Ben artist gibi yaşamadım hiç

Güncelleme Tarihi:

Ben artist gibi yaşamadım hiç
Oluşturulma Tarihi: Haziran 29, 2014 01:37

Hukuk okudu, gazeteci oldu. Gazeteciliği bıraktı, sazı eline alıp şarkı söylemeye başladı. 17 yıl boyunca her cuma, cumartesi aynı mekanda sahneye çıkan Soner Olgun şimdi de ani bir kararla Patika gecelerine son verdi. Müdavimleri onu nerede dinleyeceklerini merak ededursun, Olgun yeni projeler hazırlığında. Onun klasiğiyle “İyi bayramlar” diyerek başladık röportajımıza...

Haberin Devamı

*İyi bayramlar... Gazeteci, şair, ozan, oyun yazarı, besteci, söz yazarı, yorumcu, bir ara televizyoncu... Soner Olgun kim? Ne yapıyor? Kendini nasıl tanımlıyor?
- Benim akademik ehliyete sahip olduğum iki alan var. İlki hukuk... Bütün ailem hukukçu olduğu için ben de bu yolu seçtim ve Ankara Hukuk Fakültesi’nde okudum.

*İstemeyerek mi girmiştin?
- Hayır, çok isteyerek girdim. Tek tercihimdi ve Türkiye dördüncüsü olarak girdim. Ama tamamen gazla girdiğimi sonra fark ettim. Aslında mesleğin bana çok uygun olmadığını anladım.

*Neden?
- Çünkü başkalarının koyduğu kuralların içinde oynamayı gerektiren bir meslek. Aslında adil olmadığına inandığınız maddelerle insanı savunmak ya da yargılamak durumunda kalırsınız. İstediğim tek şey, Avrupa Birliği standardında, çağdaş bir hukuk sistemine geçebilmek.

*Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok diyorsun.
- Hiç. Orada bir çağdaş, evrensel hukuk sistemi var. Oraya bir varalım. Ondan sonrasını düşünürüz.

İSTANBUL’A GELDİĞİMDE BÖCEK GİBİ HİSSETTİM
*Fethiye’de doğmuşsun?

- İlkokulu bitirinceye kadar da Fethiye’de yaşadım.

*Sonra?
- Sonra yatılı okula geçtim. Bornova Anadolu Lisesi’ne. Kolejdi o zamanlar. İsmi Maarif Koleji’ydi.

Ben artist gibi yaşamadım hiç


*Yatılı okul nasıl etkiledi seni o küçük yaşta?
- Çok iyi tarafları da vardı, çok kötü tarafları da. Ben sonuçta taşradan gitmiş bir çocuktum. İzmir’deki en parlak çocukları topladıkları bir merkezdi okulum. İlk başta kendimi böcek gibi hissettim. Sırf ben değil kasabalardan gelen 3-5 arkadaşım daha vardı. Zorlandık ama atlattık. Şimdi hepsi çok önemli adamlar.

*Kimler var?
- Sınıf arkadaşlarımdan sayayım, alanının en iyilerinden Prof. Dr. Yankı Yazgan mesela. Türkiye’nin en önemli transplantasyon uzmanlarından Prof. Dr. Yaman Tokat. Geçen gün dünyada bir ilki gerçekleştirip annesinin karaciğerinden parça alıp çocuğuna nakletti. Seferihisar Belediye Başkan Tunç Soyer var. Sessiz şehir, sakin şehir konseptiyle Seferihisarı feci güzel bir şekilde parlatıyor.

*Hukuk okuduğunu söyledin ama “okuduğum bir başka dal daha var” demiştin?
- Yazmaya meraklıydım. Turgut Özakman’ın öğrencisi olmak istedim, İzmir Güzel Sanatlar Fakültesi’nin tiyatro bölümü sınavına girdim. Dramatik yazarlık anabilim dalında okudum. Dramaturgum ben aslında. Ama o okulu bitirmeye çalışırken gazeteciliğe başladım kazayla.

