Ama onlar da o kadar talihsiz bir aile ki, her şeyleri ortada ve biz o ortadaki şeyin içine burnumuzu sokabiliyoruz. Bizden kasdettiğim sadece gazeteciler değil. Bütün Türkiye. 60 milyon. Televizyon izleyen, gazete okuyan, dergi bakan, barda geyik yapan herkes. O kadar feci bir durum. Zor bir hayattan söz ediyorum. Getirisi kadar, hatta belki daha da fazla, götürdüğü var. Bir de ortada, tamamen masum, olan bitenden habersiz küçük Zehra var. Bugüne kadar, bu ailenin yaşadığı son olayda, kadın tarafıydık. Bugün erkek tarafı olduk. Ona sorduk, onu dinledik. Madalyonun diğer yüzü. Ve biliyor musunuz, ona da bazı konularda Hülya Avşar'a verdiğimiz kadar hak verdik...
Günün, ayın, yılın bir gecesinde muhasebe yaptığınızda, kendinizle hesaplaştığınızda, açık verdiğiniz bir nokta var mı? Kaldıramadığınız, taşıyamadığınız bir şeyler...
- Her şeyi kaldırabildiğimi düşünüyorum. Ya da ben öyle zannediyorum. Tam çözemedim. Günde üç saat spor yapan bir adamım ama son bir haftadır, acayip yorgun uyanıyorum. Acaba bende bir stres, bir gizli depresyon var da, ben mi farkedemiyorum?
Rahmetli Kaya Çilingiroğlu'nun oğlu, Hülya Avşar'ın kocası, hatta Zehra'nın babası. Hayatınız boyunca bu tanımlamaları çok duydunuz. Bu sizde hiç sorun yaratmıyor mu?
- Yoo. Dünyanın en komplekssiz adamıyım ben. Yani buna inanmak istiyorum. Kimbilir belki vardır da kompleksim, kendimden bile gizliyorumdur. Tabii ki, ‘‘Hülya Avşar'ın kocası’’ denecek. Milyonların tanıdığı, severek izlediği insan o. Kimse kalkıp ‘‘Kaya'nın karısı Hülya'yı’’ seyrettik demeyecek. Kim daha fazla meşhursa, kamuoyu tarafından kim daha çok tanınıyorsa, öteki ona yakıştırılacak. Yine de, bütün bu insanların oğlu, kocası ve babası olarak sevildiğimi düşünüyorum. Değerli bir tarafım var ki, Hülya Avşar benimle bu kadar zaman geçiriyor. Demek ki, ben bunu hakediyorum.
YAŞAYAMAZ HALE GELDİM Ara ara ‘‘Ama ben bunlardan daha fazlasıyım!’’ dediğiniz...
- Oluyor tabii. Ama ne yapacağım? Önüme gelene ‘‘Benimle röportaj yapın, size kim olduğumu anlatayım’’ mı diyeceğim? Ben kendimin ne olduğumu biliyorum zaten.
Yani haksızlık mı? Bazı insanların önyargısı da, benim yazdığım yazı da...
- Tabii ki öyle. Yok, ben rahatsızmışım, yok Hülya Avşar'dan intikam almak için bir takım şeyleri yapmışım. Düşünülerek yapılmış bir şey yok ki ortada.
İyi de böyle bir yargı da var: Bu kadını taşıyamadığınıza dair...
- Aksine ben son derece iyi taşıdığımı düşünüyorum. 13 senedir beraberim. Varsa Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bu çapta ünlü ve başarılı olan bir sanatçıyla bu kadar uzun süreli bir evlilik yürütebilen, çıksın...
Eskiden Hülya Avşar neredeyse her programda, soruda ‘‘Kaya aldatır. Ben aldatılan kadınım. Aldatmayan erkek var mı?’’ derdi. Siz de ertesi gün okurdunuz gazetelerde. Bunun iki sonucu olabilir: A) Çapkınlık piyasasında prim B) İtibar piyasasında eksi prim...
- A şıkkına katılmıyorum. Ama B şıkkı olabilir. Zaten Hülya'nın en büyük hatalarından biri bu. ‘‘Kendimi savunmak için böyle yapmak zorundayım’’ dedi, dedi, sonunda da beni, eli bilmem neresinde bir erkek konumuna itti. Oysa, benim de bir iş hayatım var, sosyal çevrem var. Ben sürekli karısını aldatabilecek potansiyelde bir erkek oldum çıktım.
Ama siz de sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz...
