Liseli müteahhit Ali’den Oflu Trump’a

Güncelleme Tarihi:

Liseli müteahhit Ali’den Oflu Trump’a
Oluşturulma Tarihi: Mart 08, 2009 00:00

Forbes geçen hafta dünyanın en zenginleri listesini açıkladığında Türkiye’den listeye girenler arasında sadece emlak kralı Ali Ağaoğlu servetini artırmış görünüyordu. Geçen seneye göre 15 sıra atlayarak dördüncü sıraya yerleşmişti. On şirketinde 10 binden fazla kişiyi çalıştıran, My konseptli evleri bu krizde bile satılan Ağaoğlu’yla ilgili dergi şöyle notlar düşmüştü: 54 yaşında, servetini kendi yaptı, boşanmış, 3 çocuğu var, bikinili genç kızlarla ve 4.5 milyon dolarlık Bell 430 marka helikopteriyle gezmeyi seven bir playboy. Bu bilgilerin bazıları doğru, bazıları yanlış, geri kalan ise hiç göründüğü gibi değil.

Sağ bileğine taktığı altın saatini döndürüp, kumral saçlarını düzelttikten sonra onu muzipçe gülümsetmek için “Size Oflu Trump diyorlarmış Ali Bey!” demek kafi. Donald Trump’la hiç tanışmadı, New York’taki kulesine de hiç gitmedi. Ama “Of özel bir yer, ne Trabzon’a ne de Ankara’ya, doğrudan Allah’a bağlı...”
Trump’ın ne yaptığını görmesi için New York’a gitmesine gerek yok. Ataşehir’deki Ağaoğlu My World ofisinden baktığında zaten Trump’ı görüyormuş. “Of’u çıkar Amerika bile kalmıyor. Bak şimdi, ne Amerika? United States OF! Anladınız mı?” Anladık tabii, çok da güldük.
Fizik olarak Trump kadar heybetli olmasa da, dore tonlu ofisinde, dev masasının arkasında, yağlıboya portresinin, Charlize Theron’la çekilmiş fotoğrafının yanında, kapının önünde duran AGA plakalı süper lüks arabalarıyla yeterince şaşaalı görünüyor. Gazetecilerin her türlü sorusuna yedekte tuttuğu bomba bir espriyle, ne kadar çapkın, ne kadar zengin ama ne kadar da iyi kalpli ve doğal bir adam olduğunu anlatan hazır cevaplarıyla karşılık veriyor. Henüz Trump kadar varlıklı olmasa da ondan daha sağlam bir star kumaşı olduğunu göstere göstere bir hal oluyor.

BABAM HÖT DERDİ, ŞİMDİ ANNEM HÖT DİYOR ONA

Ali Ağaoğlu’nun memleketi Of’u böyle Allah katında görmesine bakmayın, aslında doğma büyüme İstanbullu. Babası dedesiyle kavga edip 1946’da İstanbul’a gelmiş, Beykoz Çavuşpaşa’daki av köşküne yerleşmiş. Ağaoğlu, bu köşkte doğmuş. “Karadenizliler kızları saymaz, üç kardeşiz bir de ablam var der mesela, ama ben öyle yapmıyorum, dört kardeşiz diyorum” diyor övünerek.
Kısa sürede Anadolu yakasının neredeyse yüzde seksenine inşaat malzemesi tedarik eden büyük bir tüccar olmuş babası. “Babam çok baskın karakterdir. Höt dedi mi annem kaçacak delik arardı. Şimdi 79 yaşına geldi, roller değişti, annem höt diyor babam oturuyor. Eskiden yaptıkları yüzünden anam çektiriyor ona. Light erkek oldun diye dalga geçiyorum, göndereyim sana bir tane 22’lik kız diyorum. Oğlum, 20 sene önce gönderecektin şimdi çok geç diyor. Halbuki 20 sene önce kaç 22’lik kız vardı çevresinde. Gözü hep dışarıdaydı.”
Ortaokulu Moran Koleji’nde okudu. O sırada evleri Ümraniye’de, okula 15 dakika mesafede olmasına rağmen babası yatılı okumasını, annesinin hizmetinden mahrum kalarak hayatı öğrenmesini istemişti. Müteşebbis karakteri ve ticari kafası bu kolejdeyken gelişti. Okul, bahçeye iki basketbol iki de tenis kortu yaptırmak için müteahhit arıyordu. Ben yaparım dedi ve 15 yaşında ilk işini aldı. “Arkadaşlarım teneffüse çıkardı, ben bahçede çalışan mühendislerimin başına geçerdim. Babamdan tamamen bağımsız yaptım.”