*Kazayla derken?
- Hukuk okurken Nuri Çolakoğlu abimiz beni kulağımdan tutup muhabir yaptı. Ahmet Taner Kışlalı’yla röportajım gazetelerde birinci sayfada yayınlandı.

Ben artist gibi yaşamadım hiç


*İstanbul’a geliş hikayen ne? Fethiye, İzmir, Ankara derken İstanbul nasıl girdi hayatına?
- Aslında ben tiyatro yapmaya geldim İstanbul’a. Ama İstanbul’a gelir gelmez burada tiyatro yapamayacağımı anladım.

*Nasıl anladın?
- Bond çantalar vardı hatırlar mısın? O Bond çantayla İstanbul’a geldim. Şan Sineması’a gittim. Arkasından Konak Sineması, arkasından Kenter... Hepsine merhaba dedim. Beni sevgiyle karşıladılar ama kimse iş umudu vermedi. O gün hiç direnme gücüm de yoktu. Taksim’e dönüp “Cağaloğlu’na nasıl gidebilirim?” dedim. Beni Cağaloğlu’na götürdüler. İş tecrübem de olduğundan ilk gün gazeteci olarak işe girdim.

KOLEJDE BAĞLAMA ÇALINMAZ DİYE GİTARA BAŞLAMIŞTIM
*Müzik nerede bu arada?
- Müzik yok. Yani ailemde bağlama çalanlar var ama ben kolejde olmaz diye gitara başlamış bir adamım. Hazırlık sınıfının ilk döneminde teşekkür aldım, babam “Ne istiyorsun oğlum?” dedi. “Gitar” dedim, şoka girdi. İlk bestem de İngilizce’dir.

*Nasıl bir kültür karmaşası değil mi?
- Tabii. Bir gün stand-up gibi bir şey yapıp bunları anlatacağım. Çünkü çok komik benim hayatım. Ayrıca İstanbul’un yüzde 90’ı taşradan gelmiş benim gibi insanlarla dolu.

*Bağlamayla barışman nasıl oldu onu merak ettim?

- 2-3 yıl sonra evden bağlamayı alıp okula götürdüm. Sonra 160 kişilik halk müziği korosu kurdum.

*Nerede, Bornova’da mı?
- Evet, Bornova Anadolu Lisesi’nde. 2-3 yıl sonra kendime güvenim gelince bağlamayı elime alabildim.

Ben artist gibi yaşamadım hiç


*Bağlama çalıyorsun diye önyargılar devam ediyor mu?
- Batı ile Anadolu kültürünün savaşı hâlâ var. Ben bağlama çalıyorum diye bir sürü insan burun kıvırdı. Üzücü bir durum tabii. Ülkemizin tek milli çalgısı. Başka milli çalgımız yok bana göre.

*Sen ne tür müzik yapıyorsun?
- Etnik senfonik rock yapmaya çalışıyorum. Çünkü benim beslendiğim üç kaynak var. Pink Floyd’la, Deep Purple’la büyüdüm. Kendimi bulma dönemimde ozanları tanıdım. Ondan sonra da müzikteki en üst estetik düzey olan senfonik müziğe ilgi duymaya başladım. Bu üç türü de dinleyen bir adam oldum. Yani ben rock’çıyım, yıllardır Türkiye’deki rock antolojilerinde yer alırım. Adım Cem Karaca ve Erkin Koray’la beraber anılır.

*Patika’ya 17 yılın sonunda veda ettin. Oysa herkes seni Patika’nın sahibi ya da ortağı biliyordu.
- Değildim.

*Değilmişsin, geç de olsa öğrendik. Peki sahneye ilk çıktığın yer Patika mıydı? Ondan öncesinde nasıl bir hayatın vardı? Müzik nerede başladı? Müzik yazarlığı yaptığını, dergi çıkardığını da biliyorum...
- Sonuçta dergici, gazeteci gibi bir rol oynuyordum, çok sıkıldım. Yapmak istediğim bir şey değildi, kazara üstüme kaldı. Nükhet Duru ile başladı benim olayım. Bir gün bana “Benimle çalışır mısın?” dedi.

