Güncelleme Tarihi:
BREAKING AND ENTERING
HIRSIZ
Yön: Anthony Minghella
Oyn: Jude Law, Juliette Binoche, Robin Wright Penn, Martin Freeman
Tür: Dram-Romantik
Usta yönetmen Anthony Minghella’nın son filmi Hırsız ilk bakışta son derece cazip özelliklere sahip bir film.
Minghella adı önemli bir kere. İngiliz Hasta (The English Patient), Yetenekli Bay Ripley (Talented Mr. Ripley) ya da Soğuk Dağ’ı (Cold Mountain) hatırlayanlar olarak, yönetmenin bu filminden de çok şey beklemekte haklıyız.
Konu fena değil. Aşk, aldatma, evlilik, sınıf ayrılıkları izleyicinin sevdiği, ilgi duyduğu başlıklar.
Hırsız’ın bir başka önemli özelliği ise Minghella’yla daha önce de çalışmış olan Jude Law ve Juliette Binoche gibi iki önemli ismi bir araya getirmiş olması tabii.
Ne var ki Hırsız, tüm bu artılarına ve cazibe merkezine rağmen bir türlü bekleneni veremiyor.
Sorunun çıkış noktası Minghella’nın kaleme almış olduğu senaryo. Yani Minghella işe henüz başında yanlış yaparak başlıyor.
Zorlama diyaloglar üzerine kurulu bir hikaye, inandırıcı olmaktan uzak karakterler ve yasak aşıkları oynayan iki önemli oyuncunun kimyasının nerdeyse hiç tutmamış olması Hırsız’ın bekleneni verememesinin en önemli nedenlerinden.
İngiliz Hasta ya da Soğuk Dağ’da perdeye ilginç karakterler ve unutulmaz ilişkiler yansıtmayı başaran Minghella’nın bu son işinde kilit karakterler arasındaki bağlantının zayıf olmasının nedeni farklı altyapılardan ya da ırklardan geliyor olmaları değil. Pek çok filmde farklı insanların tutkulu arkadaşlarıyla karşılaştığımız için nedenin bu olmadığını çok iyi biliyoruz.
Sorun iki ana karakterin yalan ve acıma üzerine kurulu ilişkisinde aşkın nerede bitip nerede başladığını, hatta var olup olmadığını anlamakta güçlük çekmemizde, bu karakterlerin inandırıcılıktan uzak olmalarında.
Ve tabii bir türlü ateş almayan yasak aşkta.
FAKİR MAHALLESİNDEKİ LÜKS DÜKKANA SOYGUN
Will (Jude Law), Londra’nın göçmen nüfusun ağırlıklı olduğu bölgesi King’s Cross’ta ofis açmış bir mimar. Evindeki sorunlardan dolayı zamanının çoğunu işinde geçiriyor. Bunun ev yaşamına geri dönüşü elbette ki olumlu değil. Will ile birlikte yaşadığı İskandinavyalı sevgilisi Liv (Robin Wright Penn) ve Liv’in 13 yaşındaki kızı Bea (Poppy Rogers) arasındaki uçurum her geçen gün biraz daha açılıyor.
Bea’nin uykusuzluk problemi ve yüksek seslere karşı duyduğu rahatsızlığıyla (ki bu da film içinde son derece zorlama duruyor, başka hastalık ya da sorun bulunamadı mı dedirtiyor, üstelik bir de dikkat dağıtarak ana konunun etkisini azaltıyor) doğal olarak daha çok Liv ilgileniyor. Will ise evden kaçarak kendini sorunlardan uzak tutuyor.
Sorunlu ilişkilerde çözüm bulunmazsa aldatma kaçınılmaz. Ama beklenen ilişki ve birlikte olacağı kadın hiç beklenmedik ve ilginç bir şekilde çıkıyor Will’in karşısına.
Will’in hayatının değişmesi bir gece yarısı ofisine hırsızlık yapmak üzere giren göçmen çocuğun peşinden gitmesiyle oluyor. Hırsızın annesi Lübnan göçmeni Amira’yla (Juliete Binoche) tanışması, iki sorunlu insanın bir araya gelip, teselliyi birbirlerinin kollarında aramaları demek.
Amira, oğlu için her şeyi yapmaya hazır bir anne. Will ondan hoşlandığı için oğlunun işlediği suçu gizlemeye karar veriyor.
Gördüğünüz gibi hikaye gelişmeye açık aslında. Ama Jude Law ve Binoche arasındaki buzullar filmin duygusal anlamda çekici olmasını engelliyor. Seks sahnelerinde tutkulu değil. İki oyuncu nedense aynı karede olmaktan mutlu değilmiş gibi görünüyorlar.
Will’in içinden geçenleri de anlamak pek mümkün olmuyor. Jude Law oynadığı karakteri yüzeysel yansıttığı, derinlerine inmediği için havada sallanan bir başrolle baş başa bırakıyor bizleri.
Filmin beni en fazla etkileyen özelliği anne oğul arasındaki sevginin perdeye yansıma şekli oldu. Burada Juliette Binoche’un anne şefkatini izleyiciye mükemmel geçirdiği sahnelerdeki başarısı göz ardı etmemek gerek.
