı karşılama esprileri yapıyorum kendi kendime. Benim bütün egolarım Melisa’dan sonra yok oldu. Dolayısıyla kendimle barışık bir kadınım, kendimi her halimle seviyorum. Kilolarımla da seviyorum, gözümün çevresindeki kırışıklarla da seviyorum... Çok güzel şeyler öğrendim hayattan, hatalarımı da başarılarımı da seviyorum keyfim yerinde o yüzden.
◊ Eğer oyuncu olup şöhret olmasaydınız nasıl bir hayatınız olurdu hiç aklınızdan geçiyor mu?
- Çalışma saatlerim dışında yaşadığım gibi bir hayatım olurdu, tek farkı ya psikolog ya da pedagog olurdum. Hayatım çok sade ve çok keyifli. Set dışında zamanım kalırsa eğer seramik atölyesine gidiyorum, kitap okuyorum, üretmekten asla vazgeçmiyorum. Zaten çok seyahat ediyoruz, yani yapacak o kadar çok şeyim var ki hiç sıkılmıyorum. Evimde oturt beni bir hafta, muhteşem şeyler yapabilirim, hiç sıkılmadan gelişerek ve üreterek... Yuvamda çok mutluyum, ailemle çok mutluyum, çok güzel zamanlar geçiriyorum. Yemek yapmayı çok seviyorum, evimi düzenli tutmayı ve düzeni sağlamayı çok seviyorum. Dolayısıyla işim dışındaki zamanlarımda ne yapıyorsam oyuncu olmasaydım yine aynılarını yapardım.
MELİSA, AMERİKA’DA
ÖTEKİLEŞMİYOR
◊ Kızınız Melisa ile ilgili güzel haberleri, olumlu gelişmeleri duyuyoruz. Sizce ülkemizde tedavi olanaklarının aynı düzeye ulaşması için ne kadar bir süre gerekiyor?
- Serebral palsi çok geniş bir konu. Ben, yurtdışındaki gelişmelere hep bakıyorum. Osteopatımız, optometristimiz yurtdışında. Burada da var tabii ki işini iyi yapan insanlar ama bir yetersizlik söz konusu. Elbette para çok mühim bir şey oluyor bu süreçte ama bu ülkede de günün sonunda, bir doktora ya da bir merkeze gittiğinde aynı parayı harcıyorsun. Yurtdışına gittiğindeyse daha farklı bir yer görmüş oluyorsun, çocuğunun vizyonu değişiyor, seyahate gitme duygusu iyi geliyor, yabancı dil öğreniyor; bunun gibi olumlu etkileri ve yanları da oluyor.
MELİMELEK BÜYÜYOR
“Melimelek adlı ajanda markam artık büyüyor. Çok heyecanlıyım. Bu sene ilk kez serebral palsi’li bir çocuğun hayatına da dokunma amacım var. Elde ettiğim gelirin bir kısmı ile ihtiyaç sahibi bir aileye tedavi yolculuklarında destek olacağım. Umarım her sene elimi uzattığım aile ve çocuk sayısı çoğalır.”