Güncelleme Tarihi:
◊ “Tatlı İntikam” son dönemin sevilen dizilerinden biri oldu. Siz nasıl tepkiler alıyorsunuz?
- Öncelikle bu röportajı okuyarak, diziyi izleyerek, yolda görünce hiç tanımadığı birine tebessüm ederek, bana zaman ayıran herkese çok teşekkür ederim. İçinde olduğum bir işe “güzel” demek pek benlik bir şey değil aslında. Ama sevildiğimizi görebiliyorum. En ufak baş selamından tutun da defalarca çekilen selfie’lere kadar her şey biraz daha mutluluk hormonu olarak dönüyor bana. Umarım paylaşacağımız güzellikler ve paylaşma güdülerimiz hiç tükenmez.
◊ Dizide canlandırdığınız Bülent karakterini sizden dinleyelim...
- Aslında biz Bülent’in biraz evrilmiş, ehlileşmiş halini görüyoruz. Eskiden çok daha yüksek ve hızlı bir adammış. Başak’tan sonra gelen kaybetme korkusu hiç yaşamadığı ya da unuttuğu bir duygu. Biraz da bu yüzden acemi bir tavrı da var. Teoride çok şey bilse de iş uygulamaya gelince kafasında kurduğu gibi gitmeyebiliyor. Bir kere sadık bir sevgili. Başak’ı saf ve temiz bir şekilde seviyor. İçten ve tutkulu. Zaten Bülent’in elinde olmayan bir durum aslında. Yakınındaki insanlara yapmacık olamayan, olmayan, zaten olmak da istemeyen bir adam. Sinan’a çok samimi ve fedakâr bir dost, Başak’a da öyle bir sevgili. Yakınında huzur aradığı, maskesiz gezmesinden belli bir karakter.
◊ Bülent biraz deli dolu, flörtöz bir karakter. Peki Çağrı gerçekte nasıl bir sevgili?
- Yemeğini suyunu ver, arada sırada sev yeter! (Gülüyor) Evcil, sadık, masrafsız, uyumlu ve olabildiğince açık bir adam. Böyle anlatınca da kendimi Golden gibi hissettim ama tam olarak buyum aslında. (Gülüyor)
BİR DÖNEM İNŞAATTA ÇALIŞTIM
◊ Hayat hikayenize hatırlayabildiğiniz ilk anıyla başlayalım...
- Benimki biraz fil hafızası. O yüzden sebepsiz yere hatırladığım çok şey var. “O gün şöyle olmuştu” deyip geçiştirilecek cinsten anılar. Ama değeri olan dersen anlatacak bir şeylerim olur elbet. Çocukluğumda bir dönem inşaatta çalıştım. Bize ait bir inşaattı ama ben patron çocuğu olmadım. Çünkü babam hiç “patron” olmadı. Hepimiz, oradaki herkes gibi çekiç sallayıp herkes kadar harç taşıdık. Sonra sıra tabelayı boyamaya geldi. Son noktayı koyup huzura çıkma vakti. O noktada bu işi ben üstlendim ve 4 senelik emeğe son noktayı koydum. O ana dair hatırladığım 3 önemli şey; alın teri, gurur ve o yaşta bunları hissedebilecek kadar yaşamış olmak. Belki o tabela bir dönüm noktası olmadı ama izleri ve hatırlattıklarıyla beni ben yapan şeylerin temelini attı. Unutmam, unutamam.
◊ Çocukken nasıl bir Çağrı Çıtanak vardı? Yaramaz, uslu, çalışkan, futbol oynayan, ağaca tırmanan, çekingen, atılgan...
- Bir dönemim susmadan, bir dönemim ise konuşmadan geçmiş. O kadar konuşmuşum ki psikolog bir komşumuz gönüllü olup ‘bana getirin’ demiş. Ona başarısızlık yaşattığım için özür dilerim ama olmamış. Sonra zamanla içimden konuşmaya, sonra da düşünmeye başladım. Derslerimde olmasa da çalışkan olduğum kesin. 8 yaşımda sebepsiz yere “Ben limonata satacağım” diye tutturup bütün mahallenin çocuklarına maçtan sonra limonata satmışlığım var mesela. Yani futbol oynamadım belki ama maç bitimlerinin hazzını yaşadım kendimce. Kazandığım paralar da hâlâ babamın cüzdanında, belki de en değerli hatıra olarak durur. Sürekli gülen, güldüren, mutlu bir çocukmuşum.
◊ Antakya Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda eğitim almışsınız. Nasıl bir dönemdi?
- Dört senelik bir süreç bu. Elbette ki var. Ama o zamanların lafı açılmışken anmak istediğim başka bir şey var müsaadenizle. Sekizinci sınıfta kaybettiğim, sıra arkadaşım, mahalle arkadaşım, tiyatrodan arkadaşım ve ortak hayaller kurduğumuz dostum Erman Oflazoğlu. Ondan kalan hayalleri gerçekleştirmenin hırsıyla pes etmedim belki de uzun bir sure. Yapamadım hepsini ama olsun. İlginç olmasa da içime kazınmış bir anı bu. Ya da belki bir insanın yok oldukça var olması açısından ilginçtir. Bilemiyorum.
BİZİM İŞİMİZ SAMİMİYET
◊ İzleyici “Tatlı İntikam”ı neden izlemeli sizce?
- Herkes kendini dışarıdan görmek ister. Kimisi Sinan’da bulur kendini, kimisi Bülent’te, Başak’ta ya da başka bir karakterde. Zaten gerçek olmaya çalışmamız bu yüzden.
Eminim ki birçoğumuz çoğu zaman kulağını kaşıyıp tek noktaya bakarken yalan söyleyip durumu kurtarmaya çalışır. Ya da aşkının peşinden ne pahasına olursa olsun koşar. Bizim işimiz maksimum samimiyetle bunu ekrana taşımak ve seyirciye bir şeyler hissettirmek.
Samimi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ve eminim ki herkesin kendine dair bulacağı bir şeyler var. Bence kendini görmek ve buna gülebilmek bir diziyi izlemek için gayet yeterli bir sebep.