*“Mahmure”nin bestecisi senmişsin.
- Benim. Oturdum, Nükhet’e o şarkıları hazırladım işte. “Mahmure”, “Aç Gözünü Adamım”, “Memleketim”... Nükhet için bir sahne şovu hazırlamamız gerektiğini düşündüm. Oturduk, Perran Kutman’la ikili oluşturduk. Ve “Gülümseyen Geceler” diye bir program hazırladık.

*Nükhet Duru’nun yeniden parladığı dönemler...
- Sanırım öyle oldu. Bir yıl kadar sonra Nükhet başkalarıyla çalışmak istedi, bu benim de kulağıma geldi. “Bana müsaade” deyip ayrıldım.

*İyi mi oldu bu senin açından?
- Tabii çok iyi oldu. Nükhet’le hiç küskünlüğümüz, kırgınlığımız olmadı. O kendi tercihlerini yaptı, ben de kendi yolumda ilerledim. Cabaret Cine diye bir yer vardı Arnavutköy’de. Leman Sam, Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur gibi çok değerli abilerimizin, ablalarımızın çıktığı bir mekandı. Ben de o mekanın dinleyicisiydim; özellikle Ezgi’nin Günlüğü gecelerine giderdim. Belli bir saatten sonra oturduğum yerden söylemeye başlardım, millet de döner beni dinlerdi. Emin İgüs büyük üstattır. Ezgi’nin Günlüğü’nün kurucularından. Emin bir akşam “Ya arkadaş sen her hafta geliyorsun buraya, para veriyorsun. Gel şurada takıl, para vermezsin, hatta sana harçlık bile veririz” dedi. Yani resmi olarak ilk işim odur. 1992 yılı. Tek bağlama. Ayağımın altında bir tef...

Ben artist gibi yaşamadım hiç


CEM VE SİNAN’DAN ÖNCE BEN SİYAHLARA BÜRÜNDÜM
*Bu sakal kaç yılından beri var ve neden?

- Genel yayın yönetmeni olduğum günden beri.

*Havalı olsun diye mi bırakıyorsun sakalı?
- Hayır. Tıraş olma zorunluluğum ortadan kalktığı için. Yani kimsenin bana karışmadığı zamandan beri... Her gün kalkacaksın, tıraş olacaksın; çok sinir bozucu.

*Hiç kesmedin mi o günden beri?
- Kesmedim. Arada kısaltıyoruz falan.

*Hiç merak etmiyor musun nasıl olurum diye?
- Yok. Ben rahatı seçtim. Siyah giyerim mesela sürekli... Siyah giyen adamların ilkiyimdir hatta.

*Cem Yılmaz’dan, Sinan Çetin’den önce mi?
- Tabii canım. Bunun çok rahat ve beni düşündürmeyecek bir şey olduğunu keşfettim. Sakalı kesmiyorum, siyah giyiyorum, saat takmıyorum.

*Neden?
- Zamanla yaşamamak, zamanla yarışmamak için. Saat takmak insanın hayatı çok kötü etkiler. Ben derviş gibi yaşamaya çalışan bir insanım. Hayattan büyük beklentilerim yok. Arabam 17 yaşında, cep telefonum eski model. Ben hiç artist gibi yaşamadım. Sahnede de hiç artist gibi olmadım.

*Burnu büyük, yüksek egolu biri değilsin yani?
- Mümkün değil, öyle bir şey hissedildiği gün bittim demektir. Çünkü ben kendini iyi kötü müzikle, şarkıyla, türküyle, bir de yazılarıyla ifade etmeye çalışan biriyim.

