Güncelleme Tarihi:
◊ Dördüncü kitabınız piyasada... Kelebek’teki yazıların derlemesi olmasına rağmen kitaplarınızın yüzbinler satmasını nasıl açıklıyorsunuz?
- Şaşırıyorum ve çok seviniyorum. Okuyucularıma çok teşekkür ediyorum. Gazete yazısı uçucu bir şey. İnternette arşivde olmasına rağmen, ömrü bir günlük. O pazartesi denk gelmediysen okumuyorsun. Zaten herkesin okuduğu o kadar çok şey var ki, bir şeyi düzenle takip etmek bile zorlaştı. O sebeple, toplu durmaları iyi oldu. Ben bile arada bir konuda yazdığım yazıya kitaptan ulaşıyorum. Mesela geçenlerde Rudolf Steiner’in günlük hayata bakış egzersizleri neydi unutmuştum. Yazıma döndüm, hatırladım.
◊ Her pazartesi köşenizde yazdığınız yazılar bir nevi kişisel gelişim, farkındalık, gündelik felsefe metinleri gibi. İlhamı nerden alıyorsunuz?
- Hayatın tutacaklarını arıyorum. Nasıl kolaylaştırırım? Nasıl artırırım? Nefes alınacak yerler nerede? Düşünce nasıl kalkılır? Karanlık düşünceler nasıl savrulur? İnsan gücüne nasıl inanır? Doğayla nasıl barışır? İç sesini nasıl kaybetmez? Bunlar benim kafa yorduğum konular. Bunları evirip çeviriyor, her yerde cevaplar arıyorum. Yazdığım yazıların hepsi ilk başta kendime. İlhamı hiç beklemedim. Ne şarkıda ne de yazılarımda. Üstünde yoğunlaşınca gidiliyor ilhama.
OKUL ESKİMİŞ BİR KURUM, ARTIK DEĞİŞMELİ
◊ Oğlunuz Aziz Arif doğduktan sonra çocuk yetiştirmek, eğitim gibi konular da yazılarınızda çokça yer almaya başladı. Bu aralar kafanızı ne kurcalıyor? Özellikle de okullar açılmışken...
- Okul benim kendime hiç açıklayamadığım bir konu. Oğlumuzu biz de okula gönderiyoruz. Ama eğer evde eğitim veren aileler, ormanda okuma yazma öğreten okullar olsaydı, düşünmeden oğlum doya doya oyun oynasın isterdim. Biliyorsunuz bir yuva kurduk. Bütün amacımız çocukluğu saygıyla rahat bırakmaktı. Ama büyüyorlar, büyüyünce nasıl rahat bırakacağız bunu çözemedim. Hepimiz hayatımızın neredeyse 20 yılını okullarda geçirdik. Sınıflarda kıpırtısız 45 dakika oturmak dışında bir öğrenme yöntemi yok mu? Çocuk merak ettiği an, ardına kadar açılıyor kapısı ve o an her şeyi öğreniyor zaten. Harvard bile evde eğitim almış çocukları kabul ediyor. Söyleyin 20 yılda kaç öğretmen gerçekten dokundu size? Yolunuza ışık oldu, ilham oldu, iyi bir alışkanlık kazandırdı? Okuldaki sosyallik konusunda da kafam karışık. Aynı yaştan çocukların bir arada durması ve bir otoritenin altında durmaları sosyallik mi? Sınav nedir? Sınavın stresiyle ilgili şarkım var “Yaş 18” diye. Ben iyi okullarda okudum ama sınavın yediği yıllarım oldu. Balkonda Rebul kolonyası ve çayla masama bırakılan o test yığınlarını unutamıyorum. Çoktan seçmeli ve doğrusu yanlışı belli soruları da sevmiyorum.
Konuları açmayı seviyorum ben. Çocuktan öğrenmeye açık öğretmen seviyorum. Öğretmenlik doktorluk gibi dünyanın en değerli mesleği. Mutlu olmalı, iyi kazanmalı ve kendini geliştirmeli öğretmen. Örnek biri olmalı. Bir sordun bin işittin değil mi? Bir bu kadar daha konuşabilirim okul konusunda. Eskimiş bir kurum, çocuklar ayak altından çekilsin mantığında bir yer. Değişmeli, bambaşka olmalı artık okul. Google söylüyor zaten her şeyi. Okul merakı öldürmesin, beslesin yeter.
◊ Editörünüz sizin için “modern zaman filozofu” diyormuş. Bir filozof musunuz gerçekten? Ya da olmaya çalıştığınız şey tam olarak ne?
- Filozof biraz iddialı olmuş ama Handan’ın bana ve yazılarıma inancı benim kendime olan inancımdan yüksek. Ne zaman “Kitap zamanı geldi” dese, “Ne! Birikti mi o kadar yazı? İyiler mi ki? Hangisi iyi?” gibi yüz bin sorumu yanıtlayabiliyor. İyi bir hayat yaşayıcısı olmak istiyorum. Sadece canlı olmak değil yaşamak, hayatın içinde olmak, ışık çıkarmak...
Hem kendimi hem de etrafımı biraz olsun aydınlatabilmek istiyorum. Moral olmak, neşe vermek, duygulandırmak istiyorum. Neden bunları istediğimi de bilmiyorum. Duygu düşünce toplayıcısıyım, güzel şeyler avcısıyım.
ALDIĞIM EŞYALARA BAKINCA KENDiMDEN UTANDIM
◊ Sadeleşmenin önemi nedir hayatınızda? Tüketim çılgınlığına mesafeli misiniz mesela?
