Güncelleme Tarihi:
“Alias” adlı televizyon dizisini yaratan; “Felicity”, “Lost” ve “Fringe”în ortak yaratıcısı olan J.J. Abrams, orijinal “Star Trek” dizisinin sadık hayranı olmadığını içtenlikle kabul ediyor. Bu durum ne kadar ironik gözükse de, Paramount Pictures yetkilileri ondan dünyaca ünlü dizisinin en yeni büyük ekran uyarlamasını yapımcılığını teklif ettiklerinde projeyi almaya dünden hazırdı.
Senaryo üzerinde yazarlar ve yapım ortaklarıyla bir yıllık çalışmadan sonra senaryonun bitmiş halini Paramount’a teslim etmekte duraksadı. Bir yıl uğraştığı ürününün başka bir yönetmene gitmesini istemiyor gibiydi. Neden böyle davrandığı sorulunca gülüyor ve şöyle diyor: “Senaryoyu okuduğumda bunu bir başkasının yönetmesi halinde kıskanacağımı hissettim. Son derece görkemli görsellikle dolu eğlenceli ve duygusal bir öyküsü vardı. Aksiyon doluydu, hızlı tempolu ve yürekliydi. Bunlar benim favori filmlerimin unsurlarıydı. Böyle olunca nasıl hayır diyebilirdim?”
KAHRAMANLARIN GENÇLİK GÜNLERİAbrams sette Zoe Saldana ile.
Abrams’ın versiyonunda “Star Trek”in öyküsü daha önceki yaratıcıların gitmeye cesaret edemediği bir yöne gider; James T. Kirk’ün gençlik günlerinin kronolojisine yer verilir. Kaptan Kirk’ün ve Atılgan uzay gemisi mürettebatının Starfleet Akademi’den nasıl mezun olduğu ve uzayın derinliklerinde ilk büyük maceraya nasıl çıktıkları anlatılır. Abrams çekeceği film için aradığı öykünün ruhunu işte bu temel önermede yatıyordu.
Abrams bu konudaki düşüncesini şöyle açıklıyor: “Kaptan Kirk karakterinin potansiyeli iyidir ama başlangıçta amaçsız bir gençtir. Kirk’ün sonunda kaptan olduğunu biliyoruz ama gençliğinde hedefsiz ve amaçsızdır. Bu fikir bana cazip geldi. Filmin başlangıcında yolunu bulamamış birisi olarak görürüz. Sonra yarı-insan yarı-Vulcanlı Spock karakteri vardır. Bu durumuna uyum sağlayabilmek için daima mücadele vermiştir. Ayrıca uyumsuz görünen ikisi bir araya gelir ve uyumlu bir ikili olurlar. Öykünün sonunda çılgınca bir maceraya beraber çıkarlar ve hayatlarını birbirinin ellerine teslim ederler. Sonuçta ulaşılan zafer ikisinin birleşik gücüyle gerçekleşir.”
BABASI DA YAPIMCI
Televizyon ve film yapımcısı Gerald Abrams’ın oğlu olan J.J. Abrams’ın (tam adıyla Jeffrey Jacob Abrams) en büyük hayali yönetmenlikti.
Star Trek”in yönetmenliğini üstlenirken en ince detaylara bile özen gösterdi. Oyuncu kadrosunu kurarken zorlu bir görevle yüz yüze kaldı. Orijinal dizinin ünlü kahramanlarının kişiliklerini yansıtırken taklit etmeden onların yerini dolduracak aktörlere ihtiyacı vardı. Projeyle ilgilenen çok sayıda ünlü aktör olduğu halde filmin kadrosunun tanınmayan bilinmeyen yüzlerle oluşturulmasının daha iyi olacağına karar verdi. Böyle bir karar verirken önündeki örnek, en favori filmlerinden birisi olan “Star Wars” filmleri oldu.
“Star Wars’ı ilk gördüğümüzde o aktörlerin hiçbirisini tanımıyorduk. Bu yüzden oradaki aktörün Luke Skywalker olduğuna inandık. Aktörlerin hiçbirisini daha önce görmediğimiz için izleyiciyi daha kolay ikna ettiler” diyor Abrams…
Bu formülü uygulayan Abrams, Atılgan uzay gemisinin baş karakterlerinden Kaptan Kirk rolünü Chris Pine’e, Spock rolünü Zachary Quinto’ya, Uhura rolünü Zoe Saldana’ya, Sulu rolünü John Cho’ya, Chekov rolünü Anton Yelchin’e verdi.
Böylesine tanınmış bir film serisini canlandırmayı kabul eden bir yönetmenin kendine güveni yeterli değilse, üstlendiği filmin ağırlığı karşısında elini kolunu bağlı hissetmesi kaçınılmazdır. Abrams da filmin karakterlerinin önceden belirlenmiş kişilik yapısına sahip olduğunu biliyordu. Ancak bu karakterlerin daha önce hiç anlatılmamış bir öyküye nasıl tepki vereceğini görmekten heyecan duydu.
BÖYLE FİLMLER YAPMAK BENİM İÇİN BİR TUTKU
Bu konudaki düşüncesini şu sözlerle özetliyor: “Bu karakterlerin hepsi gençtir. Birbiriyle uyumsuz çaylak öğrencidirler. Ancak maceranın boyutları hiç beklemedikleri kadar büyük olduğu için ilişkilerini de biçimlendirir. Hepsi aile gibi olur.”
“Star Trek” filmleri sosyal ve politik temalarla ilgili konularda her zaman proaktif olduğu halde, filminin dünyamızdaki herhangi bir kollektif hastalığı tedavi edeceği şeklinde bir illüzyonu olmadığını söyleyen Abrams, filmde uyguladığı yaklaşımı şu sözlerle dile getiriyor:“İzleyiciye lunaparka gitmiş duygusu verecek bir film yapmak istedim. Hani lunaparka gittiğiniz zaman mutlaka binmek istediğiniz favori bir oyuncağınız vardır ya, bu filmin işte öyle bir film olmasını istedim. Bunu yaparken çok fazla sığ veya yetersiz olmak da istemedim. “Star Trek” ile ilgili beklentileri bile aşmasını, izleyicinin gişe önünde tekrar yerini almasını hedefledim. Bir filmi izleyiciye sevdirmenin tek yolu, samimi ve duygusal yapmaktan geçer, daha sonra aksiyon ile dengesini kurarsınız. Hayattaki tek tutkum, ihtirasım böyle filmler yapmaktır.”