Güncelleme Tarihi:
◊ “Koca Koca Yalanlar” reytinglerde hep üst sıralarda... Dizinin bu kadar popüler olacağını düşünüyor muydunuz?
- Aslında okuma provasına ilk adımımı attığım anda iyi hissettim. Oyuncuların çoğu geçmişinde kendini kanıtlamış tiyatro kökenlilerdi. Bir de üstüne sıcak tanışma ve daha baştan herkesin işi sahiplenmesi, bende işin tutacağına dair bir hissiyat yaratmıştı. Sonuç olarak güzel de oldu... İyi oyuncuların ve set ekibinin bir arada olmasının dışında iyi yürekli bir kadro toplandı, bu da en başta işin enerjisini yükseltti.
◊ Dizide canlandırdığınız Osman’ı bir de sizden dinleyelim...
- Osman candır. (Gülüyor) Kendi etik anlayışı var, bunun dışına çıkmıyor. Tam bir aşk ve romantizm adamı. Kadınları dünyayı güzelleştiren varlıklar olarak görüyor, onların aldatılmasını içine sindiremiyor. Gerektiğinde işi gücü bırakıp erkek dostlarına yol gösteriyor. Osman’ın tek kusuru çekingenliği ve incinmekten korktuğu için risk almaması.
◊ Osman’ın en çok neyini sevdiniz?
- Osman beni 19-21 yaş arasına götürdü... O dönemler daha saf, daha inançlı, daha âşık ve kırılgandık. O bu yaşında hâlâ mutluluğun masallarda değil, bu hayatta olduğuna inanıyor. Bazen saflığına gülüp geçiyorum... Ama şimdi herkes günü kurtarma, hız ve haz peşinde. Oysa eski hüzünlerin de tatlı ve sıcacık olduğunu unutuyoruz. Yıllardır Canan’dan vazgeçmemiş. Bir tek kişiye âşık olabileceğimize inanıyor. Sırf bu yüzden seviyorum Osman’ı.
◊ Siz hiç Osman gibi platonik aşk yaşadınız mı?
- Otobüs duraklarında kar yağarken ağladığımı hatırlıyorum terk edildiğim ilk gün, sonra odalara kapanıp eski şarkılar eşliğinde yalnız başına kedere gömüldüğüm zamanları... Böyle bir durumla başa çıkamazsın etkisi geçmeyen ağır bir ilaç gibidir o, kimsenin hiçbir sözü kurtarmaz sizi, taa ki o hüzün yakanızı kendi bırakıncaya kadar. Şimdilerde böyle aşklar zor gibi geliyor bana ama tüm zorluklarına rağmen aşk her zaman çok güzel.
◊ Vazgeçilmezleriniz var mı?
- Var tabii ki. Kardeşlerim, ailem ve Bucky (köpeğim). Yeni katıldı ailemize. Bir Japon akita. Son iki yıldır vazgeçilmezim o oldu. Birkaç kitap taşırım mutlaka yanımda ve tabii ki tiyatro. Bu ara zor bir işin içine girdik, Lars von trier’in “Dogville”ini çıkaracağız.
İÇİMDEKİ ÇOCUK SUSMUYOR
◊ Nasıl bir oyun “Dogville”?
- Amerikan kırsalının içinde yaşayan bir halkın ilk bakışta ne kadar sıcak, konuksever olduklarını ve tabii saflıklarını görürüz. Fakat mafyanın peşinde olduğu, şehirli, iyi eğitimli ve çok güzel bir kadın kasabaya geldiğinde insanların asıl yüzlerini görmüş oluruz. Bence insanın ambalajının altında ne var sorusunu çok doğru ve acımasızca araştırmış bir oyun.
◊ Yoğun tempoyla nasıl başa çıkıyorsunuz? Yapacağınız her şey planlı mıdır?
- Ben planlamam ama kafamın içindeki endişelenen çocuk zaten beni bir şekilde kaldırır. Ona bıraktım sekreterlik işlerini, deli susmuyor ki zaten. Yoğun tempo klişe olacak ama benim çok sevdiğim ve vazgeçilmezim olan oyunculukla ilgili olunca sıkılmıyorum bir şekilde eğleniyorum.
◊ Doğayla iç içe olmayı seviyorsunuz, vakit buldukça şehirden uzaklaşan biri misiniz?
- Evet, haftada bir gün mutlaka yalnız çıkarım. En yakın, en sessiz orman ya da sahil neresiyse köpeği de alır dolaşırım, düşünürüm, hatırlarım, tavsiyelerde bulunurum kendime ve en önemlisi susarım ve etrafı dinlerim.
◊ Sizce “yalan” olmadan yaşanır mı? Her yalan bir gün açığa çıkar mı?
- Her yalan açığa çıkmaz. Bazıları kasayı iyi kilitliyor. Oradaki doğruya asla ulaşamazsınız bence. Yalan olmadan da yaşanmaz bence, her şeyin olmasının bir sebebi var. Yalansız kalırsak dünya daha güzel bir yer olur mu emin değilim.
SON 24 SAATTE YAŞANANLAR