- Tabii ki değilim. Ama sürekli bir şeyler yakıştırıyorlar. Hepsi de gerçek olamaz değil mi? Hep şunu söylüyorum: Benim bir kadınla samimi bir şekilde bir fotoğrafımı basın, o zaman eyvallah. Senelerdir oraya gitti, onunla görüldü, bilmem kimle basıldı. Yaşayamaz hale geldim.
İnsanın uzun yıllar bir kadınla evli kalması, dünya güzeli bile olsa, monotonluk yaratıp, insanda sorunlar yaratıyor mu?
- E ‘‘aşk zamanı’’ bitiyor. Ama ne yapacaksın? Başka bir kadına da aşık olsan, bir sene sonra, o da bitecek. Yaşım olmuş 38. Anlatabildim mi? Ona da aşık ol, ondan da ayrıl, böyle mi yaşayacağız?
‘‘Aşk zamanı’’nın bitmesi paylaşılan şeylerin de azalması anlamına mı geliyor?
- Pek çok şey alışkanlığa dönüşüyor. Oysa ben karıma çok aşık olarak evlendim. Gerçi hálá tanımlayamadığım şeyler var: Birbirimize duyduğumuz aşk gerçekten bitti, biz, durumu mu kurtarmaya çalışıyoruz? Yoksa hálá karşılıklı bir şeyler hissediyor muyuz? Bunu çözemedim. Karım ise, sürekli basında ‘‘Artık birbirimize aşk-maşk hissetmiyoruz’’ diyor.
KONUŞAMIYORUZ BİLE Bu tür şeyler insanı kırmaz mı?
- E kırıyor. O zaman da bugünlere geliyorsun. Ama ne yapabilirim ki, söylüyor...
İyi de ‘‘Yaptığın şey beni yaralıyor’’ neden demiyorsunuz?
- Şimdi bizim ev ortamımızı bilmediğin için... Bizim böyle bir konuşma yapma şansımız yok. Devamlı bir
trafik var. Müthiş bir yoğunluk. Başbaşa kalıp konuşma fırsatımız bile olmuyor.
Nasıl oluyor böyle bir şey?
- Oluyor işte böyle bir şey. Benim sosyal hayatım, sporum var, eve geliyorum saat 7.5. Çocuğun yoğunluğu var, Hülya'nın yoğunluğu var. Hababam bir hareket var evde, vakit yok.
Siz bir evlilik, aile değil, şirket tanımlıyorsunuz?
- Evet öyleyiz. Maalesef. Aynen bir şirket. Bu şirket, bir şekilde bugüne kadar idame ettirildi. Bundan sonra ne olur, kimse bilemez. Çok yoğun bir kadın Hülya...
Yoğunluğu-moğunluğu her şeyi anlıyorum da, sizin iki çift laf edememenizi anlamıyorum. Bunun her şeyden önemli olması gerekmez mi?
- Ama o çok ‘‘top’’ seviyede. İyi para kazanıyor. İyi de işler yapıyor. Haliyle durum böyle. Mesela, bu sene yılbaşında döndü dedi ki, ‘‘Ne yapayım, çalışayım mı?’’ ‘‘Tabii ki çalış’’ dedim. ‘‘İyi para veriyorlarsa.’’ Sonra yılbaşı günü rahatsız oldu, ‘‘Neden yılbaşı günü sen ve çocuğumla beraber değilim.’’ Ben de aldım çocuğu ona götürdüm. Sevindi.
EGOİST BİR ADAMIM E bir yılbaşı da para kazanmasa ne olur?
- İşte insanların gelecek korkusu var. ‘‘Gelirken, atayım çuvala’’ diyor. Çuvala atarken de bazı şeyleri kaçırıyor. Ama hayat böyle. Birinden birini tercih edeceksin. ‘‘Hem bunu yapayım hem onu yapayım’’ olmuyor. Ya diyeceksin ki, ‘‘Doğru düzgün bir aile hayatım olsun, o işe de gitmeyivereyim.’’ Ama o zaman da, yavaş yavaş piyasadan silinirsin, o kazançları bulamazsın. Diyeceğim o ki, Hülya başka bir şeyi tercih etti, biz de buralara geldik. Ama ben de egoistim. Programlarım bozulsun istemem. Zıpzıp bir adamım. Bugün tiyatroda, yarın sinemada, öteki gün seyahatte. Oradan gelirim, buraya giderim, az uyurum, hiç yorulmam. Bana da bir kadının eşlik etmesi çok zordur yani. Hülya daha dengeli yaşıyor. İki tamamen farklı hayat, haliyle arızalar oluyor.
