Güncelleme Tarihi:
◊ Basketbol sahalarından film setlerine uzanan bir hikaye sizinki. Ayrıca ara basamak diyebileceğim bir de modellik geçmişiniz var. Öncelikle Cengiz Coşkun’un hikayesi ne zaman, nerede başladı
- Hikayem 29 Nisan 1982 yılında, Küçükköy-Gaziosmanpaşa’da başladı.
◊ İstanbul...
- Evet, İstanbul’da.
◊ Tek çocuk muydunuz?
- Hayır, kız kardeşim var, benden 2 yaş küçük. Kendisi şu an evli ve dünyalar tatlısı iki de yeğenim var.
◊ Nasıl bir ailede büyüdünüz?
- Ekonomik açıdan sıkıntılar yaşayan, göçmen, muhacir, açıkçası fakir bir ailede büyüdüm. Babam ve annem bizi okutabilmek için uzun yıllar çok zorlu şartlarda çeşitli işlerde çalıştı. O açıdan hakları hiçbir zaman ödenemez. Ben de zaman zaman hem aileme yardım edebilmek hem de harçlığımı çıkarabilmek için pazarda su satmaya giderdim. Çocukluğum imkansızlıklar içinde geçti.
◊ O yıllara dair güzel hatırladığınız hiçbir şey yok mu?
- Var tabii. Şu yönden çok şanslıyım, sokaklarda gönlümce oynadım, mahalle ve komşuluk kültürünü görerek, yaşayarak büyüdüm. Beni 10-11 yaşlarımda basketbolla tanıştıran da mahallemizde yaşayan abilerimiz oldu zaten.
◊ Basketbol sıradan bir sokak oyunu olmaktan ne zaman çıktı?
- Ülker Spor Basketbol Küçükler Takımı’nın seçmelerine katıldığımda... Seçmeleri kazandım ve takıma girdim. Böylelikle basketbol hayatım başlamış oldu.
◊ O yoldan yürüyüp gittiniz.
- Kolay olmadı aslında. Silivri’ye taşındık. Basketbola devam edebilmem için ya ailemden ayrılıp basketbol takımının yatakhanelerinin bulunduğu fabrika lojmanlarında kalacaktım ya da antrenmanlar için her gün okul çıkışı 2 saat yol gidip dönecektim.
◊ Mantık “lojman” diyor tabii...
- İşte o hemen olmadı maalesef. İlk taşındığımız yıl, her gün okul çıkışı otobüsle 2 saat yol gidip antrenmana yetiştim, antrenman sonrası yine eve döndüm.
◊ Aileniz kapıda pencerede kalmıştır...
- Öyle... Annem biraz evhamlı bir yapısı olduğu için bana bir şey olur diye çok korktu. Fakat benim tek bir hayalim vardı. Basketbola başlayan her çocuğun hayalini kurduğu gibi bir gün basketbol 1. Ligi’nde oynamak, sonra da NBA’de ülkemi temsil etmek.
◊ Yol eziyeti bitti mi?
- 1 yıl sonra evet. Yol beni çok yorduğu için antrenörlerim ailemle konuştu, onları ikna etti. Ve sonucunda basketbola devam edebilmek için takımın Topkapı’daki fabrika lojmanlarında kalmaya başladım. Toplam 6 yıl Ülker Spor altyapısında, 3 yıl da 2. Lig’de basketbol oynadım.
◊ En büyük destekçiniz kimdi?
- Babam. Hayallerimin arkasından gitmem gerektiğine inanırdı. Sert mizaçlı fakat aynı zamanda şakacı, güçlü, hayat dolu, gururlu bir adamdı. Hep benim rol modelim oldu. Nurlar içinde yatsın, 2013 yılında maalesef kaybettik onu.
GEÇİRDİĞİ SAKATLIK HAYATINI DEĞİŞTİRDİ
◊ Neden NBA hayallerinize doğru yürürken vazgeçip başka bir yola saptınız? Ne kaçırdı hevesinizi?
- 2000 yılında 2. Lig’deki takımımda yaşadığım sağlık problemleri ve geçirdiğim sakatlık yüzünden sezonu kapatmak durumunda kaldım. 2001-2002 sezonunda ise 2. Lig takımlarından Balıkesir DSİ Spor’a transfer oldum.
◊ Ne güzel, 1. Lig’e doğru ilerliyormuşsunuz işte...
- Ama takım play off’lara kalamayıp sezonu erken kapattı, ben de üniversiteye devam edebilmek için İstanbul’a döndüm.
◊ Hangi okuldaydınız?
- O dönemler, mezunu olduğum Marmara Üniversitesi Spor Akademisi’nde okuyordum.
◊ Peki modellik nereden çıktı?
- Tamamen tesadüf. Bir gün, yolda eski takım arkadaşımla karşılaştım. Bir koreograf arkadaşının moda defilesi yapacağını, eğer istersem tanıştırabileceğini söyledi. Defileden cüzi bir miktar para da kazanabileceğimi söyledi.
BILLBOARD FOTOĞRAFIM SAYESİNDE KEŞFEDİLDİM
◊ “Evet” dedirten ne oldu?
- Sadece harçlık çıkarma mantığıyla kabul ettim. Nitekim koreografla tanıştık, defile için seçildim, defilede çok da beğenildim. Sonra bir model ajansının yetkilileriyle tanıştım. Best Model Türkiye’de şansımı denemem gerektiğini, başarılı olabileceğimi söyleyerek beni buna teşvik ettiler. Yarışmaya başvurdum. 2002’de de Best Model Türkiye 3’üncüsüydüm.
