Güncelleme Tarihi:
◊ Oyunculuğu bırakacağınıza dair haberler çıktı. Doğru mu yanlış mı, nedir gerçek?
- Kesinlikle yanlış! İşimi seviyorum. Bırakmıyorum.
◊ Nereden çıktı bu dedikodular peki?
- Geçenlerde de biri emekli olup olmadığımı sordu. “Hayır” dedim. “Ama Avustralya’da oyunculuğu bıraktığını açıkladın” dedi. “Öyle mi oldu! Ben de oradaydım, öyle bir şey söylediğimi hatırlamıyorum” dedim.
Ne söylemiştiniz aslında?
- Aslında bahsettiğim, işimizin büyüklüğü ve sorumluluğuydu. Sürekli başka yerlerde olmamız gerekiyor. Çalışırken uzun süre ailelerimizden ayrı kalıyoruz. Bir filmin çekimleri 3 ila 6 ay arasında tamamlanıyor. 14 saatlik set günleri, çekimler... Orada gençler için daha rahat bir iş olduğunu ifade etmeye çalışmıştım.
Artık herhangi bir projeye uzun süre taahhüt vermek, tüm vaktimi o işe adamak için oldukça seçici davranıyorum. Eğer bir işte yer alacaksam, kiminle çalışacağımı ya da ne için vaktimi vereceğimi daha çok sorguluyorum. Yoksa işimi çok seviyorum. Tabii ki yapabildiğim kadar film yapmaya devam edeceğim. Sadece genç oyunculardaki enerji ve coşku bende artık yok demiştim. Daha seçiciyim.
İKİMİZİN DE HAYATI TÜM DÜNYADA MERCEK ALTINDA
◊ Leonardo DiCaprio ile ilk kez “Bir Zamanlar... Hollywood’da” filminde birlikte çalıştınız değil mi?
- Evet, ilk defa bu filmde çalıştık.
◊ Peki birlikte çalışmaktan zevk aldınız mı? Arkadaş oldunuz mu?
- Hayır, zevk almadım. Çok kötüydü. Arkadaş da olmadık!
◊ Anlamıştım zaten!
- Yani... Leo abartılmış, gereğinden fazla gözde büyütülmüş, gereğinden fazla değer verilen bir aktör... (Gülüyor) Şaka bir yana; Leo sinemada iz bırakan aktörler arasında. Sektörümüze katkıları ve desteği olağanüstü seviyede.
◊ Siz ve o... İki süperstar oyuncu... Nasıldı birlikte çalışmak?
- Psikolojik olarak rahattı. Her projede sorumluluk duygusundan kaynaklanan bir baskı vardır. Ama karşında oynayan Leo’nun kalibresinde bir aktör olunca, ne rol olursa olsun, hangi sahne olursa olsun performansı en yukarı çekeceğini biliyorsun. Karşında o yetenekte bir oyuncu olunca endişe etmiyorsun. Problem olmayacağını biliyorsun. Güvendesin yani...
Ayrıca ikimiz de neredeyse aynı dönemin aktörleriyiz. Film yapmayı aynı dönemde öğrendik. Sinemanın ekosisteminde birlikte büyüdük. İkimiz de bu sektörde hayatta kalmanın sırlarını çalışarak öğrendik.
◊ Hayatta kalmak derken?
- Bizim sektörümüzden bahsediyorum. Maalesef öyle bir sektör ki, oyuncuyu anında çiğneyip sistemin dışına atabiliyor.
Her şey bir yana Leo’nun sinematik dehasına, seçimlerine, yaptığı işlere de büyük saygı duyuyorum. Sonra ikimizin de hayatı tüm dünyada mercek altında. Özel hayatımızı dünyanın farklı köşelerinde konuşan milyonlarca insan var. Hatta özel hayatımız yok! Bağlantı kurduğumuz çok konu var yani. Ortak noktalarımızdan dolayı ani bir kimya uyuşması yaşadık zaten.
Üstüne bir de bu filmi yaptık. Çalıştığımız, bazen nefret ettiğimiz ama yine de çılgınca sevdiğimiz sektördeki arkadaşlığı, yaşadığımız şehirde; Los Angeles’ta geçen bir hikayeyi anlattık. Müthiş bir deneyimdi...
80’Li YILLARIN SÜPER MODELLERi GiBiYiZ
◊ Sizin jenerasyon, büyük film yıldızları çıkaran son jenerasyon olarak kabul ediliyor. Yeni dönem oyuncular bunu yaşayamayacak deniliyor...
- Evet, 80’li yılların süper modelleri gibiyiz.