TUVALETE BİLE GİTMEDEN 12 SAAT SAHNE YAPTIM
*Senin sahnen bir tiyatro sahnesi gibi aslında... Müzikli bir oyunu anımsatıyor.

- Öyle algılanıyor evet.
Ben artist gibi yaşamadım hiç

*Sahnede en fazla ne kadar kalabilirsin?
- 12 saat... Aralıksız. Sevgili Haluk Levent 10 saat kalmıştı sahnede falan ama o yemek, tuvalet arası yapmıştı. Ben hiç tuvalete gitmem.

*Nasıl oluyor o? Bir de içiyorsun o ara, sıvı alıyorsun sürekli. Böbrek hastası olur insan.
- Yok baktırıyorum. Kankalarım hep doktor ya.

*Karaciğer nasıl?
- Çok şükür.

*Gecede kaç bardak konyak içiyorsun?
- Kaçını bilmem de içince içerim. Ama içkiyi de sigarayı da haftada bir gün ağzıma sürmem. Detoks mu diyorlar, öyle bir şeyler yaparım.

*Kaç yıldır sahnedesin?
- 21 yıl oldu. Enteresan bir şey söyleyeyim, benim sahnemde hiç müzisyen yok.

*Nasıl?
- Gitaristim diş hekimi, davulcum elektrik mühendisi, basçım mali müşavir, piyanistim yüksek inşaat mühendisi.

*Sabahlara kadar hiç durmadan şarkı söylerken sesini nasıl koruyorsun?

- Çok basit bir yanıtım var; ben hiç gırtlağımı kullanmam.

*Diyafram. Ama o da bir öğreti sonuçta.
- Onu nasıl öğrendiğim konusunda hiçbir fikrim yok. Hakan Aysev’in Avusturya’dan operacı dostları geldi. Benim ciddi bir şan tekniği kullandığım konusunda iddiaya girdiler.

*Bir de seni Ahmet Kaya’ya çok benzetiyorlar. Tanışıyormuşsunuz da galiba?
- Ahmet benim arkadaşımdı. Ama müzikal çizgimiz hiç benzemez. Onun şarkılarını söylerim ama ele alış biçimimiz farklıdır.

ANNEMİ, BABAMI KAYBETTİM YİNE SAHNEYE ÇIKTIM
*Saatlerce sahnede kalıyorsun, sıkılmıyor musun o kadar şarkı söylemekten? Bir gecede kaç şarkı söylüyorsun?

- 60 ila 100 şarkı, türkü söyleniyor.

*Hasta olduğun zaman ne yapıyorsun?

- Yine çıkarım. O gerekçeyle program iptal ettiğim olmadı. Annemi kaybettim, babamı kaybettim, yine çıktım.

*Şov devam etmeli diyorsun.
- Tabii. Show business gibi bir iş daha yoktur. Çok büyük sorumluluktur ve her zaman devam etmelidir. Yani altından kalkabiliyorsam asla aksatmam. Ama ben hakikaten seyircimle gurur duyuyorum. Böylesi zor bulunur.

*Her hafta seni dinlemeye gelen var mı?

- Var. Altı yılı bitirdiler galiba. Cuma, cumartesi, masaları hep en önde, tam benim önümdeki masa. Aç bak, bütün sahne fotoğraflarında mutlaka varlar.

SAHNEDE KRALIM EVDE MUNİS
*Eşin Özlem’le aynı sahnede olmak nasıl bir şey? Zor mu?

- Hayır. Zorluğu varsa ona var. Benim kahrımı çekiyor.

*Sahnede arıza mısındır?
- Yok ama bende bir ağır abilik var galiba. Baktığım zaman millet bir tuhaf oluyor. Bir de bazen kendim de utanıyorum. Bağlamayı kaldırıyorum, arkama bakmadan, bağlama alınıyor, yerine konuluyor. Ama emin ol o küstahlıkla ilgili değil, sadece çarkın dönüşüyle ilgili.