◊ O derece sayesinde yurtdışında da yarışma şansı elde etmemiş miydiniz siz?
- Doğru, 2003 yılında Londra’da düzenlenen Mr. International’da en iyi vücut ve en iyi fotomodel seçildim. Modellik hayatım başladı.
◊ Modellikten de oyunculuğa geçiş yaptınız ki bu adım bir dönem çok revaçtaydı.
- Marka imaj modelliğini yaptığım erkek giyim firmasının billboard’larında beni gören bir cast direktörü, fotoğrafımı yönetmen Metin Günay’a göstermiş. Sonra proje hakkında konuşmak için davet edildim. Deneme çekimleri sonucunda da bana ilk başrol teklifini sundular. Kabul ettim. Oyunculuğu çok sevdim ve hayatıma bu yolda devam etmeye karar verdim.
AZMİM VE GAYRETİMLE ÖNYARGILARI KIRDIM
◊ Modellikten oyunculuğa geçişin çok arttığı dönemde, sizlere karşı bir önyargı oluştu. O önyargıları kırmak adına ne yaptınız?
- Evet, büyük bir önyargı var, bu kesin. Ben oyunculuk için görselliğin önemli bir artı olduğunu biliyordum, fakat ilk oyunculuk deneyimimden sonra bu işin aslında ne kadar zor olduğunu anladım.
◊ Sadece görsellik yetmiyormuş değil mi?
- Ne sadece görsellik ne de sadece yetenek yeterli... Gerçek bir aktör olabilmek için kesinlikle eğitim alınması gerek. Oyunculuk eğitimi almaya başladım.
◊ Nerede?
- Öncelikle yurtiçi ve yurtdışından gelen eğitmenlerin oyunculuk workshop’larına katıldım. Sonra sırasıyla 1.5 yıl Studio Oyuncuları oyunculuk okulu, 2 yıl da Craft Oyunculuk Atölyesi’nde ders aldım. Projelerden beni tanıyanlar, gayretimi, azmimi görüp saygı duymaya başladı. Bu sayede de önyargıları kırıldı.
◊ “Fetih 1453”, “Diriliş Ertuğrul” ve son olarak yine bir dönem filmi “Malazgirt 1071”desiniz...
- “Diriliş Ertuğrul” projesi bittikten sonra gelen hikayeler arasında en ilgimi çeken projeydi “Malazgirt 1071”. Sultan Alparslan, Anadolu’nun kapılarını bize açan, yurt edinmemize öncülük eden Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci sultanı ve hükümdarı. Bu projede yer almaktan gururluyum.
KILICIN UCU KABURGAMDA DELİK AÇTI
◊ Dönem projelerinin kendine has zorlukları var. “Malazgirt 1071” setinde hangi konularda zorlanıldı en çok?
- Sette birtakım sorunlar yaşadık ama yine de elbirliğiyle, mevcut imkanlar doğrultusunda en iyisini yapmaya gayret ettik. Üstesinden de geldik diye düşünüyorum. Toplam 8 haftada tamamladık çekimleri.
◊ Kaza yaşandı mı çekimler sırasında?
- Yaşandı. Bir aksiyon sahnesinde, oyuncu arkadaşım bana doğru savurduğu kılıcını bir anda elinden kaçırdı. Kılıcın ucu üzerimdeki deri zırhı delip tam kaburgamın üzerinde bir delik açtı. O gün çekimi iptal etmek zorunda kaldık. Eğer zırh üzerimde olmasaydı çok daha ciddi bir sağlık problemi yaşayabilirdim.
◊ Film ne zaman vizyona girecek?
- Filmimiz pandemi ilan edilmeden 2 gün önce, mart ayında vizyona girecekti. Fakat pandemi dolayısıyla sinemalar, tiyatrolar kapandığı için filmimizi ileri bir tarihe almaya karar verdik. Şu an için vizyon tarihimiz 29 Ekim olarak görülüyor. Fakat pandemi süreci neyi gösterir bilemiyoruz.
UNVANA TAKILMIYORUM SIRADAN BİRİYİM
◊ “Tescilli yakışıklılık”, oyunculuk dünyası haricinde de bir dezavantaj yarattı mı?
- Aslında bunun dezavantaj olduğunu düşünmüyorum. “En iyi vücut” ve “en iyi fotomodel” vs... Bunlar sadece bir unvan, takılmıyorum, sonuçta ben de herkes gibi sıradan biriyim. Burada önemli olan bunun farkında olmak, ayakları yere sağlam basmak. Çünkü insanların sana sadece görüntünle değil yaptıklarınla, kişiliğinle, karakterinle saygı duyması her şeyin önünde. Bunu başarabilmek çok daha önemli ve özel bir durum bence.
ALPARSLAN KADAR HIZLI KARAR ALAMAM
◊ Sultan Alparslan mücadeleci, çok hızlı karar verip aynı hızla harekete geçebilen bir komutan olarak anılıyor. Ya Cengiz Coşkun nasıl biri?
- Duyarlılık, mükemmeliyetçilik, güç, hedefe ulaşmak için azimle çalışmak, mücadelecilik ve savaşçılık özelliklerimiz benziyor diyebilirim. Fakat hızlı karar verme konusunda pek benzediğimizi söyleyemeyeceğim. Çünkü ben çok çabuk karar verebilen biri değilim. Hatta en sevmediğim özelliklerimden biri kararsız kalabilmem... Duyarsızlığı, bencilliği ve kibri sevmem. Samimiyeti, yardımseverliği, insanları mutlu etmeyi severim.