- Neredeyse 15 yıldır yaşadığımız evden taşınıyoruz. Bütün eşyalarıma teker teker bakıyorum. Niye o kadar çok şey almışım ki! Utandım biraz kendimden. Sadeleşmeyi yıllar geçtikçe daha iyi beceriyorum. Tükettikçe çoğalmıyorsun. Artık dünya da bizden işimize bisikletle gitmeyi, plastik kullanmamayı, fazlalıklardan ve açgözlülükten kurtulmamızı istiyor. Evimizi kral ve kraliçeler gibi eşyalarla doldurup bunu zenginlik sanıyoruz. Asıl zenginlik az şey alıp, çok şey vermekte.
◊ Sosyal medya hayatınızın neresinde?
- Sosyal medya hayatımın ortasında sanırdım. Bakayım öyle mi diye bir ölçeyim dedim. Uyarı koydum Instagram’a. Günde ortalama 30 dakika giriyormuşum. Hiç fena değilim yani. Tam bağımlı değilim demek. Her gün mücadele ediyorum ama. Geçen ay arkadaşlarımızla tatildeydik. Yemeklerde bir sepet dolaştırıp telefonları topladık. Çok iyi oldu.
15 yaşında gençler bile “oh be” dedi masada.
Kitaptaki yazılarımdan birinin adı “Like’la mutluluk olmaz”. Şarkısı bile var, duyarsınız yakında (gülüyor).
ÖZGÜRLÜK İÇİN EKONOMİK BAĞIMSIZLIK ŞART
◊ Ve Nilin Kızları projeniz... Türk Eğitim Vakfı ile böyle bir proje başlattınız. Kızlarımıza burs kaynağı yarattınız. Bugünün genç kızları için bir rol modelsiniz. Onlara neler söylemek istersiniz?
- Genç bir kız o yaşa gelene kadar ailesinden ve etrafından mutlaka laflar işitmiş, geri itilmiş, kanatları yaralı kuş oluyor. TEV’le Nil’in kızları projesi başladığından beri kızlarla konuşuyorum ve hepsinin hikâyesi benzer. Hayalleri sessize alınmış. Kız olmak, evde oturmak, çocuk bakmak, yemek yapmak demek değil. Kız bir uydu değil. Güneşin, erkeğin ışığını yansıtmıyor. Kendisi bir ışık kaynağı. Kendisi yıldız. Kendisi güneş. Buna inanması ve kendi elinden sıkıca tutması lazım. Ayrıca hep söylüyorum; ekonomik bağımsızlık şart özgürlük için. Her kadın kendi parasını kazansın. Kanatlarını kaybetmesin.
HAYATIMDA DUYDUĞUM EN GÜZEL TEKLiFTi
◊ Yazar olmak size nasıl hissettiriyor?
- Kendim gibi. Benim parçam yazmak. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Daha çok yazmak, daha iyi yazmak isterim.
◊ “Ne öğrendiysem, çocuk kitaplarından” diyorsunuz. Bir çocuk kitabı projeniz var mı?
- Evet var. Hatta asıl konuşmak istediğim onlar. Ve gerçekten keşke çocukken şunu okusaydım dediğim o kadar çok kitaba rastladım ki. Çok şey öğrendim. Kitapta ilham aldığım, hayatı öğrendiğim çocuk kitaplarını da yazdım.
◊ Bu yıl Şermin Yaşar ile birlikte okullardaki teneffüs zilini yeniden kurguladınız. Amaç neydi? Nasıl oldu bu proje?
- Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk bana “İlkokullara okul zili yapmak ister misiniz?” dediğinde inanamadım. Hayatımda duyduğum en güzel şeydi. Teneffüs zili! Madem teneffüs zili diye bir şey var, neden güzel olmasın? Neden moral, mutluluk, mesaj vermesin?
Müzikten daha derine nüfuz eden şey mi var? Umarım sevilmiştir öğrenciler, öğretmenler ve okullarda çalışan herkes tarafından.
SERDAR’IN YAKININDA DURAN YEŞERİR
◊ Oğlunuz Aziz Arif’ten neler öğrendiniz?
- Uuu... Her gün bir şey öğreniyorum ondan. Benden daha sakin, hatta bazen beni alttan aldığı bile oluyor. Ve her gün beni aynalıyor. “Vay ruhumun orasında sivilcem mi varmış, buram mı yanmış, şuna sabrım yok muymuş?” diyorum. Kafamı hep kendime çevirmeme neden oluyor. Ondan öğrendiğim en büyük şey sevgi oldu. Böyle sevmeyi bilmiyormuşum ben. Kendi dışıma taşarak sevmeyi ondan öğrendim.
◊ Serdar Erener ile evlisiniz. Bir reklamcıyla evli olmak zor mu? Birbirinizi nasıl besliyorsunuz?
- O benim ayaklarım, ben onun kanatlarıyım. Serdar benim gözümde evli olduğum bir reklamcı değil. Yüzyıllardır ruh eşim olan bir hayat güzelleştiricisi. Sanki hep bir parçamdı. Beraber çok şey yapıyoruz. İkimizin işinde de fikirler, müzikler ve kelimeler var. Ortak dilimiz çok. Bu da kaynağımızı çok temiz tutuyor. İnsanın sadece hayatına değil, yaptığı işe de iyi gelmek büyük şans. Hep diyorum Serdar’ın yakınında duran yeşerir. Büyülü topraktır o. Yağmur ve güneştir. Dokunduğu her şey daha iyi olur.