Güncelleme Tarihi:
Başlık ‘Spermen’e soruşturma’ diyor.
Haber: “Spermlerini sildiği ve 35 yıldır sakladığı peçeteyi sergileyen ressam Bedri Baykam’a ‘teşhircilik’ suçundan soruşturma açıldı. Madde, 6 ile 12 ay arası hapis öngörüyor.” (Hürriyet, 13 eylül)
Erdoğan Aktaş böyle bir dava açılmasındaki saçmalığı vurguladıktan sonra Baykam’ı eleştiriyordu: “Bu nasıl bir egodur böyle? Biraz ‘yellensem sanat olur’ mantığının yansıması değil mi?” (Posta, 13 eylül)
Hakkı Devrim ise, Baykam’ın işlediği ve suç teşkil edip etmediği mahkemede anlaşılacak olan fiili tarifte sıkıntı yaşıyor, önce “Bu kişi bir tarihte «bazı gûna ifrazat» ını sergilemek ihtiyacı duymuş, bu marazî davranışıyla da gazetelerde haber konusu olmuştu” diyor, sonra izah etme ihtiyacı duyuyordu: “Yanlış anlaşılmasın diye belirteyim; mendil deyince akla öncelikle burun gelir. Söz konusu ifrazatın çıkış kanalı burun değil...” (Radikal, 13 eylül)
Not: Hapse girerse, Baykam’ın boş vakitlerini neyle geçireceğini söylemeye gerek yok herhalde! J
*
Yarım kalmış haber
Pınar Altuğ ile aynı okuldan mezunmuşuz, Saint-Benoît mezunu imiş o da. Aramızda tabii ki... 16 senecik fark var.
Sabah gazetesi, 1993 yıllığını ve arkadaşlarının, öğretmenlerinin geleceğin mankeni ve ‘skandal kadını’ Pınar Altuğ hakkındaki görüşlerini ele geçirmiş. Kimi ‘bu kız manken olur’ diyor, kimi ‘seni çekemeyenlerin de hedefi olmaya mahkûmsun’ diye fala bakıyor, ama asıl ilginci öğretmeni Güfer Hanım’ın yazdıkları:
“Güzelliğinin yanında karakterin de övgüye değer. Öğretmenin olduğum için belki de sende var olan ve çok insanda bulunmayan ‘dürüst’ yanını yitirmemeni istiyorum.” (Sabah, 11 eylül)
Ben gazeteci olsam, askerdeki kocasını aldattığı erkeği aldattığı erkeği aldattığı erkeği aldatan Pınar hakkında, bugün hocası ne düşünüyordur, arkadaşları ne düşünüyordur, araştırır haberi tamamlardım…
*
Livaneli’nin 35.sanat yılı!
Zülfü Livaneli 35 senedir beste yapıyor, türkü söylüyormuş. Kutlama gecesinde ‘Bu 35 yıl kolay geçmedi; benim için de, sizin için de...” demiş.
Livaneli’yi bilmem ama bu 35 sanat yılının bizim için zor geçtiği doğru!
*
Rus metresler Moskova'da pahalı İstanbul'da ucuz
, diyordu Özay Şendir.Rakam da veriyor: “Moskova'da bir metres tutmanın maliyeti yılda 1 milyon doları geçiyormuş. İşte kalem kalem masraflar: Apartman Dairesi: 450 bin dolar Otomobil (3 yılda bir): 70 bin dolar Yıllık cep harçlığı: 120 bin dolar Hediyeler ve eğlence: 130 bin dolar Yılda 2 kez birlikte tatil: 260 bin dolar Toplam: 1 milyon 30 bin dolar... Görünen o ki; bizim çapkınlar, Rus çapkınlardan daha akıllı. İthal ettikleri metresleri Etiler civarında 3-5 bin dolara kirada oturtuyorlar. Tatil ve hediye için de taş çatlasa 20 bin dolar harcıyorlar. Bakarsınız yakında Rus kadınlar gibi ucuza metres tutmak isteyen Rus çapkınlar da İstanbul'u merkez haline getirirler!” (Sabah’la Günaydın, 11 eylül)
Kalitesi farkı olmasın sakın?
