Röportaj: Sinem VURAL Fotoğraflar: Murat Şaka
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 19, 2015 01:06
2011’de büyük bir trafik kazası geçirdi.
Beyin kanaması nedeniyle ameliyata alınamadı, uyutuldu... Tam bir ay yoğun bakımda kaldı ve hayata tutunmayı başardı. Oyuncu Bulut Köpük, şimdi yoluna kaldığı yerden devam ediyor, rol aldığı korku filmi “Deccal”in vizyona girmesi için gün sayıyor. Hastanede uyutulduğu günlerde gördüğü kabuslar yüzünden “Deccal”in çekimlerinde zorlandığını belirten Köpük, her şeye rağmen yaşadıklarıyla dalga geçebilecek kadar güçlü bir kadın: “Kazanın üstüne bir kaza daha yaptım, evlendim. Zincirleme trafik kazası!”
“
Gomeda”dan sonra yine bir korku filmiyle beyazperdede olacaksın. “Deccal”in hikâyesi nasıl?- Feci bir hikayesi var. Adı pek çok farklı kültürde hemen hemen aynı anlama geliyor; şeytani güç ve saf kötülük... Kıyamet öncesindeki son nokta. Senaryo çok gerçekçi. Yönetmen Özgür Bakar da iyi iş çıkardı.
Filmde canlandırdığınız Aslı nasıl bir karakter?
- Başrolün en yakın arkadaşı. Aşırı uçlarda gezen iki kız bunlar. Hayata karşı gayet esnekler. Aslı, Allah’a inanıyor ama göstermemeye çalışıyor. Duygu daha az duygusal bir kız. İkisinin de Deccal’in elinden kurtuluşu mümkün olmuyor.
Korku filmleriyle aran nasıl normalde?- Çocukluğumdan beri korku filmlerine ilgim yüksekti. Kazadan sonra yine bir korku filmiyle setlere dönmek güzel oldu.
Son yıllarda ciddi bir korku filmi furyası var. Türkiye membaa mı oldu bu işin?- Türk sinemasının korku adına çok malzemesi var çünkü... Cinler, yatırlar, dede hikayeleri... Bir de o kadar çok kötü
haber alınıyor ki, insanlar artık gerçeklikten uzaklaşmak istiyor olabilirler. O noktada biz devreye giriyoruz.
HASTANE BİR ŞEY DEĞİLDİ
SIKINTI UYANINCA BAŞLADI
Ara ara dizilerde de görüyorduk seni, neden devam etmiyorsun?- Bana cici kız rolleri gelmiyor. Malzemem belki gerilime daha uygundur bilemiyorum. Bir de kazadan beri menajerim olmadığı için tanıdıklar vasıtasıyla işleri yürütüyorum. Belki onun etkisi vardır.
Kazadan bugüne çok fazla iş yapmadığını biliyorum, peki geçimini nasıl sağlıyorsun?- Doğru, sadece ufak roller aldım. Kazadan beri Ankara’da annemin yanında yaşıyorum. İş oldukça oradan gelip gidiyorum. Bir de Aksaray Malaklısı cinsi köpeğim var. İri bir tür. Annemle babam gezdiremediğinden onunla ilgileniyorum. Gündüz çalışmam zor olduğu için barda çalışmaya başladım. Derken bu
film gündeme geldi.
Onca gerilimden sonra bir korku filmi çekmek seni zorlamadı mı?
- Zorlamaz mı? Kaza sonrası, yoğun bakımdayken sürekli rüya görüyordum. Tam da hatırlamıyorum hepsini ama etkisinde kaldım. Mesela çekimlerde hastane koridorunda yürüdüğüm bir sahne var. Rol gereği Duygu’yu arıyorum. Çekim sırasında hastane koridorunda geçen bir kabusumu hatırladım. Renk vermedim ama fena oldum. Allah’tan korkmam gereken bir sahneydi.
O kaza bir bakıma hayatının dönüm noktası, yanılıyor muyum?- Kesinlikle. Anneme diyorum hep “Dağa mı çarptık, kadere mi çarptık” diye... Bir insanın hayatı bu kadar mı değişir? Herkes “hastanede çok zor günler atlattın” dedi. Hayır, ben orada uyuyordum. Asıl uyanınca başladı bütün sıkıntı.
SEVGİLİMLE KAZA
GEÇİRDİM UYANIP
ARKADAŞIMLA EVLENDİM
Neler oldu?- Kazanın üstüne bir kaza daha yaptım, evlendim. Zincirleme trafik kazası! Kafam yerinde değil ki! Evlendiğim kişiyle bir ilişkim yoktu.
Nasıl yani?- Sevgilim olan çocukla kaza yaptım. O zaman arkadaşım olan eski eşim (Tayanç Ayaydın) o günlerde acilin önünde yatıp kalkmış. Onunla sadece çok iyi arkadaştık, ilişkimiz yoktu. Direkt evlendik. Ama dört ayda benim kafa yerine gelmeye başladı, “Ben gideyim” dedim!
Bu nasıl bir şuursuzluk hali?
- Ben evlenmeyi düşünmüyordum ki. Ama sekiz yerden beyin kanaması geçirmişim. Ne deseler “hiii” diyorum. Kimse aklından olmasın, çok acayip şeymiş gerçekten.
E etrafında kimse seni dürtüp “Ne yapıyorsun?” demedi mi?- Öyle bir şey olmadı işte. Tayanç beni “Kahvaltı edeceğiz” diye deniz kenarına götürdü; etrafta Japon turistler, caretta caretta’lar... Sonra “Ailenin yanında iyileşemeyeceksin sen” dedi. Annem ve babam küçükken ayrıldılar. Babamın ikinci karısı var, ikinci karısından kardeşim var, babam var, annem var. Aynı evin içinde herkes birbiriyle kavga ediyor.
Anlamadım, annen, baban ve yeni eşiyle aynı evde miydi?- O dönem öyleydi...
Sonra?- Tayanç, o ortamı bildiği için “Sen iyileşemeyeceksin burada, hep seninle beraber olmak istiyordum zaten, gel evlenelim” dedi işte.
Sen ne dedin?- Peki dedim. Sonra evlendik. Baktık ki ikimiz de birbirimizle yapamayız. Bohçamı alıp anamın yanına döndüm. Zaten başka insanlarmışız. Onun A dediğine ben B diyordum. Onunla arkadaş olduğumuz dönemde de o çok travmatik bir ilişkiden çıkmıştı. Benim kendi ilişkimdeki çocukla sürekli kavgalarım vardı. Birbirimize onları kötülüyorduk. Ortak noktamız kuyruk acılarımızdı. Eski sevgilimle kaza yapınca, belki de “Ben bu kıza sahip çıkacağım” dedi.
Ama...- Aması, imzayı atıp da aynı eve girince “Ne oluyor” dedik.
HATADAN 4’ÜNCÜ AYDA DÖNDÜM
Evlendin. Hata yaptığını düşündün. Bu hatadan ne zaman döndün peki?
- 4’üncü ayda. Bu arada benimle evlenmek onun için de büyük zarar olmuştur herhalde...
Ankara’ya dönünce neler oldu?
- Köpeğimi bana o aldırmıştı. Isparta’da çekimleri varken benzinlikte yavruları gördüm, seviyordum. Benzinci gelip “Şimdiye kadar kimseye sevdirmediler kendilerini” dedi. O da “Al al, bakarız” dedi ve aldık. Ayrılırken de “köpeği sen al” dedi. Ben de ona göre yaşamak zorunda kaldım. O kadar büyük bir hayvan ki... Bırakamıyorsun da...