Güncelleme Tarihi:
BERFİN ERDOĞAN: BABAM ÇOK GÜZEL SALATA YAPAR
◊ Mutfağa, işletmeciliğe olan merakınız nereden geliyor?
- Lisede aşçılığa merak saldım. Küçüklüğümden beri yemeğe merakım vardı. Mesela annemle İtalya’ya gittiğimizde sürekli yeni tatlar deneme, yeni restoranlar keşfetme peşindeydim. Bir süre sonra “madem o kadar yiyorum, yapmasını da öğreneyim” dedim. Lisede bir yemek kursuna gittim. Hatta annemle babam “Emin misin? Gerçekten bunu okumak istiyor musun?” diye sordu. Ben üniversitede bu bölümde okumaya kararlıydım. O kadar kararlı olunca onlar da kabullendiler.
◊ Ve böylelikle aşçılık-işletmecilik bölümündeki okul serüveniniz başladı...
- Amerika’da zaten iki tane büyük okul var. Bir tanesi New York’ta. Benimki Amerika’nın en küçük eyaletinde Johnson & Wales diye bir okul. Orada 2 yıl restoran işletmeciliği, 2 yıl da aşçılık okudum. New York’ta restoranlarda çalıştım. Türkiye’de de birkaç yerde çalıştım. Aşçılık ve şeflik arasındaki farkı öğrendim aslında.
◊ Nedir aşçılıkla şeflik arasındaki fark?
- Her okuldan mezun olan şef olmuyor. Şef bir ustalık mertebesi aslında. Ben aşçıyım. Yemek yapmayı öğrendim ama ben biraz daha bu işin prodüksiyon kısmına merak saldım. O yüzden Amerika’nın en büyük kanalında, Food Network’te yemek yarışma programında bir sene asistan olarak çalıştım. Aslında babamın işinden çok uzak bir şey yapmadım. Yemek okudum evet ama prodüksiyon kısmını deneyimlemek bana heyecan verdi. Sonra Türkiye’ye döndüm. “BKM’nin ikinci şubesini açıyoruz” dedi babam. “Gelir misin?” diye sordu. Ben de “tabii ki” gelirim dedim. Orada ayrı bir şefimiz var. Ben işletme kısmındayım.
◊ Mutfağa girmiyorsun yani...
- Mutfağa giriyorum aslında ama bir şefimiz var. Ben onunla birlikteyim. O yapıyor, ben tadıyorum. Şöyle mi yapsak böyle mi yapsak diye konuşuyoruz. Yoksa orada 7/24 mutfakta değilim. Ekip kurma, menüyü düzenleme gibi görevleri üstleniyorum.
YEMEK YAPMAYI DA YEMEYİ DE SEVİYORUM
◊ “Lezzet Akademisi” programında 6 yarışmacının şefisiniz. Nasıl doğdu program ve teklif gelince ne hissettiniz?
- Sedef İybar geldi, Deniz Alphan ve Hülya Ekşigil ile böyle bir format oluşturduğunu söyledi. Türk mutfağını geliştirmek ve ileriye taşımak için böyle bir proje yapacaklarını açıkladı. “Sen de yemek okudun, yeni bir yüzsün, birlikte yapabilir miyiz bu işi sence?” dedi. Ben de “Neden yapmayalım, olur tabii” dedim. Bizim yarışmamızda herkes okullu. Bu yarışmayla insanların Türk mutfağına ilgisini artırmayı ve kendilerini geliştirmelerini hedefliyoruz.
◊ Yemek yapmayı mı yemeyi mi daha çok seviyorsunuz?
- Yemek yapmayı da seviyorum yemeyi de. En sevdiğim aktivite bir restorana gitmek.
◊ Sizin en iyi yaptığınız yemek nedir?
- Ben et yemekleri yapmayı seviyorum.
◊ Babanız en çok yaptığınız hangi yemeği seviyor?
- Aslında biz babamla çok fazla yemek yapıyorduk. O da çok güzel yemek yapar. Özellikle salatası güzeldir.
OYUNCULUK BANA GÖRE DEĞİL
◊ Babanın “Organize İşler” filminde bir filminde rol almıştınız. Oyunculuk konusunda ilerlemeyi düşünüyor musun?
