Güncelleme Tarihi:
* Önce en taze haberden başlayalım; kitabınız film oluyormuş.
- Evet ama şu an film hakkında söylenebilecek çok şey yok. BKM ile yapacağız, senaryosunu da ben yazacağım. Çalışmalara başladık, inşallah güzel bir iş olur.
* Ne zamana çekmeyi düşünüyorlar peki?
- Henüz bir netlik yok o konuda. Tabii benim gönlümden geçen kitabın sıcaklığı yitirilmeden çekilmesinden yana.
* “Kocan Kadar Konuş”, 7. baskıyı yaptı. 1,5 ayda tam 70 bin sattı.
- Bu da bizim için muhteşem bir rakam. Bu arada çeviri hakları yurt dışına da satılmaya başlandı. İlk olarak Bulgaristan aldı. Diğer ülkeler sırada. Şu an İngilizce ve Almanca çevirileri yapılıyor. Aslında çok hızlı ilerleyen bir süreç bu.
* Yazmayı bitirdiğinizde bu kadar okuyucuya ulaşacağını düşünüyor muydunuz?
- Kitabın sevileceğini tahmin ediyordum ama “çok satsın, burada bir numara yaparsam şu olur” gibi şeyler düşünmedim. İçimden gelerek yazdım ve bu sıcaklığın da okuyucuya ulaştığını düşünüyorum.
* Sevilmesinin en önemli nedeni sizce neydi?
- Sıkıntılı günler yaşıyoruz. Ondan dolayı bu aralar kafamızı biraz dağıtmak istiyoruz. Bana gelen geri dönüşlerde de gördüm ki kitaptaki Efsun karakterini herkes çok sevdi. Bu çok güzel.
* 30 yaşına merdiven dayamış, bu zamana kadar hep kariyer peşinde koşmuş, “evlenmek istiyor muyum acaba” diye düşünen kadınların ne kadar çok olduğunu da gösterdi bu satış rakamları...
- Tabii ama evli ve erkek okuyucu da çok. İlk bakışta “Kocan Kadar Konuş” demek çok radikal bir söylem. Kitabı okumadan sadece kapağına bakarsanız, aklınızdan “bu insan bir şey mi empoze etmeye çalışıyor” düşüncesi geçebilir. “Evlilik, varlıklı koca” diyerek neden insanların beynini yıkıyor diyebilirsiniz. Aslında kitabın içeriği kapağıyla çok ters köşe.
KELİN İLACI OLSA KENDİ BAŞINA SÜRER!
* Kızlar erkeği nikah masasına oturtmak için hangi yöntemleri kullanıyor, hepsi bir bir anlatılmış kitapta.
- Kitapta o yollardan çok naif bir aşk hikayesi var.
* Efsun karakteri de enteresan. Sabahattin Ali’yle, kendi deyimiyle bir ölüyle konuşuyor, arkadaşlık ediyor. Sabahattin Ali sevdası nereden geliyor?
- Şöyle ki rahmetli dedem avukat, aynı zamanda da bir edebiyat aşığıydı. Kütüphanesi müthişti. Nazım Hikmet imzalı kitaplar bile vardı mesela... Bütün kitapları, haklarında çıkan köşe yazılarıyla saklardı. Onun bana ilk hediye ettiği kitap da “Kürk Mantolu Madonna”ydı. 1943 basımı. O zaman çok anlamamıştım ama Efsun gibi benim de o kitap başucu kitabım oldu. Belki ben de zaman zaman onunla konuşmuş olabilirim (gülüyor).
* Efsun’un babasını da dedenizden esinlenerek mi yarattınız?
- Ailemden kimsenin bu kitaptaki karakterlerle alakası yok. Bir kere İzmirli değilim, atadan beri İstanbulluyum. * Kitapta İzmirli bir aile ve İzmir’in bakımlı kızları var.
*Neden özellikle İzmir?
- İzmir’in kızlarının kendine has bir havası olduğuna inanıyorum. Üniversitedeyken de İzmirli arkadaşlarım vardı. Daha güzel, daha uzun, daha sarışın demek değil bu. Farklı bir özgüvenleri var ve bu çok güzel bir şey. Kızlarını da gerçekten beğeniyorum, eğlenceli ve hayatı dolu dolu yaşamayı seviyorlar. Aile bağları daha kuvvetli. Sadece İzmir konusunda değil gözlemlerim. Bir yerdeyken de etrafı izlerim. Mesela arkadaşlarım bile ilişkiler konusundaki tespitlerime şaşırdılar, “Şebnem sen böyle davranmazsın nereden biliyorsun” dediler. Yazdıklarım, tek tek seçip topladıklarımın birleşimi.
* Reina’da ne kadar zaman geçirdiniz Serdar Ortaç’ın locası bölümünü yazarken mesela?
- Hiç öyle bir çabam olmadı. Bu bilgiler zaman içinde biriktirdiklerim. Gittiğim programlarda da kitaptan yola çıkarak ilişkiler üzerine konuşmak istediler, ilişki doktoru gibi. Öyle bir şey haddim değil. Zaten kelin ilacı olsa, kendi başıma sürermiş (gülüyor).
BU BİZİM RENGİMİZ FAL BAKTIRAN KADINLARIZ
* Açıkçası kitabı ilk rafta gördüğümde ben de “Herkes otorite olmuş bu konuda” demiştim.
- Ama kitabı okuduğun zaman görüyorsun ki bunlarla alakası yok. Karşılıklı oturup erkek arkadaşlardan bahsetsek, birbirimize akıl veririz. Veririz ama sen ne kadar uyguluyorsun söylediklerini? Hiçbirimiz otorite değiliz. Kim yüzde 100 mutlu ve yüzde 100 tatmin oluyor aşktan?