J*
Aynı Özay Şendir, ‘Hülya Avşar, Ahmet Hakan’a ayıp etti...’ başlıklı yazısında ise şöyle bir cümle kullanıyordu:
“... Ahmet Hakan, Hülya Avşar'dan umduğunu bulamamış olacak ki, bugün bulunduğumuz noktaya geldik.” (Sabah’la Günaydın, 11 eylül)
Pardon?
*
Kepçe kulağını japonla yapıştırdı diye iş piyasası açılan (Türkiye bu kadar salak bir memlekettir) manken Doğa Bekleriz, memelerini kendi şişirmeye kalkmamış demek ki, estetik ameliyatla büyütmüş.
Haber “Doğa Bekleriz göğsüne silikon taktırdıktan sonra erkeklerin aşırı ilgisine maruz kaldı. Bundan rahatsız olan Doğa, bir beden küçültecek” diyordu. (Takvim-Papatya, 11 eylül)
Halbuki Doğa, yandaki resme bakarsanız, yeni memelerinden pek memnun görünüyor!
J
*
“Türkiye’de iki top model var, biri ben diğeri Tuğçe Kazaz, çünkü ikimiz de bugüne kadar kebapçı açılışına katılmadık...” Güzide Duran
Hürriyet-Kelebek, 11 eylül
*
Adem hariç aldatmayan erkek yokmuş
Sevdiği adam tarafından aldatıldığını düşünen ve bu yüzden ‘artık kimseye güvenmeyeceğim’ diyen bir okur mektubuna cevap veren Pakize Suda “Sevgilinin yaptığı şeyi yapmayan bir tek Adem’i biliyorum ben. O da pek sadık olduğundan değil, etrafta Havva’dan başkası olmadığındandı herhalde...” diyordu. (Hürriyet, 14 eylül)
Pakize arkadaşım en azından bana haksızlık etmiş!
*
Memleketin en önemli sorunu
SEREN GERÇEKTEN HAMİLE MİYDİ?..
Seren Serengil’in 9 aylık hamileliğinin sonunda bebeğini kaybettiğini söylemesi üzerine baktım herkes birşeyler söylüyor...
“Zaten hamile değildi” diyenden, “9 ay yalan mı söyledi, olur mu öyle şey?” diyene kadar ne ararsan var...
Dün baktım Internette Medyafaresi isimli site ortalıkta dolaşan söylentilerden derlediği birkaç soruyu arka arkaya sıralamış... Şöyle soruyor Medyafaresi:
“Seren Serengil gerçekten hamile miydi? Bebeği 9 aylık olmuşsa, bu gebeleği takip eden doktor mudur?..
Bu nasıl bir doktordur ki, 9 aylık hamile bir kadına Rodos’a tatile gitme iznin vermiştir?..
Eğer bu doğruysa bu doktorun mesleki kariyeri etkilenmeyecek mi?..
Gerçekten böyle bir doktor varsa, Seren’e hamilelik esnasında karides, istakoz gibi bazı deniz mahsülü yiyeceklerden uzak durrmasını söylemedi mi?..
Bebeğini doğuma birkaç gün kala kaybettiğini söyleyen Seren nasıl oluyor da acısını hemen kalbine gömüp, makyajlı olarak kamera karşısına çıkabiliyor?
Çocuğu düşürünce kameraların hemen karşısına çıkan Seren, hamileliği esnasında niye hep kameralardan uzak durdu?..”
Milletin torba olmayan ağzından Medyafaresi’nin derlediği sorular bunlar... (Vatan, 14 eylül)
Kızcağızın temmuz ayında, demek ki 7-7.5 aylıkken çekilmiş, göbeğini çıkardığı bir fotoğraf gördüm ben Hürriyet’te ama, bilemem, hamile miydi, reklam olmak için mi yaptı...
Bildiğim, ve tekrar söylediğim, bu kızcağızın matematik bilmediğidir.
