◊ Öncelikle karantina günlerinden bahsedelim. Sizin için nasıl bir süreçti?
- Pandemi süreci hayatımıza Çin’deki vakalarla girdi ama ülkemize ilk girişi ve bizim tedbirleri almaya başlayışımız 11 Mart’a denk geliyor. İlk vakayla birlikte daha önce hiç tecrübe etmediğimiz, şaşırtıcı bir gerçekle karşı karşıya kaldık. Yani küresel ölçekte bir salgınla...
◊ Birçok ülkeden hafif atlattık ilk dalgayı...
- Bunda daha ilk vaka görülür görülmez okulların kapatılması, bazı yaş gruplarına kısıtlamalar getirilmesi gibi tedbirlerin alınmasının rolü büyük tabii. Çok hızlı adapte olduk. Birkaç gün içinde “Evde kal” çağrısını paylaştık, bu mesajı yaymak için bütün iletişim kanallarını devreye soktuk. Dijital ortamı çok iyi kullandık.
◊ Siyasiler için pandemi bile olsa mola söz konusu olamıyor... Hatta aksine sorumluluklar daha da arttı denebilir mi?
- Siyaset sahada bulunmanızı, sürekli halkla iç içe olmanızı gerektiren bir alan. Biz de siyaseti AK Parti olarak böyle yapıyoruz. Hem kendi içimizdeki iletişimin hem de vatandaşla kurduğumuz iletişimin güçlü kalması çok önemli. Bu noktada birebir görüşmeleri canlı bağlantılarla o kadar sık yaptık ki... Evde kaldığımız süreçte gözümüzü ekrandan ayıramadık. Bu arada dijital çağ, yüz yüze gelmeden de birçok sorunu çözebileceğimizi bize gösterdi. Bu sürece zaten gelecektik ama pandemi nedeniyle tarihin akışı biraz hızlandı.
◊ Tedbirler alınırken, Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri dışında yol haritanızı belirleyen neydi?
- Alınacak tedbirler konusunda ilgili bakanlıklarımız, sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğindeki kurullar çeşitli çalışmalar yürütüyor. Onun dışında bir de sahadan gelen bilgi var. Yani bizim en uzak ilçelerimizde, köylerimizde yaşayan bir vatandaşımız “şöyle bir sorun var” diye derdini ilettiğinde bunu çok önemsiyoruz ve bir an önce sorunu çözüme kavuşturmak istiyoruz. Yani alınan tedbirlerin çoğunu vatandaşlardan gelen bilgiler belirledi.
◊ Önlemler alınırken, kısıtlamalar yapılırken en çok neye dikkat edildi?
- Vatandaşın sağlığını korumak adına hayatı belli oranda kısıtlarken, bir yandan da onları hiçbir şekilde mağdur etmemek üzerine kurulu bir sistem. Bu sistemin yürümesi için hem Vefa Sosyal Destek grupları, hem belediyelerimiz hem de teşkilatlarımız çok çalıştı. Fiziksel olarak ulaşamasalar da vatandaşla mutlaka iletişim kurarak, arayıp sorarak, ihtiyaçlarını tespit etti.
◊ Vefa grupları çok hızlı organize oldular...
- Kesinlikle. Merkezi yönetim, sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu süreci inanılmaz hızlı, dinamik ve kararlı bir şekilde yürüttü. İllerde kurulan pandemi kurulları da özel önlemler aldılar. Çok müthiş bir seferberlik hali diyebiliriz.
◊ Gerçekten duygusal bir süreçti Türkiye için.
- Birbirini seven insanlar, birbirini korumak için ayrı kalmak zorundaydı. Çok enteresan bir denklem bu. Ne kadar uzak kalırsak birbirimizi o kadar koruruz gerçeği. Birbirimizden o kadar uzakken aynı zamanda müthiş bir birliktelik ruhu yakalandı. Mesela “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyası da bir başka seferberlik halini oluşturdu. Millet olma bilinci böyle bir şey...
