Yeşim Çobankent
Oluşturulma Tarihi: Aralık 21, 2002 01:57
Gerçek adı Erol Mustafa ama ‘‘Ortalıkta çok fazla Mustafa var’’ diyerek soyadını Alkan'a çevirmiş. Bugünlerde Londra gece hayatının en çok peşinden koşulan adamlarından biri. 27 yaşında. Havalı Face dergisi onunla sayfalarca röportaj yapıyor, Muzik dergisi kapağına koyuyor, GQ dergisi övgüler düzüyor.
Aralarında George Michael, Cure ve Kylie Minogue'un olduğu isimlerle çalışıyor. Bütün yıldızı parlamış insanlar gibi o da çok çok meşgul. Sürekli oradan oraya seyahat ederek insanları eğlendiriyor, kulüpler onu çalmaya çalışıyor, ikna etmek için diller döküyor.
Onunla röportaj yapmak için burnundan kıl aldırmayan menajerlerle uğraşacağımı zannederken çok sıcak davranıyor. Hemen ev telefonunu veriyor. Bir Türk gazeteciyle konuşacağı için heyecanlanıyor, hatta röportajı Türkçe yapmak için epey uğraşıyor ama sonunda pes ediyor. ‘‘Annem babam Lefkoşe'nın Yeşilırmak bölgesinden. Evde Türkçe konuşulurdu ama ben burada doğup büyüdüğüm için Türkçem çok kötü’’ diyor.
Londra'da DJ'ler neredeyse rock yıldızı muamelesi görüyor değil mi?
-Evet. Mesela ben çok fazla röportaj yaptım. İki günde bir gazeteciler arıyor. Televizyona çıkmayı pek istemiyorum, yüzümün her tarafta görünmesinden hoşlanmıyorum. İki tane fotoğrafım var, dergilerde hep o fotoğraflar çıkıyor. Bir star olmak ve star gibi davranmak fazla istediğim bir şey değil.
Peki DJ'lik yapmaya nasıl başladınız?
-10 yıl önce kulüplere gitmeye başladım ve bir süre sonra bütün o yerlerin birbirlerine benzediğini düşündüğümü hatırlıyorum. O zaman bana ‘‘Madem var olanlar hoşuna gitmiyor, kendin çal’’ dediler. İlk çaldığım yer Londra'da Automatic adında kulüptü. Orada farklı ve yeni şeyler çalmaya başlayınca insanlar gelmeye ve adım duyulmaya başladı. On yıl boyunca haftasonları gösteri yapar gibi çaldım.
Şu an çalıştığınız Trash Club Londra'nın en popüler yerlerinden biri. Orada çalışmaya nasıl başladınız?
-Oranın sahibi benim. Daha önce benim çaldığım tarzda pek fazla müzik çalmıyordu Londra'da. Başka yerlerde başka organizatörler için çalmıştım ama ‘‘Kendi kulübümü açacağım ve kendi müziğimi çalacağım’’ diye bir karar almıştım. Sonunda oldu. Başlangıçta küçük bir kulüptü, giderek büyüdü büyüdü. Tabii ünü de arttı. Şimdi kimileri Trash'ın Londra'nın en iyi kulübü olduğunu söylüyor.
Başka kulüpler de açmayı düşünüyor musunuz yoksa Trash ile mi devam edeceksiniz yola?
-Trash ile. Bence gerçekten iyi çalışan, sıkı tek bir kulüp daha iyi. Çok para kazanmak ve zengin olmak gibi hayallerim yok, o yüzden böyle dizi dizi kulübün sahibi olmak istemiyorum. Bir tane olsun ve böyle devam etsin.
Nasıl bir kulüp Trash, biraz anlatabilir misiniz?
-Çok özel bir kulüp bir kere. Tarzı olan bir kulüp, o yüzden herkesin gelmesini değil gerçekten o tarza meraklı insanların müdavimi olmasını isterim. İnsanlar kulübe canları her istediklerinde gelebilmeli. Uyuşturucu ve içkiyle değil müzikle kafayı bulmalı.
Trash Kulübün sofistike bir havası olduğu da söyleniyor,
-Evet, gelen insanların da kendilerini kulüp kadar özel hissetmesini istedim ve yüzden onlar için özel bir şeyler yapmaya başladım.
