Güncelleme Tarihi:
◊ Genç yaşta dünyanın en ünlü DJ’leriyle işbirliklerine imza attın. Duyduğuma göre yeni projeler de yoldaymış. Nedir son durum?
- Aslında bunu cevaplamak için biraz başa dönmem gerek.
◊ Dönelim...
- Lise yıllarımda İsviçre’de yatılı okulda okuyordum. Dolayısıyla izole bir hayatım, çok fazla boş vaktim vardı. Bir gün bir bilgisayar programı indirdim. O program sayesinde kolayca seslerle oynamaya başladım.
◊ Kaç yaşındaydın?
- Yanılmıyorsam 14... Bu arada bir altyapım vardı tabii müzikle ilgili. Piyano dersleri almıştım, nota biliyordum. Zamanla “Ben gerçekten müzik yapabilir miyim?” diye düşünmeye, benzer programları iyice kurcalamaya başladım. Böyle böyle parçalar çıktı.
◊ Kimleri dinliyordun o dönem?
- Tiesto’yu ve Armin van Buuren’i çok beğeniyordum. Devamında ikisiyle de yolum kesişti.
◊ Nasıl gelişti o süreç?
- “Tamam, bu artık oldu, çok daha dinlenebilir” diye düşündüğüm bir proje yaptım. Sonra Armin van Buuren’in internette bulduğum adresine bir mail gönderdim. Hem parçayı yüklemiştim hem de “Merhaba, ben 15 yaşındayım, Türkiye’de doğdum, şu an İsviçre’de yaşıyorum” falan diye kendimi tanıtmıştım.
◊ İlk denemede olumlu cevap almış olamazsın herhalde.
- Yooo... Çok geçmeden cevap geldi. Telefon numaramı istediler. Ondan sonra bir plak şirketinden aradılar. Konuşurken de dediler ki “Bir saniye Armin’e veriyoruz telefonu”. Armin’den de şöyle bir teklif: “Hollanda’ya yerleşebilir misin?”
◊ Balıklama atladın mı teklifine?
- Okulum devam ediyordu, “Yerleşemem, mümkün değil” dedim.
TIESTO BENİMLE İRTİBATA GEÇTİ
◊ Onca mail geliyordur kendisine, sen nasıl dikkatini çekmişsin ki?
- İnan şu ana kadar hiç sormadım. Hollanda’ya gidemedim ama sağ olsun o zamandan beri bana hep destek verdi.
◊ Hollanda’ya gidemediğin halde iletişiminiz nasıl devam etti?
- “Yaşın İsviçre hukukuna göre legal olsun, yani 16 yaşına bas, ondan sonra o parçanın sözleşmesini imzalarız” dedi. O parça sonra başkaları tarafından da çalınmaya başladı.
◊ Kim mesela?
- Tiesto ve Paul van Dyk gibi bir sürü isim. Sonra Tiesto da benimle irtibata geçti. “Benim plak şirketim için bir parça yapar mısın?” diye sordu. Armin’den izinler alındıktan sonra Tiesto’nun plak şirketi için parçalar yaptım. Tiesto’nun turnesinin açılışlarını da yapmaya başladım.
◊ O yaşta kendi başına bu adımları nasıl atabildin, o bağlantıları nasıl kurabildin?
- Biraz fazla özgüven sayesinde aslında... Yani çocuk aklı. Bugün o kadar özgüvenli değilim mesela. Bir parçayı piyasaya çıkarmadan önce çok emin olmam gerekiyor.
◊ Eskiden nasıldı?
- O dönem kaybedecek bir şeyim olmadığı için “Aman ne olacak ki” deyip gönderiyordum. Cevap beklentim bile yoktu.
◊ O zamandan bu zamana neler değişti, yolun hangi noktasındasın?
- Tarzımda büyük bir değişiklik oldu. Geçmişte çok sert elektronik müzik yapıyordum, çünkü benim dinlediğim, müziğiyle büyüdüğüm kişiler de o müziği yapıyordu. Tiesto gibi. Birkaç yıl bu sound’la dünyanın birçok noktasını turladıktan sonra “Acaba ben annemin ve kardeşimin de seveceği, berbere ya da markete gittiğimde de duyabileceğim bir şeyler yapabilir miyim?” diye düşünmeye başladım. Sonra bir yıl kadar kendimi stüdyoya kapattım. Uzun çalışmalar sonucu elektronik müziği popla harmanladım. İlk single’ım “Your Call” öyle çıktı.
◊ Elektronik müzik rafa mı kalktı?
- Tabii ki hayır, hiçbir zaman elektronik müzik yapmayı bırakmadım. Sadece yoğunlaştığım alan daha pop oldu.
NEDEN MADONNA’YLA DA BİR PROJE YAPMAYAYIM
◊ Nerelerde ne kadar tanınıyorsun?