◊ Kesinlikle... Filmde Leonardo DiCaprio, sinema filmleri de yapmış ama daha çok dizileriyle tanınan bir aktörü canlandırıyor. Yaşlandıkça iş bulmakta zorlanan bir aktör. Az önce bahsettiğiniz gibi bu sektörde hayatta kalabilmek oldukça zor. Hem filmden hem de deneyimlerinizden yola çıkarak bu durumu değerlendirmenizi istesem neler söylersiniz?
- Filmde hikaye kişisel değerle de ilgili. Kendi değerini bilmekle... Margot’nun karakteri, geleceğe umutla bakmayı ifade ediyor. Cliff yani benim karakterim, kabullenme seviyesine ulaşmış bir adam. Ne iş olursa olsun en iyisini yapmak istiyor. Her zorluğu bir şekilde halledeceğini düşünüyor. Leo ise kendinden ve yeteneklerinden şüphe duyuyor, kendine saygı duyma konusunda problemler yaşıyor. Hem kendiyle hem de sektörle mücadele ediyor. Bu sektörde çalışan insanların yaşadıklarından bir kesit sunuyoruz. İnsan olmak merkezimiz yine.
Aslında yaş olarak olgunlaştıkça, insan olmayı bir oyun olarak görmeye başladım. Zaman, durum ve ihtiyaca göre değişim gösteren bir oyun...
HOLLYWOOD FAVORi ŞEHRiM
◊ “Hollywood” denilince aklınıza ilk neler geliyor?
- Favorim! Favori şehrim. Hikayelerin anlatıldığı yer. Anlatılan hikayelerle insan doğasına en ince ayrıntısına kadar mikroskopla bakan, zaman zaman yol gösteren, güldüren, ağlatan, şaşırtan şehir...
◊ Şehrin hangi tarafında oturuyorsunuz?
- Hollywood yazısına çok yakın. Hatta evimden yazı çok güzel görünüyor...
ÜNLÜ BiR YÖNETMEN TARAFINDAN KANDIRILDIK
◊ Sektörde başınıza gelen ilginç bir anınızı bizimle de paylaşır mısınız?
- Çok fazla var...
◊ Birini anlatın...
- İlk yıllarımda bir yönetmen tarafından kandırılmıştık. O dönemin oldukça tanınan bir yönetmeniydi hem de! Benimle ve başka bir aktörle, aynı filme ama farklı senaryolarla anlaşmış...
DUBLÖRÜ OYNADIĞIM iÇiN FiT OLMALIYDIM
◊ Filmde fiziksel olarak çok iyi durumdaydınız. Özel bir hazırlık yaptınız mı?
- Bizim işimizde fiziksel özellik filme ve karaktere göre şekil alıyor biliyorsun. Bu kez bir dublörü oynadığım için fit olmalıydım. Sadece daha sağlıklı beslenip spor yaptım, o kadar.
◊ Şimdi? Spora devam mı?
- Proje bittiğinden beri hamburgerler, pizzalar... (Gülüyor)
BEN KARAVANIMDA OTURURKEN ZOR iŞi DUBLÖRLER YAPIYOR
◊ Sizin canlandırdığınız Cliff karakteri, Leonardo DiCaprio’nun oynadığı Rick’in dublörü, yakın arkadaşı, koruması, şoförü kısacası her şeyi... Hollywood’da binlerce dublör var. Eminim hepsinin hayali günün birinde ana oyuncunun gölgesinden çıkıp büyük bir oyuncu olmaktır. Cliff’i canlandırırken onları da düşündünüz mü?
- Evet! Tüm ekiple birlikte filmi ilk defa izlediğimizde Quentin’in ne kadar güzel bir iş çıkardığını düşündüm. Özellikle Cliff’i anlatırken araya çok güzel nüanslar kattı. Bir iş bitince diğer iş için mücadele başlıyor. Ama sadece dublörler için değil, neredeyse sektörün tamamında aynı durum söz konusu. Herkesin derdi çalışmaya devam edebilmek. Özellikle set ekiplerinin...
Şimdi bir şeyler değişiyor. Dijital platformlar sektöre iş bulma açısından olumlu etkiler sağladı. Daha çok iş imkanı var. Birçok yetenekli yazar, yönetmen, oyuncu ve kameramana çalışma imkanı doğdu. Dijital platformlardan önce bu yoktu! Artık sektörümüzde her alanda yetenek patlaması yaşanıyor.
Ve son bir şey eklemek istiyorum; bir aktör olarak diğer oyuncuların rol alabilmek için verdiği çabaları görmek, nasıl zorlandıklarına tanık olmak, uğraşlarını duymak hiç kolay değil. Maalesef oldukça çetin ve rekabetin yüksek olduğu bir sektörün parçalarıyız. Şimdi iş alanımız biraz genişledi. Daha da genişleyecek...
