Sibel ARNA <br>Fotoğraf: Senih GÜRMEN
Oluşturulma Tarihi: Mart 17, 2007 00:00
Bugün tüm dünyada ayakkabı bir fetiş objesi ise bu herkesten çok Manolo Blahnik sayesindedir. Ayakkabılarını sekse tercih eden kadınların sayısı hiç de az değil. Böyle düşünenlerin başını Madonna çekiyor. Evita yıllarında Vogue dergisine "Manolo seksten bile iyidir" dediğinde yer yerinden oynamıştı. Blahnik, 1974’te Vogue dergisinin kapağında yer alan ilk erkekti. 2003’te eserleri Londra Tasarım Müzesi’nde sergilendi. Bu da bir ilkti. Bugün tam 65 yaşında ve Harvey Nichols’ın içindeki mağazasının açılışı için İstanbul’a geldi. Bu röportaj Manolo Blahnik uçaktan iner inmez yapıldı. İstanbul’a geleli bir saat olmasına rağmen Türkçe teşekkür edebiliyor, çok güzelsiniz diyebiliyordu. Bunu her yerde yaparmış. Endonezya, İtalya, İspanya nereye giderse gitsin, karşılaştığı kadınlara kendi dillerinde iltifat edermiş.
Nasıl bir aileniz vardı?
- Babam Çek’ti, annem İspanyol. Kanarya Adaları’nda yaşardı. Orada tanışmışlar. Daha doğrusu karşılaşmışlar. İlk karşılaştıklarında annem 17 yaşındaymış. Dillere destan bir güzelliği varmış. Zarif, minyon, küçük bir kadınmış. Babam öylesine etkilenmiş ki, üç yıl annemin penceresinin altında yaşamış. Ama onun yüzünü bir kez daha görmemiş. Annem 20 yaşına geldiğinde ailesinin onayıyla evlenmişler. Annem sanata çok meraklıydı. Yaratıcılığımı ondan aldığımı düşünüyorum. Babam muz üreticisiydi, kız kardeşlerim babam gibi organizasyona ve ticarete yatkın insanlardır. Onlar babama benzemişler.
Ayakkabılara ailede en çok kim meraklıydı? Annenizin çok ayakkabısı var mıydı? Kısacası bilinçaltınızda ayakkabılarla ilgili ne var onu sormak istiyorum?
- 1942 yılında doğdum ben. Annemle babam 1932’de evlenmiş. Tüm on yıl hiç çocukları olmamış. On yıl boyunca sürekli çocuk için çalışmışlar. Ay neler anlatıyorum. Kimse bugüne kadar bu soruları bana sormadı. Evet, annemin çok fazla ayakkabısı vardı. Bunun beni çok etkilediği su götürmez bir gerçek.
Bana ayakkabılarla ilgili ilk anınızı anlatır mısınız?
- Bize bakan bir kadın vardı. Adı Maria. Tipik bir Katalan, tam bir İspanyol. Sürekli keten espadril giyerdi. Her akşam evine dönerken bizim evin merdivenlerine oturup espadrillerini bağlamasını saatlerce izlerdim. Bağcına attığı değişik fiyonklara hipnotize olmuş gibi bakardım. Şimdiki gençler Converse’lerle saatlerce oynuyor ya aynen öyle... Maria şimdi 80’den büyük, hálá Ada’da oturuyor. Ne zaman gitsem görürüm. İkinci anımı da anlatayım mı? Sekiz yaşımdaydım. Köpeğime çikolata kağıtlarından ayakkabılar yaptım. Fantezi değil gerçek, fotoğraflarım var.
Kariyerinizdeki ilk iş gününü hatırlıyor musunuz?