- Bunu kestirmek gerçekten zor. Sosyal medyadan verileri görebiliyoruz sadece. Gerçi elektronik müzik geçmişimden ötürü müziğim bütün dünyaya yayıldı diyebilirim. Tabii bazı ülkelerde daha fazla ilgi görüyor; Rusya gibi, Mısır gibi, Hollanda gibi. Güney Amerika’dan da çok dinleyicim var.
◊ Bundan sonrası için nasıl bir hedef belirledin kendine?
- Hedefim, artık bir sonraki adımı atmak, bu işi bütün dünyaya nasıl yayabiliriz ona bakmak... Yeni heyecanlar arıyorum. Mesela Armin’le, Tiesto’yla birtakım projeler yapıyorum da Madonna ile neden yapmayayım? Neden bir rock band’e parça yapmayayım? Niye aynı kutunun, aynı dünyanın içinde kalayım?
◊ Var mı bununla ilgili çalışmalar, girişimler?
- Büyük bir vokalle görüşmelerimiz sürüyor ama şu an için adını söyleyemem.
◊ Müzik yayınlarından çok magazin basınında ilginç haberlerle yer alıyorsun. Neden çıkıyor bu tür haberler? Sabancı soyadının mı, yoksa hızlı gelen şöhretin mi etkisi bu?
- Yeni taşındım sayılır Türkiye’ye. 2 yıl kadar oldu. Her alanda, özellikle eğlence sektöründe medya her zaman yeni bir isim, yeni bir heyecan arar. Dolayısıyla Sabancı ailesine mensup, daha önce pek bilinmeyen, üstelik müzik yapan genç biri ilginç geldi. Ama ben sadece işimi yapıyorum. Çok gezip tozan, çok geniş sosyal ağı olan, her gece farklı mekanda görünen biri değilim. Sabah 6’da kalkarım, 7’de evden çıkıp ofisime giderim. Saat 6.30-7 gibi de eve döner ve uyuyana kadar müzik yaparım. Ertesi gün de bu rutini aynen tekrarlarım. Sabancı ailesi mensubu olarak Sabancı’da çalışmak gibi bir sorumluluğum varken, hareketli bir sosyal hayatımın olması imkansız.
◊ Müzik mi yoksa iş dünyası mı ağır basıyor?
- Müziği meslek haline getirirsem büyüsü bozulur.
PAZARLIK YAPMAKTAN UTANMAM
◊ Seninle ilgili bir haber okudum, şaşırdım. Mısırcıyla pazarlık ettiğin doğru mu?
- Tabii ki doğru değil. Ama şunu da söyleyeyim, ben pazarlığı çok severim. Bir kurşun kalem alırken bile pazarlık edebilirim.
◊ Şaka yapıyor olmalısın. Buna neden ihtiyaç duyasın ki!
- O pazarlık sürecini, iki tarafın o akıl oyununu ve birbirini ikna savaşını çok seviyorum. Beni çok heyecanlandırıyor. Hiç indirim ihtimali olmayan bir üründe bile durum değişmez. Mesela bir cep telefonu alacağım, 20 dakika o savaşı veriyorum. Biliyorum fiyatı indirmeyeceklerini ama olsun. Dedim ya, seviyorum o çabayı.
◊ Şahsen pazarlık yapmaya utanıyorum ben...
- Ben utanmam, markete girip erzak aldığımda da aynı şeyi yaparım. Dedim ya, o aktiviteyi seviyorum, bağımlısıyım hatta.
◊ E mısırcı hikayesi de doğru o zaman.
- Değil işte. O an ne hikmetse ben o mısırcıyla hiç pazarlık etmedim.
101 KİLO VERDİM ŞİMDİ ALIŞVERİŞE AÇIM
◊ Peki en çok neye para harcıyorsun?
- İşime çok para harcarım ama kişisel olarak soruyorsan kıyafete... Her zaman modaya ilgim vardı. Fakat 1.5 sene öncesine kadar istediğim hiçbir şeyi giyemiyordum. Zayıf olup da sonradan kilo alanlardan değilim, her zaman şişmandım. Dolayısıyla o noktada bir açlığım, bir görmemişlik hali var. Bir maymunu kafese koyarsınız da çıktığında delirir ya, öyle bir şey. O yüzden ciddi bir kıyafet masrafım olduğunu inkar etmiyorum. Seviyorum da alışverişi ama biliyorum ki geçecek. Şu an için 1 numaralı gider kalemim o. Çünkü her şeyi sıfırdan almam gerekiyor.
◊ Kaç kilo vermiştin?
- Totalde 101. Yani eldekileri değer-
lendirmem imkansız,
“Şu ceketi terziye vereyim de biraz da-
raltsın” diyecek durumda
değilim.
