Güncelleme Tarihi:
◊ “Koca Koca Yalanlar”la başlayalım. Neler söylemek istersiniz?
- Ben bu işte öncelikle Müjgan’ın hikayesini çok sevdim ve bu hikayeyi Evrim olarak seyirciye anlatmaya gönüllü oldum. Tavsiyem, bu hikayeyi bir kadın ya da erkek cinsiyetçiliğiyle değil, insanı anlamak için izleyelim. Bu durumu yaşayan bir erkek de olabilirdi. Kadın erkek ne fark eder ki, üzülmenin, acı çekmenin, mağdur olmanın cinsiyeti olur mu hiç?
◊ İlk bölümü kaçıranlar için, dizinin hikayesinden bahseder misiniz?
- Aldatılan bir kadının hikayesini yine aynı kadının gözünden izleyeceğiz “Koca Koca Yalanlar”da. Çok tanıdık ve çok gerçek bir hikaye bu.
◊ Sizin canlandırdığınız Müjgan, hiç beklemediği anda ihanete uğrayan bir eş ve anne. Bugüne kadar canlandırdıklarınızdan çok farklı bir karakter sanki...
- Müjgan şu açıdan farklı: Bu zamana kadar kendi ayakları üstünde durmamış. Dışarısını çok bilmeyen, saf, tertemiz bir kadın. Bir kalesi var ve bu korunaklı kalesinde bir düzen kurup “mutlu mesut” yaşamış. Bir gün bir olay o kaleyi yıkana kadar. Müjgan’ın kalesinin yıkıldıktan sonraki hikayesini herkesle beraber bu yolculukta deneyimleyeceğim.
OYUNCU OLMASAYDIM YİNE OYUNCU OLURDUM
◊ Sizi ilk kez komedi ağırlıklı bir rolde izliyoruz. Güldürmenin ağlatmaktan zor olduğu söylenir, sizce de öyle mi?
- Ben bir oyuncunun her ikisini de yapması gerektiğini düşünüyorum. Aslında oyuncu olmak, insanı doğru okumak demek benim için. İnsanı doğru okuduğunuzda hiçbir duyguyu birbirinden ayıramazsınız. Karmaşıktır, iç içedir her şey. Doğadaki gibi.
◊ Lise yıllarında başarılı bir ritmik cimnastikçiyken nasıl oldu da tiyatroya geçiş yaptınız?
- Vallahi bilmiyorum, kader diyorum. Lisedeyken bir oyun izledim. Sahnede gördüğüm şey beni öyle büyüledi ki defalarca gidip izlemeye devam ettim. Sonra izlemenin yetmediğini fark ettim. “Bu işi denemek istiyorum” dedim ve İzmir’de bir tiyatro kursunda serüvenim başladı.
◊ Tiyatro olmasaydı ne yapıyor olurdunuz? Cimnastiğe devam mı?
- Cimnastik zaten emeklilik yaşı düşük bir spor. Kaldı ki benim mesleğim değil, yapmaktan keyif aldığım bir spordu sadece. İnanın hiçbir zaman başka bir şey yapmayı düşünmedim. Hâlâ da düşünmüyorum. Oyuncu olmasaydım yine oyuncu olurdum!
AŞK HERKESİN TAŞIYABİLECEĞİ BİR DUYGU DEĞİL
◊ Aşk sizce nasıl bir güç? Siz aşkı nasıl anlatırsınız?
- Aşk evrensel bir güç. İnsanın içindeki en büyük güç. O herkesin taşıyabileceği, herkesin hakkını verebileceği bir duygu değildir. Zaten hakkını verebilseydik bu kadar çok aldatılma hikayesi olmazdı. Çünkü biz bedensel beğenilerimizi aşk zannediyoruz. Onu aşk olarak tanımlıyoruz. Halbuki aşkta beden yoktur. “Ben” yoktur. “Sen” de yoktur. Aşk yanmak ister, yandığın kadar aşk yaşarsın. O yüzden herkesin harcı değildir. Yanmayı göze alamayan, “Sen bana böyle yaptın, ben de ondan gittim, aldattım” der. İyi yaptın. Git bir daha aldat!