- Evet “Organize İşler”in ilkinde yer aldım. Ardından “Çok Güzel Hareketler”in bir skecinde oynadım. Ama oyunculuğun bana uygun bir meslek olduğunu düşünmüyorum.
◊ Ara sıra özel hayatınızla da gündeme geliyorsunuz. Aileniz bu duruma kızıyor mu?
- Ailem bana güveniyor. Çok göz önünde olmayı sevmiyorum. Babamla arkadaş gibi olduğumuz için o da beni anlıyor. Birlikte bakıp gülüyoruz haberlere.
SEDEF İYBAR : BERFİN YARIŞMACILARIN JOKERİ
◊ Yıllardır mutfakta izledik sizi, şimdi işin sunuculuk tarafındasınız. “Lezzet Akademisi” nasıl doğdu, anlatır mısınız?
- Son üç yıldır hem misafirlerimi ağırlıyor, onlarla sohbet ediyordum; bir yandan da yemek yapmaya ve onlara ikram etmeye çalışıyordum. “Lezzet Akademisi” bundan önce yapılan, içinde yemek anlatılan formatların en profesyonel olanı. Hiç mütevazı olamayacağım bu konuda. Çünkü yarışan genç şeflerin hepsi gastronomi bölümü mezunu. Aynı zamanda benim yarışma boyunca yanımda, kızım diyorum artık ona çünkü hakikaten elimde büyüdü, Berfin Erdoğan var. O da okullu. O da gastronomi okudu, öğrendi. Çok da keyifli onunla beraber olmak. Bunun dışında jüri üyesi arkadaşlarım Aylin Yazıcıoğlu, İsmet Saz, Danilo Zanna, hepsi zaten farklı üniversitelerde, aynı zamanda eğitmenlik yapıyorlar.
◊ Berfin’in koçluğunu nasıl buluyorsunuz?
- Öncelikle kendisi çok eğleniyor. Yarışmacıların jokeri gibi Berfin. Onlara müthiş güç veriyor. Berfin hakkında en ufak bir kaygım olmadı hiçbir zaman. Çünkü o zaten bu iş için doğdu.
◊ Sevdiğiniz üç yemeği sayar mısınız?
- Patlıcanlı pilav, etli veya etsiz hiç fark etmez. Nohut yemeği ve ıspanaklı börek de çok severim.
◊ Peki sevmediğiniz yemekler hangileri?
- Hiçbir şey yok. Ben yemek seçmek için ömrümüzün çok kısa olduğuna inanıyorum. Ekonomik koşulların bizi çok zorlayabileceğine, dolayısıyla insanların hayatın her alanında bulabildikleri her şeyi yemesi gerektiğine inanan biriyim.
Hayatın size ne getireceği hiç belli olmaz. Bunu yemekle, kendinize koşullar koyarak zorlaştırmanın hiç alemi yok. Zaten hayatın kendi içinde bir sürü sürprizler var.
◊ Peki programınızda yemeğinizi hiç beğenmeyen oldu mu?
- Mutlaka olmuştur ama galiba benim yumuşak tavrımdan ötürü herkes bana “Sedefciğim eline sağlık” dedi.
◊ Elinizin lezzetinin kötü olduğunu hiç düşünmüyorsunuz değil mi?
- Hiç düşünmüyorum. O noktada da hiç mütevazı değilim. Tabii ki benim yemeklerin herkesin hoşuna gitmeyebilir. Sonuçta bu bir damak tadı meselesi. Herkesin atalarından alışkın olduğu bir kodlanmış damak tadı var. Bunu bozmak hiç istemem.
Mesela bu gurme lafları da beni sıkıyor. Çünkü herkes kendi damağının efendisidir. Benim haddim değil bir başkasının annesinden babaannesinden alıştığı bir şeyi değiştirmek.
Ben, benden sonrakilere, kızım gibi, Berfin gibi, yaşamı daha sağlıklı ve daha uzun sürdürebilecek yemekler yapmaya gayret ediyorum.
'Pizza Kralı'ndan gençlere tavsiyeler: 'Hakkı yaptıysa herkes yapabilir'