16 temmuz tarihli medya alıntılarında şöyle yazmışım:
“Hamile değil, yalan söylüyor” dedikodularına çok kızmış Seren Serengil. “3 ay sonra oğlum Musa'yı görünce bakalım ne diyecekler!” demiş. Yani bu hesaba göre 6 aylık hamileymiş. Posta'nın Yaz Neşesi sayfası (4 temmuz) bu hesabı iyi anlamamış, diyor ki “Seren Serengil 6 Nisan'da Musa Aytun ile evlenmiş ve ‘5 aylık hamileyim' demişti...” Demek istiyor ki nisan başında 5 aylık hamileyse, üç ay sonra nasıl 6 aylık hamile olabilir! Seren kızımız ‘kolej mezunu' olduğu için metamatiği çok güçlüdür, hesap hatası olamaz. Olsa olsa, herkesten farklı bir yapıya sahip olduğu için (pek bir asildir biliyorsunuz) belki de hamilelik süresi 9 ay değildir, ne biliyorsunuz! (Hürriyet-internet, 16 Temmuz 2006) Hesap bilmezlik bununla da kalmadı: Temmuz ortasında “3 ay sonra...” dediğine göre 15 ekimde filan doğurması gerekiyordu. Halbuki eylül başlarında düşen çocuk 9 aylıktı dedi. Hesap karışık yani…
*
Eeee, Demet Akalın büyük bir star, elbet isteyecek!
Ramazan’da Kuşadası’nda bir otelde ‘sahne alacak’ olan Demet Akalın gecede 25 bin liradan başka, bakın neler talep etmiş: THY’den üç business bilet, suit oda, transfer için Mercedes Vito minibüs, iki vantilatör, iki kiliklenebilir klimalı kulis, sandalye, priz, tekila, dilim limon, buz, cam bardak (tuzu kendi getirecek anlaşılan) peçete, su, kola, çerez, meyve ve Tadım marka çekirdek... (Şok, 14 eylül)
Bu haberi okurken, uyduruk bir ‘eskitilmiş’ kilime 170 lira isteyen Nizipli bir halıcıyla aramızdaki konuşma geldi aklıma.
Sordum, “Senin dükkânın altında ahır da var mı?”
Bön bön baktı önce, sonra “Niye?” dedi.
- Bu kilime bu parayı verecek eşeği nereye bağlıyorlar?
*
İclâl Aydın’ın ‘Hayat Güzeldir’ köşesinden
Bir alıntı: Bir bozanın genzimize akışı gibi yoğun ve yumuşak bir gönül dokunuşu mudur vefa? Uzaklardaki yakınını arada bir de olsa arayıp sormak mıdır? Ona şu dünyada hâlâ önemli ve değerli olduğunu hissettirmek midir?
Her zaman böyle güzel şeyler yazmak istemişimdir, ama nerde bizde bu kabiliyet...
Vatan, 12 eylül
*
“Bu kadarına da pes artık. Sanki eski eşinden değil de sıradan bir magazin figüründen bahsediyor. Yahu sözü edilen senin çocuğunun annesi, sekiz yıllık eşin! Onun iki adam arasındaki aşk ilişkisini bu kadar mı rahat yorumlarsın? Buna argoda bir şey deniyordu ama şimdi tam çıkaramadım!”
Hürriyet-Kelebek, 12 eylül
*
O ayak var ya o ayak!..
Fenerbahçe-Randers maçı, dakika 73.
Kale önünde bir karambol oluyor ama Fenerli oyuncular faydalanamıyor.
Spor spikeri bu anı şöyle anlatıyor:
“Top boşta. Top bir ayak arıyor. O ayak bizden olmuyor...”
Kanal D, 14 eylül
*
ŞİMDİYE kadar aşk hayatında hep başarısız beraberlikler yaşayan Gizem Özdilli, artık bu konuda ince eleyip, sık dokuyor. Kendisiyle birlikte olmak isteyen altı erkek olduğunu söyleyen Özdilli, aralarında en uygun olanı seçmek için teknolojiden destek alıyor. Altısıyla da mesajlaştığını söyleyen şarkıcı, onları tanımaya çalışıyor. (Takvim-Papatya, 13 eylül)
*
“Fazla üstüme geliyorlar diye şikayet etmiş” Hülya Avşar. -lar dediği basın, demek ki o da (tıpkı başbakan gibi) kendisini ‘adam eden’ basından şikayeti. “Boşanalı bir yıl oldu, hâlâ açılamadım” demiş, “Kaya evliyken özel hayatıma karışmazdı” demiş. (Vatan, 15 eylül)
Açılırsın, acele etme!