◊ Filmde arkadaşlık da anlatılıyor. Sizin var mı sektörden yakın arkadaşlarınız? Varsa kimler?
- Kariyerimin başlarında tanışıp hâlâ görüştüğüm 30 yıllık dostlarım var. Gerçekten sevdiğim, karşılıklı birbirimize destek olduğumuz bir grup insan var. Ama isim vermeyeceğim.
◊ Hiç filmdeki gibi dublörünüzle özel bir arkadaşlığınız oldu mu?
- Dublörlere saygım büyük. Ben karavanımda otururken zor işi yapan onlar. Arkadaşım Tom’un (Cruise) zıddıyım bu konuda. O dublör kullanmıyor ama ben kullanıyorum.
Soruna dönersem... Eskiden farklıymış bu tarz dostluklar. Steve McQueen ve Bud Ekins, dublör-aktör dostluğunun en özel kombinasyonuydu bence. Şimdi işbirliklerimiz daha geçici. Yapımcılar ve dublör ajansları karar veriyor dublörlerimize. Çünkü günümüzde yasal sorumlulukları çok fazla. Yasal zorunluluklardan dolayı dublör koordinatörlerimize itimat ediyoruz. Ama dostluk örneği vermem gerekirse, Rick (Leonardo DiCaprio) ve Cliff (Brad Pitt) oldukça iyi arkadaşlar...
BEN DE iLK YILARIMDA TEHLiKELi iNSANLARLA KARŞILAŞTIM
◊ Bu film aslında Harvey Weinstein’in yapım şirketinden çıkacaktı ama cinsel taciz iddialarından sonra anlaşma iptal edildi. Bu sektörde yıllardır çalışan biri olarak, hiç şahit oldunuz mu bu tarz şeylere etrafınızda?
- Ben de ilk yıllarımda birkaç tehlikeli insanla karşılaştım. Az çalıştığım, sektöre yeni yeni girmeye başladığım, en hassas, en savunmasız, kendimi müdafaa edemeyeceğim, etkilenmeye elverişli, insanların sağından solundan çekiştirip etkilemeye çalıştığı yıllarda...
◊ Peki genç bir adam olarak nasıl başa çıktınız bunlarla?
- Bilmiyorum! Kendimi korudum ama nasıl yaptım bilmiyorum. Bu arada yanlış anlaşılma olmasın, korkunç deneyimler yaşayan insanlarla hiçbir anlamda kendimi karşılaştırmıyorum. Sadece ben başladığımda sektörde öyle bir hava vardı. Hissediyordun olan biteni.
Ama ben kötü insanları eleyip, iyilere yakınlaşan biri oldum her zaman. Bu sektöre girdiğimde benden daha zeki insanlara yakın durdum. Hayatta da benden daha bilgili ve akıllı insanlara yakın durdum hep. Böyle yapmam kariyerimde etkili oldu. Farkı yaşadım. Hem de tüm kariyerim boyunca.
Konuyu uzatmak istemiyorum ama son iki senedir yaşananlar olması gereken şeylerdi. Sektör kendine bir ayar çekmeliydi. Öyle oldu, hâlâ da oluyor.
“iNSANLARA YETERiNCE URGAN VER Ki KENDiLERiNi ASABiLSiNLER”
◊ Filmdeki Cliff korkusuz bir adam. Brad Pitt’te durum nedir?
- Korkusuzluk... Everest’e tırmanmak ya da bungee jumping yapmak ilgimi çekmiyor mesela. Hâlâ körü körüne araştırıyorum, hâlâ arıyorum bu kelimenin tanımını... Doğru Cliff korkusuz, kendinden emin, biraz kibirli bir adam. Hatta içinde biraz şeytanlık var. İnsanlarda iyiyi arıyor ama hep en kötüsüne hazırlıklı. Eğer insanlar kendi mezarlarını kazmak istiyorsa onun için problem değil. Doğduğum yerde (Ozark, Missouri) bir söz vardır; “İnsanlara yeterince urgan ver ki kendilerini asabilsinler” diye. Bende durumlar farklı.
◊ “Bir Zamanlar... Hollywood’da” 1969 yılının Los Angeles’ında geçiyor. O döneme dair aklınızda kalan üç şey nedir?
- Arabalar, müzik, giyim tarzı...
◊ Bu arada filmdeki köpekten de bahsetmeden geçemeyeceğim. İnanılmazdı!
- Eğitmenlerimizin eseri. Ve tabii ki Quentin’in... O oyuncularından istediği reaksiyonu almakta oldukça başarılı. Bu köpek de olsa fark etmez. Quentin ne görmek istiyorsa onu alır...