Ama yine de beraber çıktığınızda eğleniyorsunuz değil mi?
- Eğlendiğimiz söylenemez. ‘‘Az oturalım, erken uyuyalım, çocuğu bir şey mi olmuştur, o uyudu, bu kalktı.’’ Halbuki normal akışına bıraksa, belki kendisi de daha huzurlu olacak. ‘‘Kaya gibi yaşasam işimi yapamam’’ diyor. Haklı. Ama ben de zaman zaman onunla çıkmak istiyorum. Her zaman mutlaka söylerim ‘‘Sen de gel’’ Yarım ağızla da demem. E sürekli kendi başına da çıkarsan başına böyle saçma sapan şeyler gelebiliyor...
KARIMI KAFA OLARAK HİÇ ALDATMADIM İlk gençliğinizden beri kadınlarla haşır neşir bir adamsınız. Herhangi bir kadını aldatmakla Hülya Avşar'ı aldatmak arasında bir fark var mı?
- Aldatmak enteresan bir kavram. Herkes başka bir anlam yükleyebilir. Ben aldattığımı kabul etmiyorum ki...
Nasıl yani?
- Çeşit çeşit aldatma var. Gecelik ilişkiler var, ben onları aldatmaktan saymıyorum. Ben kadınları sevmem diye bir şey yok ki. Normal bir erkeğim, tabii ki seveceğim. Ama ben eşimi aldattığımı söyleyemem. Şimdi biz bu aldatma konusuna fazla girersek Pazar sabahı Hülya'yla birbirimize gireriz. Geçelim.
İyi de ‘‘Bugüne kadar karımı hiç aldatmadım’’ derseniz buna civcivler bile güler...
- Yoo. Bu benim düşüncem. Ben aldatmadım karımı. Kafa olarak aldatmadım yani. Satmadım onu. Hem kime neye göre aldatma? Benim için izafi bir kavram. Benim düşünceme göre aldatmak, benim sana verdiğim bir sözden geri dönmem. Yalan söylemem. Seni satmam. Beni
Beşiktaş seçimlerinde satmışlardı, işte o aldatmak. Anlatabildim mi? Ötekini aldatmak olarak görmüyorum. ‘‘Sen Hülya'ya ihanet ettin’’ ne demek? Ne yaptım? Sırtından mı bıçakladım? Parasını mı çaldım? Sözümü mü tutmadım?
Evlilik de bir tür ‘‘söz’’ vermektir ya. Ve o ‘‘söz’’ün belli kuralları vardır...
- Ne sözü veriyorsun? Diyorsun ki, ‘‘İyi günde, kötü günde yanındayım.’’ Bu kadar basit.
Başka biriyle yatmayacağına dair de söz veriyor insan...
- Valla nikah memuru bana böyle bir şey sormadı!
Tamamen masumsunuz yani!
- Kötü bir repütasyonum olabilir. Ama kadınlarda şöyle bir şey oluştu: ‘‘Kaya aldatır. Bana bakıyorsa, yatmak içindir.’’ Yok artık daha neler! Durup dururken telefon açtığım ilk kadın Hülya'dır. Hiçbir evli kadına dönüp bakmadım. Hayatımda hiçbir kadına asılmadım. Ya da çok nadirdir, 300 kişide 5 kişidir yani...
BEN UYANIK GEÇİNEN ENAYİLERDENİM Aynı ev içinde yabancı iki insan gibi yaşamanız nasıl mümkün oluyor. Sonunda iş, bir satranç oyununa dayanan bir yaşam tarzına mı geliyor?
- Satranç zeka ve sabır gerektirir. Bence bizimki satrançtan çok golfe benziyor. Stratejik bir oyun. Ve çok uzun. 18 delik oynanıyor.
Siz kaçıncı deliktesiniz?
- Valla bilmiyorum ama ilk 9'u bitirdik. Hataların arttıkça oyunu daha fazla kaybedersin. İki taraf için de söylüyorum ama tabii ki medya açısından hatalı olan hep benim.
Ama karınızla yaptığım röportajda ‘‘İlişkimizde yüzde 60 hatalı benim’’ demişti. Sizce kim kime daha çok tahammül ediyor?
- Kamuoyu daha çok onun bana tahammül ettiğini düşünüyor. Öyle bilinsin. O söylemiş zaten kendi fikrini. Ben kalkıp karıma tahammül ediyorum demem. İkimiz de birbirimize tahammül ediyoruz.
En son ne zaman sadece ikiniz bir tatile gittiniz?