BÜYÜK DEVLET OLMAK, BÜYÜK BİR ÖNGÖRÜYE SAHİP OLMAKLA İLGİLİ
◊ Ama zaman zaman bazı eleştiriler de yapıldı yürütülen çalışmalarla ilgili...- Evet, mesela “Bu kadar büyük hastanelere ne gerek var?” dediler, “Şehir hastaneleri gereksiz büyük” iddiasında bulundular. Oysa gördük ki büyük devlet olmak, büyük bir öngörüye sahip olmakla da ilgili. Yarın için de bütün riskleri öngörebilen bir iradeyi temsil ediyor sayın Cumhurbaşkanımız, onun öngörüsü ve bakış açısı... 18 yılda attığımız bütün adımların, ani bir kriz anında bizim o krizi aşmamızı kolaylaştırıcı etkenlere dönüştüğünü gördük.
◊ Türkiye hastane ve yoğun bakım kapasitesiyle, ekipman yeterliliğiyle de diğer pek çok ülkenin önündeydi...- Evet. Bir de bu seferberlik halini sadece ülkemizle sınırlı tutmadık. Yurtdışından talep gelince de yardıma koştuk. Kimi zaman “Biz Türkiye’ye dönmek istiyoruz” diyen 10 öğrencimiz için uçak kaldırıldı, kimi zaman bir hasta vatandaşımızı almak için ambulans uçak havalandı.
BAZI ÜLKELER KONTAK KAPATIRKEN BİZ YAVAŞÇA FRENE DOKUNDUK
◊ Dijital çağın süreci hızlandırıp hemen aksiyona geçmeyi mümkün kıldığını söylediniz. Ama yine de öngörülmeyen bu salgın yüzünden dünya ciddi bir ekonomik krize sürüklendi.- Dünya biraz yavaşladı. Üretim kapasitesinin azalmış olması tabii ki ekonomik açıdan çok ciddi bir sorun teşkil ediyor. Ama Türkiye olarak biz kontağı kapatmadık. Bazı ülkeler bunu yaptı, bütün sistemi durdurdu. Biz frene yavaşça basa basa o zorlu yokuştan indik. Şimdi de inşallah daha güvenli, çok daha düzgün bir yola geçmek üzereyiz. Tabii tedbirleri tümüyle elden bırakmadan... Diğer taraftan bakıldığında güzel şeyler de oldu, doğal varlıkların kendini toparladığını, tabiatın kendine geldiğini gördük.
◊ Hazır doğa demiş, üstelik de Dünya Çevre Günü’nde bir araya gelmişken, sizin çalışmalarınızdan konuşalım biraz da... Aslında mimarsınız değil mi?- Güzel sanatlar tasarım ve mimarlık fakültesi mezunuyum. Mezun olduktan sonra bir süre kendi işimi yaptım. Bugün için siyasette temsil ettiğim makam ise Çevre, Şehir ve Kültürden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı... Yani yine aldığım eğitimi ya da birikimlerimi yansıtabileceğim bir alan. Bir de şu var, Türkiye’de bir tek AK Parti çatısı altında çevre, şehir ve kültürü birlikte değerlendiren bir başkanlık var. Biz 14 başkan yardımcısıyız, sayın Genel Başkanımızın yardımcılarıyız.
◊ Çevre, şehir ve kültür; üçünü birbirinden bağımsız ele almak pek de doğru olmasa gerek...- Elbette. Şehir deyip onu çevreden bağımsız ele aldığınızda salt bir inşai faaliyetten bahsedebilirsiniz. Ama bugün yani Dünya Çevre Günü’nde açılışını gerçekleştirdiğimiz Millet Bahçelerini işin içine kattığınızda, şehrin ve çevrenin nasıl iç içe geçtiğini görüyoruz.
◊ Hedefiniz nedir?- Yaşanabilir şehirler... Siz çöpün ortalarda olduğu, kanalizasyonun yolun ortasından aktığı, kaldırımın olmadığı bir şehirde şehir siluetinden, kent estetiğinden bahsedebilir misiniz? Önce yaşanabilirlik kriterini koymak lazım. Nitekim belli bir aşamadan sonra şehirlerimizde yaşanabilirlik hedefleri büyük oranda tamamlandı.