Sonra, “Ali Bey'de huzur buldum. Ali'nin fiziğinden hoşlanıyorum. Çok şeker bir insan. Ama kendimi karşı tarafın isteklerine cevap vermek için hazır hissetmiyorum...” (Hürriyet, 15 eylül)
Namıssız Ambiyans, neler istiyor kızdan acaba?
*
Ali Atıf Bir, Sister Kenny’nin bir vecizesini kullanmış köşesinde:
“Tüm hayatın boyunca koyun olmaktansa, bir günlüğüne aslan olmak daha iyidir.”
Güzel bir söz, ayrıca yerine ve kişiye göre, koyunun ve aslanın yerine başka hayvanlar da koyulabilir tabii ki...
Hürriyet-Cuma, 15 eylül
*
Boşanmadan balayına çıktılar
diyor Hürriyet’in sürmanteşi. (16 eylül)Hey be, göğsümüz kabardı…
Eskiden evlendikten sonra balayına çıkılırdı. Derken bu demode oldu, evlenmeden balayına çıkmak modası yayıldı, adına da ‘ön balayı’ dediler.
Ama baksanıza, Türkiye daha da gelişmiş artık, sıra ‘boşanmadan balayına çıkmaya’ gelmiş.
Bakalım buna ne isim verecekler?
Efendim?
Ayıp ayıp!
*
2006-2007 sezonunda en başarılı kanallar hangileri olacak?
Hürriyet yazarı Cengiz Semercioğlu bir iddia attı ortaya, şöyle dedi:
1.Kanal D
2.Show TV
3.Star
4.ATV
Akşam yazarı Ali Saydam iddiayı gördü:
1.Show TV
2.Kanal D
3.ATV
4.Star
Kanal D’nin Hürriyet ile, Star’ın da Akşam ile ‘kardeş şirket’ olduğunu söylemeye gerek yok herhalde…
Akşam, 16 eylül
*
İzmir’den ne çıkar?
Defne Samyeli, Yüksel Ak, Ebru Akel, Tuğçe Kazaz, Sinem Öztufan, Tuğba Karaca, Emel Yıldırım, Tuğba Ünsal, Fatoş Seğmen, Nehir Erdoğan ve Esra Eron mesela İzmirli mankenlermiş. (Sabah, 16 ağustos)
Güzelliklerine bir diyeceğim yok ama, ben İzmirli olsam ‘Piyasadaki mankenler, güzeller hep İzmir’den çıkar’ lafıyla övüneceğime bozulurdum!
*
‘Pipi ve kuku dünyasının keşfi’ :
Ayça Şen’in köşe yazısının başlığı.Spotu, “Kült sorumuz: Ben nasıl doğdum? ‘Annenin karnının altında, bacakları arasındaki yerden doğdun’. Oha! Nassı yani? Bence böyle genital bir cevaba girmemek gerek. Memo sorarsa ‘Aman abi beni bulaştırma bu işlere’ demeyi planlıyorum.” (Radikal-Cumartesi, 16 eylül)
Bir de böyle bir kadın yazar türü çıktı ortaya…
*
Magazin ilavesi ‘Tıpkısının aynısı’ başlıklı derlemede ‘bazı ünlülerimizin yurtdışındaki starlara ikiz kadar benzemesi’ gibi önemli bir meseleyi irdelemiş. (Takvim-Saklambaç, 16 eylül)
Meral Kaplan = Cameron Diaz
Halit Ergenç = Nicholas Cage (Ona ben benzerim bir defa!)
Deniz Akkaya = Liv Taylor
Sezin Akbaşoğulları = Angelina Jolie
Aylin Sarıgül = Hillary Clinton
Buraya kadar amenna…
Hepsi = Spice Girls
Bir orkestranın elemanlarının diğer bir orkestranın elemanlarına ‘ikiz gibi’ benzemesi biraz komik olmuş. Ama beteri var:
Emrah = George Clooney
Çüş!
*
Güzelliğe gel!
Hürriyet gibi bir büyük gazetenin ikinci sayfasındaki haber:
“Eski nişanlısı Şenol İpek'ten ayrıldıktan sonra, doktordan aldığı raporla bakire olduğunu söyleyen Şebnem Schaefer'ın son sevgilisi İlhan Doğan “Artık ortalara çıkıp, 'ben bakireyim' raporları gösteremez” dedi.” (17 eylül)
Çüş x 2 !