- Korkunç, berbat, feciydi... 1940’ların en en en önemli moda tasarımcısının adı Ossie Clark’tı. O öldükten 20 yıl sonra tasarımları yeniden yorumlanmıştı. Satın almak isteyen genç kızlar TopShop’un önünde günlerce sıra beklemişti. Benim ilk iş günüm de Ozzy Clark’la ilgiliydi. Yeniden yorumlanan kıyafetler için bir defile düzenlenecekti. Benden ayakkabıları tasarlamamı istediler. İğrençti. Çünkü mankenler yürürken sarhoş gibi yürüyorlardı. Topukların içine demir ya da çivi koymayı unuttuğum için topukları esniyordu. Az kalsın kariyerim başlamadan bitecekti. Ama insanlar beğendiler. Bunun bir enteresanlık olduğunu zannettiler. Benim hayatım biraz yaratıcılık, fazlaca şans ama daha fazla da çalışmak üzerine kuruludur. Gerçekten çok çok çok çalıştım hálá da çalışıyorum. Ama çok şanslıyım. Aşık olduğum işi yapıyorum. Ben ayakkabı tasarlamaya okuldan mezun olduktan on iki sene sonra başladım. İşi tam anlamıyla öğrendiğimde 20 sene geçmişti. Hálá da öğrenmeye devam ediyorum.
Sizi kim keşfetti?
- Ben işe
film ve tiyatro sektöründe başladım. Bir ara Helmut Newton’un kendi gibi fotoğrafçı olan bir arkadaşının yanında takıldım, Paris’te fotoğrafçılık mesleğini gözetledim. Sonra New York’a gittim. Madam Vreeland ile arkadaş oldum. O, 20. yüzyılın en önemli moda editörüydü. Andy Varhol’u bile o yaratmıştı. İngiltere’yi çok severdi. Hangi delikte olursa olsun güzel olanı çekip çıkarırdı. Kıvrımlı tellerin bacağı sardığı bir ayakkabı tasarladım. Çok çılgıncaydı ama o çok beğendi. "Sen ayakkabı tasarlamalısın. Bu konuda inanılmaz bir yeteneğin var" dedi. Madam Vreeland hayattaki en büyük yardımcımdır. Ama Amerika’da kalamadım. Yaşamak istediğim hayat İngiltere’deydi. Bir ara İtalya’yı da denedim. Çünkü ayakkabı tasarladığımı öğrenen herkes bana İtalya’ya git diyordu. Tek kelimeyle korkunçtu. Deri üreticileri falan, ıyyyy hiç bana göre değil.
Gerçek eviniz Londra mı?
- Londra’yı çok seviyorum ama Bath diye küçük bir şehir var. Orada kendimi çok iyi hissediyorum. Londra’da evim var ama gerçek evim Bath. İngilizlerle de aram fena sayılmaz. Nadir de olsa zarif İngilizlerle tanışıyorum.
SEKS VE AYAKKABILARIM AYRILMAZ İKİLİ"Manolo seksten bile iyidir". Madonna’nın bu cümlesi ününüzü katladı. Ona minnettar mısınız?
- Çok tatlı bir şey söyledi. Evita dönemiydi. Çok güzeldi. Bence en parlak günlerini yaşıyordu. Benim ünümü katladı. Eminim bir gün ölsem mezarıma bile bunu yazacaklar. Madonna’ya müteşekkirim.
Madonna’ya katılan kadınların sayısı hiç de az değil. Onlar iyi sekse mi yabancı, yoksa gerçekten o kadar iyi misiniz?
- Bence seks ve benim ayakkabılarım ayrılmaz bir ikili. Hangisi daha iyi bilemeyeceğim. Günümüz kadınları gerçek sekse mi yabancı onu da bilmiyorum. Buna cevap verecek kişi ben değilim.
Sevgiliniz de Madonna gibi düşünse, ayakkabılarınızı size tercih etse ne hissedersiniz?
- Hiç takmam. Ben böyle konularda çok rahatımdır. Hatta hoşuma bile gidebilir.
Hiç evlendiniz mi?
- Evlilik mi? Benimle dalga mı geçiyorsunuz? Bu dünyada evlenebilecek son canlı benim. Evlensem eşim benden nefret eder. Çünkü ben insanüstü çalışıyorum.
Türkiye benim için bir hediye
Türkiye ile ilgili tüm fantezileri biliyorum. Gençken tasarımlarımda Osmanlı mücevherleri kullanırdım. Türkiye’de mağaza açmak benim için en son hediye. Burada olmak çok büyük bir ayrıcalık. Binlerce kere davet edildim ama ilk kez geliyorum. Rıfat Özbek çok iyi arkadaşım. Ona bayılıyorum.