*Sahnede kral sensin. Peki evde kral kim?
- Evde çok munisim ya, yumuşacık. Önüme getirirlerse yerim, vermezlerse yemem.

*Kıskançlık oluyor mu?
- Benim açımdan olmuyor.

*O seni kıskanıyor mu?
- 10 yıl önce benim kıskanılabilir, rahatsız olunabilir bir hayatım vardı ama bekardım. Son 10 yıldır ise çok keyifli, mutlu bir hayatım var. Meğer ben böyle bir hayata uygunmuşum.

*Dışarıya çıkar mısın?
- Çıkarım. Yalnız da çıkarım eğer soru oysa.

*Soru o...
- Çıkarım ama haber vermeden hiçbir şey yapmam. Hiç sorun çıkmaz. Telefonumun şifresini bile bilir, hiçbir şeyim gizli değildir. Benim hesap vermek zorunda olduğum tek kişi eşim.

Ben artist gibi yaşamadım hiç


CİDDİ DURDUĞUMA BAKMAYIN ÇOK KOMİK BİR HERİFİMDİR
*Patika sonrası ne olacak?

- Nasipse yaz için çok ciddi bir planım var. Kıbrıs’ta, Merit Grubu’nun bir otelinde Letafet adlı bir dükkan açılıyor. Her cumartesi oradayım. Patika’dan sonra yapmayı planladığım şeyler vardı onlara başlayacağım. Hayatı biraz ters yaşıyordum, gece çalışıp gündüz dinleniyordum. Nasipse kendimi toparlayacağım, daha verimli olacağım belli alanlar var. Şimdi gündemimde bir roman var. Onun dışında bir de farklı sahne programı.

*Stand-up gibi bir şey mi?
- Sen bakma şimdi benim ciddi ciddi durduğuma, aslında çok komik bir herifimdir. Çocuğum beni annesine “Babam beni uyutmuyor” diye şikayet ediyor. Gülmekten çatlatıyorum. Sürekli komik masallar üretiyorum. Ben masaların ciddi komiğiyimdir.

PARAYLA İLGİLİ HAYALLER İNSANI FAKİRLİĞE GÖTÜRÜR
*Para ile ilişkin nasıl?

- Perfect, şahane.

*Nedir o? Yani?
- Hiç ilişkim yok. Yemin ediyorum hiç ilişkim yok.

*Hayallerin ne peki? Parayla ilgili hayalin yok o zaman.
- Parayla ilgili hayal kurmak insanı parasızlığa götürür. Para düşünerek para gelmez.

*En mutlu eden şey ne seni?
- Kesinlikle ailem ve çevremdeki huzur. Ailemde, çevremde huzur ortamını bulayım benden keyiflisi olmaz.

*Hırs yok o zaman?
- Hırsım sadece işimle ilgilidir. Mesela binlerce şarkı türkülük repertuvarı olan bir adamın hâlâ yeni bir şeyler öğrenmeye çalışması hırssa, hırslıyım. Her hafta bir iki yeni şarkı, türkü repertuvara girer.

BAYRAM ÜTOPYASI

*Finali Soner Olgun klasiğini sorarak yapmak istiyorum, neden sahnede sürekli “İyi bayramlar” diyorsun?

- Onunla ilgili üç manifesto var. Benim en sonunda geldiğim ve dört satırda özetlediğim ise şu: “Sırtımızı dayadık çalıya/ Adımızı çıkardı deliye/ İyi bayramlar dedik her gününüz bayram olsun diye/ İyi bayramlar Türkiye”...

*Yani?
- Bayram çok önemli bir kavram ve sadece Türkiye’de var. Yani tatil değil bu, başka bir şey. Küsler barışıyor, büyükler sayılıyor, küçükler seviliyor, yoksul korunuyor. Bu kavrama sahip çıkılması lazım. Düşünsene bir gün herkes “iyi bayramlar” diyor birbirine “günaydın” yerine. Çok güzel bir ütopya bu...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!