ÇAPKINLIK BAŞLI BAŞINA MESLEK
◊ İlişkiler konusunu açacağım izninle... Genç, yakışıklı, başarılı bir isimsin. Üstüne üstlük popüler. Çapkın mısın?
- Kesinlikle değilim. Çünkü çapkınlığın başlı başına bir meslek olduğunu düşünüyorum. Çok fazla zaman harcanması gereken bir şey. Etrafımda çok var, biliyorum; gecede üç-dört mekan değiştiriyorlar, sürekli elde telefon, ona yazıyor, buna yazıyor. Gerçekten ayrı bir iş kolu o.
◊ Senin ilişkilerin uzun sürüyor o zaman...
- Aslında öyle de değil. 26 yaşındayım, bugüne kadar tek bir kız arkadaşım olmadı. Bir kere denendi, o da 4 hafta sürdü. Belki de bana çok uygun bir şey değil ciddi ilişki ve uzun ilişki denen durum, bilmiyorum ki. Arkadaşlarımın çoğu evli, benim bir düzgün ilişkim yok. Olması için de hiçbir zaman çaba göstermedim.
◊ Kader kısmet işidir, öyle denir ya.
- Bakalım göreceğiz.
SİMGE SAĞIN’I RADYODA KEŞFETTİM
◊ Türkiye’den beğenerek dinlediğin kimler var?
- Fazıl Say beyefendiyi çok büyük bir hayranlıkla dinliyorum, ufkumu genişletiyor gerçekten. Daha popüler işler yapanlar dersen, tabii ki ben de herkes gibi Tarkan severim. Kendisiyle birtakım çalışmalar yapma imkanı da buldum. Onun dışında yeni jenerasyon çok güçlü geliyor bence. Bir kişi var, onu arabada keşfettim.
◊ Anlamadım...
- Bazen araba kullanırken radyoyu açarım, sonuçta Türk müziği yapmıyorum ama burada yaşıyorum ve neler olduğunu bilmem gerek. İtiraf edeyim, çok memnun kalmıyorum dinlediğim şeylerden. Fakat bir parça girdi radyoya, dedim “Bir dakika. Bu çok iyi, çok üst düzey bir iş”... Hemen Shazam’ladım, Simge Sağın’mış. Sonra birkaç kez sosyal medya üzerinden konuştuk. Gerçekten çok beğeniyorum. Dinlemeye değer bir albümü var. Sound’u, aranjeleri çok iyi.
◊ Bu sound’lar dünyaya açılır mı dersin?
- Yok, dünyaya açılamaz. Büyük konuştum ama çok zor.
◊ İyi de neden? Madem çok iyi sound’lar, engel ne?
- Bana da “Türk sanatçılarla neden çalışmıyorsun?” diyorlar, söyleyeyim. Çünkü aksansız okuyamıyoruz biz. Bir de bizde ağdalı okuma diye bir şey var. Yabancı dinleyicinin kesinlikle tahammül edemediği bir şey. İnsanlar bunu duymak istemiyor, kesin konuşuyorum. Kan çekiyor, biz seviyoruz o oryantali ya, sanıyoruz ki yabancılar dinlediği zaman farklı ve otantik buluyor. Hayır sevmiyorlar. Radyoda çalsa kanalı değiştirirler, o derece.
◊ Senin “Your Call” single’ının yurtdışı macerası ne durumda?
- Yaklaşık
2 ay önce çıktı ve enteresan şekilde Rusya’da patladı. Sonra Belarus’tan, Ukrayna’dan aynı ilgi geldi. Devamında İrlanda’da listelere girdik. Onu Sırbistan, Çek Cumhuriyeti izledi. Şu anda sanıyorum 19 ülkede listelerdeyiz. Virüs gibi yayılıyor tabiri caizse. Romanya’da da bugün girmiş listelere.
DEVLET BÜYÜKLERİMİZDEN RİCA EDİYORUM: BU VAHŞETİ DURDURUN
◊ Son dönemde artan hayvanlara şiddet konusuyla ilgili neler söylemek istersin?
- Ben hiçbir zaman hayvan sahibi olmadım, hayvan beslemedim. Çok dürüstçe söyleyeyim, herkes kadar hayvanseverim. Ama son dönemde takip ettiğim kadarıyla olay hayvanlara zulmü geçti, vahşet boyutuna geldi. Bu vahşetin izah edilebilir bir yanı yok. Açıkça söylemeye bile dilim varmıyor, son gördüğüm olay beni çileden çıkardı. Devlet büyüklerimizin artık bir aksiyon alması ve caydırıcı cezaların gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Herkes bunu istiyor. Eminim ki kulak tıkamayacaklardır. Bu vahşetin acilen durdurulması lazım. Sade bir vatandaş olarak devlet büyüklerimizden bunu rica ediyorum.
Karnesi kötü gelen çocukla nasıl konuşulmalı?