◊ Şimdi eksik olan ne peki?- Bugün yeni ihtiyaçlar var. Artık çevre duyarlılığı daha artmış durumda. Sağlıklı yaşam alanları, çocuklar için daha sağlıklı ortamlar talep eden, şehir siluetini ve kent estetiğini önemseyen, eser bırakma gayesinde olan bir bakış açısını temsil ediyoruz.
◊ Genel ihtiyaçlar karşılandı, sıra işin estetik ve konfor kısmında mı yani?- Sadece estetik değil mesele. Mesela Millet Bahçeleri ve Sıfır Atık projesini ele alalım. Bunlar belki de Cumhuriyet tarihimiz boyunca yapılmış en büyük çevre projeleri.
◊ Çok iddialı bir söylem.- Şehrin en merkezi alanını gözünüzün önüne getirin. Oraya yapılabilecek bir sürü proje olabilir. Konut projeleri, alışveriş merkezleri...
◊ Tam olarak nerelerden bahsediyorsunuz?- Büyük oranda atıl kalmış, yıkılmış stat alanlarının yerlerinden... Oralar yeşil alan olarak vatandaşa armağan ediliyor.
◊ Millet Bahçeleri ile ilgili bir hedef var mı?- 2023 için 81 ilimizde toplam 81 milyon metrekare açık ve yeşil alana ulaşmak hedefindeyiz. Bu hedefin konmuş olması çok değerli. Çünkü sadece ağaç ya da birtakım bitkisel düzenlemelerden değil, bir yaşam tarzı oluşturmaktan bahsediyoruz. 13 tanesi zaten açılmıştı, bugün onlara 10 tane daha eklendi.
◊ Toplamda kaçı bulacak peki?- 2023 yılına kadar ülkemize 204 Millet Bahçesi kazandırmayı hedefliyoruz.
◊ Sıfır Atık projesi de çevre anlamında çok önemli bir proje...- Bugüne kadar Türkiye’de kazanılmamış bir bakış açısının toplumun tamamına sirayet etmesi açısından müthiş bir proje. Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi sahiplendi bu projeyi de. Onun projesi... Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız tarafından da tüm yurda yayılıyor.
SAMSUN’U MECLİS’TE TEMSİL ETMEK EN BÜYÜK GURUR
◊ Samsun Milletvekili olarak meclistesiniz. Siyasete çok genç yaşta atılmışsınız...- Evet, neredeyse 16-17 sene oldu AK Parti Gençlik Kolları’nda siyasete başlayalı. Orada 1.5 yıl kadar görev yaptıktan sonra Ana Kademe Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim. O zaman 23-24 yaşlarındaydım. Siyasetin farklı alanlarında, kademelerinde bulundum.
◊ Her kademeyi görmek, deneyimlemek ne derece önemli?- Çok önemli. Samsun’u, kendi şehrimi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil etmek ise kendi adıma en büyük gurur.
YASSIADA BİZİM İÇİN HEP “YASLI ADA”YDI
◊ Sizin Yassıada’nın Demokrasi ve Özgürlükler Adası’na dönüştürülmesinde de önemli katkılarınız var. Projenin mimarisi size ait diye biliyorum.- Süreci başından beri takip ediyorum. Ama projenin asıl mimarı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.
◊ Kendisi açılışta sizden övgüyle söz etti.- Benim için unutulmaz bir gündü. Yassıada büyük acıların yaşandığı bir ada. Biz 1960 darbesiyle, sözde mahkemelerde yargılanan ve idam kararı verilen merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ı Yassıada’yla özdeşleştiriyoruz ama ondan çok öncesi var. Ta Bizans döneminden beri ada hep sürgün yeri olmuş. O yüzden adı Yassıada olsa da biz ona hep “Yaslı ada” diyorduk. Yası var o adanın.
◊ Bu dönüşümün temeli ne zaman atıldı?- Cumhurbaşkanımızın İstanbul Büyükşehir Başkanlığı döneminden beri hayaliymiş aslında. Bugün Yassıada’nın Demokrasi ve Özgürlükler Adası’na dönüşmesi de Türkiye’nin karanlıktan aydınlığa geçirmiş olduğu bütün dönemleri gelecek nesillere aktarma gayesiyle oluşturulmuş büyük bir proje. Aslında tamamıyla bir açık hava müzesi olarak düşünebiliriz adayı.