Uzun zamandır bir annenin oğluna sevgisini gösteren bu kadar güçlü ve duygu yüklü sahneler izlememiştim.
Hırsız, göçmen sayısının giderek arttığı Londra’da sınıflar arası ilişkilere göz atmak için uygun bir film. Ama filmden mutlu ayrılmanız için, Minghella adına bakarak beklentilerinizi çok yüksek tutmamanız gerekiyor.
İzlerken sıkmayan, ilgiyi ayakta tutmayı başaran ama çok da derin izler bırakmayacak bir filmle karşı karşıya olduğunuzu bilmenizde fayda var.
HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ
HANNIBAL RISING
HANNIBAL DOĞUYOR
Yön: Peter Webber
Oyn: Gaspard Ulliel, Rhys Ifans, Li Gong, Helena Lia Tachovska
Tür: Dram - Gerilim
Süre:117 dk.
Hannibal Lecter’ın geçmişi
Bildiğiniz gibi Hollywood’da son moda başa dönmek, köklerini araştırmak. Ve işte size hadi başa dönelim filmlerden biri daha. Bu kez insan yiyen efsanevi katil Hannibal Lecter'ın geçmişini araştırıyoruz.
Litvanya’da Sovyet yetimhanesinde kalan ve geceleri kabuslar gören on altı yaşındaki Hannibal Lecter, yetimhanedeki arkadaşlarıyla anlaşamayınca kaçıp amcasının yaşadığı Paris’e gidiyor. Amcasının öldüğü gerçeğiyle karşılaşan Lecter burada onun dul eşi tarafından sıkı bir eğitim alıyor. Fakat Hannibal’ın onu kovalayan geçmişinden ve gördüğü korkunç kabuslardan kurtulması kolay değil. Tıp eğitimi almaya başlayan Hannibal kabuslarında gördüğü savaş suçlularını aramaya karar veriyor. Tek bir amacı var. Açlıktan ölmemek için gözleri önünde küçük kız kardeşini yiyen adamlardan intikam almak.
Hannibal Lecter’ın nasıl korkunç bir katile dönüştüğünü anlatan Hannibal Doğuyor’da, Anthony Hopkins’in gençliği rolünde Kayıp Nişanlı filminden hatırlayacağınız Gaspard Ulliel var.
Hannibal Doğuyor 2007’nin en iddialı korku filmlerinden. Türün meraklıları kaçırmasın.
THE BLACK DAHLIA
CEHENNEM ÇİÇEĞİ
Yön: Brian De Palma
Oyn: Josh Hartnett, Scarlett Johansson, Aaron Eckhart, Hilary Swank
Tür: Dram-Gerilim-Suç
Süre: 121 dk.
Bir cinayetin ardından
James Ellroy’un aynı adlı kitabından uyarlanan Cehennem Çiçeği, 15 Ocak 1947'de, Los Angeles'da hunharca öldürülmüş bir Hollywood yıldızının cinayet soruşturması sırasında yaşayanları getiriyor perdeye. Gazete manşetlerine Siyah Dalya olarak geçen bu kadının ölümü Kaliforniya tarihinin en büyük insan avını başlatıyor. Soruşturmanın başında ise hakkında araştırma yaptıkça giderek daha da tutkuyla bağlandıkları bu kadına aşık olan iki polis var. Siyah Dalya ikisinin de takıntısı haline geldikçe hayatıyla ilgili her şeyi bilmek, katilini yakalamak ve ona ölümünde bile sahip olmak istiyorlar.
Cehennem Çiçeği, Siyah Dalya olarak izlediğimiz Mira Kirshner’ınki hariç oyunculukların vasat olduğu, senaryosunu takip etmekte zorlanacağınız, izlerken gerçekten yoran ama müthiş görselliği ve atmosferiyle de büyüleyen, ‘güzel’ bir film. Ünlü yönetmen Brian de Palma görsellikte müthiş ama senaryoda bekleneni veremiyor.
NEŞELİ GENÇLİK
Yön: Mesut Taner
Oyn: Boran Etili, Hazel Atasever, Aras Ferahyan, Cantuğ Candar
Tür: Komedi
Süre: 95 dk.
Yerli seks komedisi
Amerikan Pastası”nın Türk versiyonu olarak lanse edilen Neşeli Gençlik, 18 yaş sınırıyla vizyonda.
Film İstanbul’da bir özel okulda okuyan gençler arasındaki şakalaşmalardan, geyik muhabbetlerinden ve cinsellik odaklı konulara getirilen yorumlardan doğan komediyi taşıyor perdeye. Basketbol takımının 7 öğrencisi, henüz hiç cinsel deneyim yaşamamış olan arkadaşlarını milli yapmak için çaba harcamaya başlayınca komik olaylar birbirini izliyor.
Neşeli Gençlik’le birlikte içinde bol çıplaklık barındıran, gençler ve cinsellik temalı filmlere bir yenisi daha eklenmiş oldu diyebiliriz. Yerli seks komedisi nasıl olur merak edenlere duyurulur!