- Hiç.
Neden?
- Son beş senedir biz ikimiz birlikte yemeğe bile gitmedik!
İlişkiniz için evlilik danışmanına gitmeyi düşündünüz mü?
- Hayır. Ama Hülya'nın bir danışmandan yardım alması gerektiğini düşünüyorum. İleriye yönelik hayatı için de. Yaptığı iş çok zor. Ve yolun başında değil. Bu işlerin çıkışı gibi inişi de var. En fazla o zarar görecek. Bir önlem alması lazım...
Peki eşiniz dışında adınızın anıldığı kadınlara güvenmeniz nereden kaynaklanıyor? Saflığınızdan mı?
- Valla, bütün uyanık geçinen insanlarda vardır bu. Uyanık geçinen enayiler. Ben de kendimi onlardan biri olarak görüyorum. Allah sonumuzu hayretsin.
KARIMIN BENİ ALDATMASI MÜMKÜN DEĞİL Berbere ne zaman gitsem, eşinizin yanına bir takım isimler ilave edip olmayacak şeyler anlatıyorlar. Bunlar sizin de kulağınıza geliyordur herhalde...
- Bana gelmiyor. Hakkında dedikodu yapılıyordur ama karımın beni aldatması mümkün değil. Günahı boynuna tabii. Bu konuda hayatta yüzde yüz inanacağım tek insan annem. Ama yine de, hayatta inanmam. Hülya, çok rahat bir insan. Herkesle görüşür. İnsanlar da yanlış anlıyor olabilir. Her hangi bir davette Hülya'yla biraz samimi olsalar, hemen sağda solda konuşuyorlardır: ‘‘Hülya da bana bilmem ne dedi, Hülya da şöyle yaptı.’’ Bu kadar aşağılıklar. Ben bir erkek, bir kadına nasıl bakar, gayet iyi bilirim. 60 milyonun beğendiği bir kadın o. Ama bunun dışında, bir de onu isteyerek bakanlar var. ‘‘Bu kadınla beraber olsam’’ diyenler. Onları çok iyi görüyorum. Bir kaç sefer denk geldim. Çok da güzel set koydum. Çünkü ben karıma her asılanı dövmeye kalksam, oooo yandım...
İŞ HAYATINDA ÇOK BAŞARILI OLABİLMEK İSTERDİM Hayatta istediğiniz her şeyi elde etmiş biri misiniz?
- Yok canım. Nerde? Daha mutlu ve huzurlu bir adam olmak isterdim. Aile hayatımda bazı şeyler iyi gitsin. Ama zamanla farkediyorsun ki, olmuyor. İsterdim ki, babam 10 sene daha başımda kalsın. Çünkü en sıkıştığım zamanlarda mesela bu son olaylarda, babamın mezarının başına gidip onunla konuştum. Hálá onun bana verdiği güçle bazı şeylerin altından kalkabiliyorum. Sonra, iş hayatında çok başarılı olmak isterdim. Ancak o zaman karım tarafından sayılırım, çocuğum da beni sever diye düşünürdüm. Pek çok insan gibi ben de hayal ettim: Milyonlarca dolarım, yatım, katım, uçağım olsun. İyi de kazanmaya başlamıştım. Ama krizler geldi, işlerimiz bozuldu. Yine de 12 yıllık ticaret hayatımda hiçbir gün çeki, seneti yazılmamış bir adamım. Zaten artık çok büyük paralar kazanma peşinde değilim. O hırsım geçti. Bu standartımı koruyabileyim yeter...
TERSİ OLABİLİR AMA BEN BİR KADINA TECAVÜZ EDEMEM Ortada bir tecavüz olmaması sizi sevindirdi neden...
- Ben hayatımda ne kimseye tecavüz ettim, ne zor kullandım. Tersi olabilir de, benim zor kullanmam mümkün değil. Zaten olay, kanıtlarıyla ortaya çıktı, mahkeme de gereken kararı verdi.
Tecavüz olmaması ‘‘suç’’u azaltıyor mu?
- Suçtan kastini anlayamadım...
Sizce ortada bir ‘‘suç’’ var mı?
- Yok. Ben suç olarak görmüyorum. Başıma geldi. Yapacak bir şey yok, yaşandı. Yaşanacağı varmış. Şimdi yaşanması, ileride yaşanmasından daha iyi. Zehra, okuma yazma bilse, tüm o haberleri gazetelerden okuyabilecekti. Kendisini çok rahatsız hissedecekti. En azından bu olmadı diye seviniyorum.