Dergilerdeki fotoğraflarda çok yakışıklı görünüyorsunuz. GQ Dergisi sizin aynı zamanda çok stil sahibi olduğunuzu da söylüyor.
-Çok teşekkür ederim. Şimdi saçlarım fotoğraflardakinden daha kısa. Kendimde zaman zaman ufak tefek değişiklikler yapıyorum ama nasıl göründüğüme kafayı takmış değilim doğrusu. Genellikle bir tişört ve jean'le geziyorum. Herhangi bir şeyi trend olmuş diye yapmıyorum sadece sevdiğim şeyleri giyiyorum.
Yeniyetmeyken ne tür müzikler dinliyordunuz?
-Tür ayırt etmeden hemen hemen her şeyi. Sonraları daha underground ve bağımsız küçük şirketlerden çıkan albümleri dinlemeye başladım. İçinde bol bol gitar olan rock gruplarını çok seviyordum. Manic Street Preachers, Nirvana, Smiths gibi grupları dinlerdim.
İngiltere'de sizi Norman Cook (Fatboy Slim) ile kıyaslıyor ve ‘‘yeni supertar DJ’’ olarak niteliyorlar.
-Bunu ben de duyuyorum ama ben böyle olduğumu düşünmüyorum. Çok büyük bir DJ olmak istemiyorum. Benim DJ'lik yapmamın sebebi mutlu olmak ve çalarken insanları da mutlu etmek. Bazen çok büyük mekanlarda çok kalabalık insan topluluklarına çaldım, hatta on bin kişilik bir grubun önünde bile çaldım ama bu beni bir kulüpte çalmak kadar mutlu etmedi. Çalmak için kulüpleri tercih ediyorum çünkü insanlara yakın olmayı ve onları eğlenirken izlemeyi seviyorum. Çok büyük bir star DJ olup dev kalabalıklara çaldığınız zaman sorumluluk da yükleniyorsunuz. Hem çok fazla ortalarda görünmek zorundasınız, insanların gözü hep üzerinizde oluyor. Anlayacağın ben şimdiki halimden çok memnunum. Yalnız başına takılmaktan çok hoşlanan bir insanım, yolda yürürken insanlar tarafından tanınmak istemiyorum.
Türkiye'deki kulüp ortamı hakkında bir fikriniz var mı?
-Bir şeyler duydum ama tam olarak fikir sahibi olduğumu söyleyemem. Bunun için Türkiye'ye gelmem gerekiyor. Türkiye'ye bir kere geldim. O zaman sadece dokuz yaşındaydım ama çok iyi zaman geçirmiştim. İlk fırsatta Türkiye'de tatil yapmayı çok istiyorum.
Sormasam ayıp olur, Kıbrıs meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
-Özür dilerim, bu konuyla hiç ilgilenmiyorum.
Bu röportajı görünce annemle babam sevinecek
Ama yine de insanlar sizi merak etmeye başlamış. Bakın Türkiye'den bir gazeteci bile arayıp röportaj yapıyor. Gördüğünüz ilgi sizi şaşırtıyor mu?
-Evet ve hayır. Hayır şaşırtmıyor çünkü iyi olduğumu biliyorum. Evet şaşırıyorum çünkü sadece işimi yapıyorum ve eğleniyorum. Tabii Hürriyet gazetesinin benimle ilgilenmesinden çok memnunum, bu annemle babamın çok hoşuna gidecek. Onlar benim hep doğru düzgün bir iş yapmamı istiyorlardı. Şimdi onlara gazeteyi gösterip ‘‘Bakın Hürriyet gazetesinde benim hakkımda neler yazmışlar diyeceğim’’ (Gülüyor).
Onlar ne düşünüyor yaptığınız iş hakkında?
-Bilirsin onlar eski bir kuşak. Londra'ya göçmen olarak gelmişler ve hayatlarını oturtana kadar zorluk çekmişler. Şimdi Kuzey Londra'da bir sandviççi dükkanları var. Bana ve hayatıma karşı özenli davranıyorlar ama daha güvenceli ve normal bir işim olmasını tercih ederlerdi tabii.
Başka kardeşiniz var mı?
-Evet modacı bir kızkardeşim var, Adı Ayten. O da yavaş yavaş adını duyurmaya başladı. Hatta Hüseyin Çağlayan ile birlikte de çalıştı.