Platform topuk hiç sevmiyorum
Hayatımın bu döneminde sadelikten yanayım. Artık çok parlak şeyleri sevmiyorum. Dümdüz hiç topuksuz ayakkabılardan ilk kez bu kadar çok tasarladım. Düz ayakkabılarla yürüyen taze kadınlar görmek istiyorum. Akdenizli kadınlardan etkilendim. Çok uzun boylu olmayanlar bile dümdüz ayakkabılarla yürürken çok seksi olabiliyorlar. Kıvrak ve esnek. Tıpkı pandalar gibi...
Bugün tüm dünyada ayakkabı bir fetiş unsuruysa bu sizin sayenizde. Kendinizi ayakkabının tanrısı gibi hissediyor musunuz?
- Hayır hissetmiyorum. Benden önce de çok iyi ayakkabı yapan insanlar vardı. Benden sonra da oldu.
Bir erkek nasıl olur da kadın ruhundan bu kadar iyi anlar?
- Kadınları çok seviyorum. İnsanlarla iletişim kurmak hiçbir zaman problem olmadı. Ama kadınları daha iyi anlamayı isterdim.
Sizce ayakkabı bir fetiş, değil mi? - Kesinlikle öyle. Genç ve çok parası olan kadınlar seks güçlerini göstermek için benim ayakkabılarımı giyiyorlar. Yüksek topuklar bu gücü göstermenin en kolay yoludur.
Gelmiş geçmiş en ölümsüz ayakkabı tasarımı nedir?
- Tabii ki stiletto. Asla modası geçmez. Platform topuklu olanları hiç sevmiyorum. Hatta itiraf edeyim ben bir platform fobiğim. Çirkin tasarımlar platformlarla daha çirkin oluyor.
Ama siz de bir zamanlar platform topuklu ayakkabılar tasarladınız?
- Evet 1976’da... Apartman topukları yaptım. İşte bu sebeple bir daha asla yapmam. Ben hiçbir zaman kendimi tekrarlamadım.
Hálá her ayakkabı sizin elinizden mi çıkıyor?
- Benimle kimse çalışamaz ki. Çok kötü bir patronum. Ayakkabılarımı kendim tasarlamak zorundayım. Ben çatısını kurarım, birileri geliştirir.
Ne derisi kullanıyorsunuz? Yılan ve timsah derilerini seviyor musunuz?
- Timsahı çok severim. Aslında hayvanların öldürülmesinden nefret ediyorum. Ama benim kullandığım tüm hayvanlar etik bir şekilde öldürülüyor. Hele timsahlar tavuk gibi çiftliklerde yetiştiriliyor.
Ayakta takma tırnak en çirkin şey
á Ayakkabılardan çok ayakların hareketini seviyorum. Ayakkabı bunun için bir araç.
á Dünyanın en güzel tasarımı da olsa rahat olmalı. Bazen aptal insanlar ayakkabılarımın rahat olmadığını iddia ediyor. Ama yanlış.
á Küçük de olsa bir erkek koleksiyonum var. Ama hiç sevmiyorum, eğlenceli değil. Erkeklerin tüylü ve çirkin ayakları var. Bazen yaşlı kadınların da öyle olabiliyor gerçi.
á Bakımsız kadın ayakları hayattaki en büyük kabusumdur.
á Ayakta takma tırnak dünyadaki en çirkin şey. Bir de o takma tırnaklara French manikür yapıyorlar. Korkunç! Çok vahşi, Amerika’da bu çok popüler.
SARAH, DOKUZ AYLIK HAMİLEYKEN BİLE MANOLO GİYDİSex & the City dizisine sponsor değildim. Sarah, 1980’lerde Los Angeles’ta benim ayakkabılarımı severdi. Filmin tasarımcısı Patricia’da çok beğenirmiş. Sarah Jessica Parker’a bayılıyorum. Çocuğunu doğurmadan bir gece önce bile yüksek topuklu Manolo Blahnik’ler giymişti. Bir davette karşılaşmıştık, karnı kocaman olmasına, ara sıra sancımasına rağmen ayakkabılarını hiç çıkarmadı. Bana şöyle dedi: "Manolo senin yüksek topukların sayesinde evlendim. Ve, bu bebek de onlar sayesinde oldu."