Güncelleme Tarihi:
Senaristliğini ve yönetmenliğini Onur Ünlü’nün üstlendiği “Beş Kardeş”in ilk bölümünü müteakip sosyal medyada yapılan yorumları taradığınızda, koro ahenginde hemfikir olunduğunu görüyorsunuz: Hemen herkeste, şu dertli zamanlarda yüzüne gülücük kondurduğu, içini ısıttığı için, handiyse bir minnet ifadesi.
Hepsi ilk ismini Türk edebiyatının ölümsüz kalemlerinden alan Başeğmez biraderlerin hikayesini anlatan “Beş Kardeş”te, insan tabiatına dair kumaş, beden ve modelden yana çeşit zengin: Anne-babasını 99 Marmara depreminde kaybetmiş ailenin sorumluluğunu ebeveyn özverisi ve takatiyle yüklenen, balıkçı tezgahının başında duran, evin temel direği olan büyük abi, Sait (Serkan Keskin)...
İsmini taşıdığı dev şaire âşık, edebiyata meftun, gerçeklikle arasında rüzgârda süzülen uçurtma tadında bir bağ bulunan hisli gazeteci Nazım (Nadir Sarıbacak)... Dinin Allah’la kul arasında bir konu olduğuna tamamen iman etmiş bir imam olan, hayata bakışında akılcı, insanlara nazarında anlayışlı, ortanca kardeş Turgut (Tansu Biçer)...
80’li yılların ruhunu yaşatan bir tavernada bodyguard olarak çalışsa da, gönlü kapının önündense mikrofonun başında dikilmeye kayan, şarkıcılık heveslisi, müzik sevdalısı Orhan (Osman Sonant)... Ve boy babında tüm abilerine tepeden bakan tekne kazıntısı; oto galeride çalışıp iş icabı bilmem kaç beygirlik otomobillerde dolansa da aklı fikri gerçek, dört ayaklı beygirlerde, kısraklarda ve elbette ganyanda olan Aziz (Fatih Artman)...
O KADAR UÇMAMAK DA GÜZEL
Osman Sonant, “nispeten sınırlara tabi” bir iş olarak tanımlıyor “Beş Kardeş”i. “Sınır” derken, “gerçeğin sınırları”na: “Bazı sahneleri çekerken, Leyla’da olsak bak burada şunu yapardık dediğimiz şeylerde mesela, bu kez karşımıza gerçekler çıkıyor ve onlara riayet etmeye çalışıyoruz artık. O bizi çok kısıtlamıyor ama. Biz de yeni yeni alışmaya başladık aslında; o kadar uçmamak da güzel. Çünkü bu sefer de gerçekliğin içinde ona ne kadar uyumsuz olabiliriz gibisinden bir çalışmamız oluyor.”
Bunca zamandır birbirini tanıyan bir ekip olarak yaratıma katılma ve doğaçlama durumuna dair laflarken, “Metni beraber yazıyoruz diye bir şey tabii ki yok ama akla gelen her şeyin birebir söylenebildiği, Onur tarafından uygunsa, Onur’un kurduğu hikayeyi bozmuyorsa, kullanılabildiği bir yer. Özgür bir ortam” şeklinde özetliyor Tansu Biçer. Başka bir şey denemeye heves etsen bile, Onur Ünlü öylesine ağızlarına uygun yazıyormuş ki, en doğrusu o olduğu için yine tekste dönme gereği duyuyormuşsun.
BİZ BİR AİLEYİZ
Ekibin kombinasyon-korelasyon şeklinde, uzunlu kısalı, şöyle ya da böyle müşterek bir geçmişi var. Serkan Keskin, Nadir Sarıbacak ve Tansu Biçer’in Semaver Kumpanya’dan, tiyatrodan gelen uzun birliktelikleri... Osman Sonant’ın ana kadrosunda yer aldığı, Fatih Artman’ınsa “Behzat Ç.”nin Harun’unu canlandırırken bir bölümlük, kısa bir ziyarette bulunduğu kült dizi “Leyla ile Mecnun”da kesişen yolları...
Ekibin dört “büyük abi”sinin ilişkileri daha köklü. Bu dizi için yaşadığı Ankara’dan altı ay önce gelmiş olduğu halde hâlâ İstanbul’da bir ev bulup yerleşememiş olmaktan mustarip, halbuki ev bulsa ne biçim partileyecek (!) olan Artman üzerine, iç hat esprisi babında mütemadiyen döndürdükleri bir, “Biz tamamdık zaten; e, Fatih de iyi çocuk çıktı işte” mevzuu var ki bu konuyla en çok Artman eğleniyor.
Çalışma ortamlarında “biz bir aileyiz” deyişi, birçokları tarafından çişli bir tabir olarak addedilir ama durum da bu, yapacak bir şey yok yani.
ÇOĞALDIKÇA ÇOĞALALIM
Bize daha önceki işte şöyle bir damga vuruldu; işte onlar kendi içlerinde bir gruptur, işte Onur Ünlü ve ekibi gibi...” diyor Serkan Keskin: “Bunu çok düşündüm; olabilir, dışarıdan böyle görünüyor olabiliriz. Fakat tek amacımız, mesela bir film yaptığımızda, orada biz üç kişiysek, diğer yeni 20 kişi de yine sevdiğimiz iyi oyuncu arkadaşlarımız olsun ve çoğaldıkça çoğalalım... Şu anda mesela, o ekipten bambaşka bir ekip var burada ama yine aynı samimiyet devam ediyor, çünkü yine ona göre kuruluyor kadro. Kendi adıma söylemem gerekirse, birinin çok iyi oyuncu olması, tek başına yeten bir şey değil. Tabii ki çok iyi oyuncu her zaman için muhteşem bir şeydir ama eğer ben onunla iki sene çalışacaksam, çoook iyi oyuncu olması, benim açımdan tek başına yeterli bir vasıf değil. İki sene mesai paylaşacağız çünkü. Ben işimi sevmeden asla yapmak istemiyorum.”