* Bu yüzden mi Efsun’un lise aşkı karşına çıkıyor?
- İşte gerçek aşk, o ilk aşk. Hayatına birileri girmeden, hatalar yapmadan, kalbin feci şekilde kırılmadan önce her şey ilkti senin için. Limonu ilk kez yiyen bebek gibi. İlk defa tadıyorsun ve o zaman her şey saf oluyor. Kalbin kırıldıktan ya da öğrenmişliklerinden sonra hep bir gardın oluyor. Lise aşkı o saflığı temsil ediyor benim için.
* Kitabı okurken bir yerden sonra kızmaya başlıyorsun. Efsun yanlış adamlar seçmiş, hep kendine göre yaşamış, sonra aşkı bulmuş ama yine eline yüzüne bulaştırıyor. İnsan kendi yarattığı karaktere bu kadar da acı çektirir mi?
- Efsun’a anneannesi “Trip at, eldeki değil teldeki kuş ol” diyordu. Belki Efsun öyle yapıp da eline yüzüne bulaştırdıktan sonra da kendi haline dönebilirdi. Tabii yazarken bunları hesaplı kitaplı yapmadığım için kitapta bu tökezlemeden bir sürü var. Bu kadar tökezleme yaşanırken yan faktörler de oluyor. Okurken belki “Efsun’un yerinde olsam ip şurada kopardı” diyorsunuz ama öyle değil. Her şey üst üste geliyor.
* Gerçekten de birçok genç kızın sesi olmuşsunuz. Siz kitaptaki o telkinlerin, baskıların ne kadarına maruz kaldınız peki?
- Hepimizin maruz kaldığı kadar. Modern bir ailem var. Onlar da eğitimim, hayatta yapmak istediklerim ve özel uğraşlarıma konsantre oluyorlardı. Ama modern olmakla evlilik muhabbetine maruz kalma durumunun hiç alakası yok. Bu bizim rengimiz. Müzik çalınca içi kıpır kıpır olan, fal baktıran kadınlarız. Bunlar da bizim kodlarımız. Herkesin maruz kaldığı kadar ucundan köşesinden ben de geçmişimdir. Ama hiçbir zaman çok yoğun olmadı bu. Belki çıkış noktasıyım ama Efsun değilim.
BENCE BU İŞLER TAMAMEN KISMET
* Kafa ütülememek, kıskançlık yapmamak kitaptaki karaktere göre kimi zaman hanedeki eksi puan. Bunları yapmayınca mı eldeki kuş oluyorsun?
- Efsun, kadın-erkek olarak bakmıyor, “Hepimiz insanız” diyor. Onun bir takım doğruları ve insana nasıl davranmalı konusunda fikirleri var. Ama bu Efsun’u maskülen yapan bir şey değil.
* Gözlemlerine dayanarak, 30 yaş demek “Evli, mutlu, çocuklu” mu demek?
- Efsun’dan yola çıkarsak; o kendi ailesine bakıyor, 23 yaşındaki kuzeni evleniyor falan. Onlar patır patır evlilikler yaparken bir an duruyor, “Bir şeylere geç mi kaldım, kendimle ilgili bir şeyleri sorgulamam mı gerekiyor” diye düşünüyor. Başkaları ne düşünür bilmem.
* Siz de bekarsınız. Güzel, boylu poslu, yetenekli, iyi eğitimli... Nerede yanlış yapılıyor?
- Bence bu işler kısmet. Çok yakın arkadaşlarım var; çok iyi evlilikler yapmış, çoluğu çocuğu olan dünya tatlısı kızlar. Evlenmemişi de var ama... Bazıları için önce kariyer geliyor, bazılarının karşısına da “o insan” çıkıyor ve evleniveriyorlar. Biz de eskiden bu konuyu kızlarla sıkça konuşuyorduk. Bunun doğru cevabı yok, ayrıca yanıtı olan bir soru da değil bu. Asıl önemlisi, şu an elinde olanla yetinebilmen. Bir konuya çok fazla odaklanırsan, olacağı varsa da olmuyor. Biraz oluruna bırakmak gerek.
* Peki devam kitabı için ne düşünüyorsunuz?
- Daha Efsun’un başına gelecek çok şey var...
TRİP ATMAK SÜRÜNDÜRMEK GENLERİMİZDE VAR
* Kitapta bahsettiğiniz meşhur “Türk kızı” dinamikleri neler?
- İster Harward ister ortaokul mezunu ol, genlerimizde oyun havasında oynamak var mesela. Trip atmak, süründürmek, “kaçan, kovalanan makbuldür” demek var.
KİTAP HİÇ SATMASA DA GÜZEL BİR ANI OLACAKTI
* Yazı yazıyorsunuz, kurumsal iletişimcisiniz, salsa şampiyonluğunuz var. Arkadaşlarınıza da fotoğraf çekimlerinde modellik yapıyorsunuz. Mutlu olduğunuz nokta tüm bunların birleşimi mi, hepsini yapabiliyor olmak mı?
- Küçük yaşta hedeflerini belirleyen insanlar vardır, onlara hayranlık duyarım. Ama ben hiç öyle olamadım. Maymun iştahlı bir insan da değilim, yanlış anlaşılmasın. Ama iyi bir noktaya gelene kadar uğraş veririm. Kendimi yeniden tanımayı, yeni bir sektöre girmeyi, yeni bir şeyler denemeyi. Kendimi sorgularken de bunların hepsinin beni mutlu ettiğini gördüm. Bu kitap her şeyden önce güzel bir anı. Satmasa da güzel bir anı olacaktı. Bundan sonra ölene kadar kitap yazacağım da diyemem ayrıca. Hayatın en güzel yanı bu zaten.