ARABAMIN ANAHTARINI MASAYA ATTIM ÇIKTIM

1974’te babası bir kalp rahatsızlığı geçirdiğinde Ali Ağaoğlu Kabataş Lisesi son sınıftaydı. İşleri kardeşine değil, bir süreliğine oğluna teslim etmeye karar verdi. Öyle bir baba ki ne isterse yapılırdı, hayır ben okuyacağım diye karşı durmak imkansızdı.
Lise diplomasını alamadan iş hayatına atıldı. “Babam inanılmaz iyi bir tüccardı, kendisi gibi iyi tüccarı da gözünden tanırdı. Amcam çok iyi bir insandı ama ticaretten hiç anlamazdı. Babama göre ben tam onun aradığı adamdım. Bütün fabrikaların ve şirketin başına geçtim.”
Üç yıl boyunca işleri o yürüttü, çok da başarılı oldu. Ama babası iyileşince kontrolü yeniden ele almaya başladı. “Çok çatıştık işte o zaman. Bir iş yapacağım, yok yapma batarız diye konuşuyor. Önüme sürekli setler koyuyor. E baktım davul benim boynumda tokmak onun elinde, ayrılma vaktidir dedim. Çünkü ben öyle şey kabul edemem.” Babasının karşısına geçti. Şirketi üç yılda çok kara geçirdim, işte hesaplar kitaplar, buyur dedi. Altındaki son model Mercedes otomobilin anahtarından, cebindeki 25 kuruşa kadar neyi varsa masayı koyup çıktı. “Bir anda büyük bir sıfır haline gelmiştim. Simit alacak bile param yoktu. 15 gün yemek saatlerinde bir arkadaşımın kapısını çalarak ayakta kaldım.”

ALİ’YE BİR LİRA VERENİ OYARIM DİYORMUŞ MEĞER

O gün ofisi böyle havalı bir şekilde terk ettiğinde babasının sektördeki nüfuzunu hesaba katmamıştı. İnşaat sektöründeki herkes büyük Ağaoğlu’ndan tembihliydi, onunla iş yapmayacaklardı. “Bankalara gidiyorum, babamın ismine bakıyorlar, yok size kredi diyorlar. Kös kös yanına döneyim diye babam Ali’ye bir lira vereni oyarım diyormuş meğer. Estiği zaman gürlediği dönemler... Bütün kapıları yüzüme kapattırdı uzun süre. Ama biliyorum beni sevmediğinden değil, yanında istediğinden yaptı.”
Çareyi kendi deyimiyle al-sat yani karaborsa işine girmekte buldu. “Türkiye’nin Lüksemburg’dan 1 milyon dolar hibe aldığı bir dönem. Başta Ecevit var, her şey karaborsa. Çimento, kablo, demir, benzin, her şey... Ben de o boşluktan yararlandım. Babamın da haberi olmadı, çok iyi para kazandım.” Kazandığı parayla Ümraniye’den tarla alıyor, parselleyip satıyordu. 1981’de Akdeniz İnşaat adlı on ortaklı bir şirket kurdu. Amacı Libya’da inşaatlar yapmaktı ama ortakları sözlerinde durmayınca tüm hisseleri satın aldı ve büyük kooperatif işlerine girdi. Toplu konut, yüksek binalar, gökdelenler, fabrikalar, soğuk hava depoları derken 1989’a gelindiğinde 32 şirketi vardı.
“Nasıl yaptım? Sırrım çok basit: İleri görüşlüyüm. Hangi arazinin değerleneceğini hep çok iyi bildim. Bugün bir yerlere geldiysem 80’lerde aldığım doğru araziler nedeniyledir. Ektiğimi biçiyorum şu anda. Pratik bir adamım. İnşaatlara koyacak tuğla bulamadığım dönemde, sinirlendim, Tekirdağ’da tuğla fabrikası aldım, kapasitesini 10 katına çıkardım. Hızlı düşünür, hızlı proje üretirim. Mesela bir gün bana dediler ki Uludağ’da bir otel var, gel bir bak. Helikoptere atladım, 20 dakikada gittim, 5 dakikada satın aldım.”

MAGAZİN HABERLERİNİN KUPÜRLERİNİ SAKLIYOR

Evet bir de helikopter meselesi var, sonra Lamborghini, Bentley Cabrio, son model tekne, çok genç sevgililer meseleleri... Ortaköy’de Lamborghini’yle dolaşırmış, şantiyelere Bentley’le gidermiş, kızlar peşini bırakmazmış. Hakkında konuşulan bu.
Helikopteri şöyle açıklıyor: “Param çok, vaktim az, bir toplantı için trafikte bir saat git, bir saat gel yapamam. Otomobilin de hastasıyım, niye almayayım. E aldıktan sonra da ben nereye gidersem, benimle gelir. İster Boğaz’a, ister şantiyeye, ne var bunda!” Kızlara gelince... “Bazen diyorum ki bu genç kızlar espritüelliğime, yakışıklılığıma geliyor. Bazen de diyorum ki parama. Aslında hangisi doğru önemli değil, sonuçta geliyorlar, ben de geziyorum. Ne var bunda!”
Gösteriş meraklısıysa bile, bunu samimiyetle ve neşeyle yapıyor, kasım kasım kasılmıyor. Eğleniyor yani, Kelebek’teki “En pahalı yat Ağaoğlu’nunki” haberiyle de, “Yanında yine yarı yaşında bir genç kızla Uludağ’daydı” dedikodularıyla da. Kesip saklıyor o magazin kupürlerini ve aynı iyi bir anlatıcının fıkranın en güzel yerine geldiğinde yaptığı gibi, usulca gösteriyor dinleyicilerine, sonunda da kahkahayı basıyor. Yanlış anlamayın gurur duymuyor, sadece her şeyle, en çok da kendisiyle dalga geçiyor.

NASIL ANLATSAM HEM EVLİYİM HEM BEKARIM

? Eşinizle nasıl tanıştınız?
-1985’te Suudi Arabistan kralının bir akrabası için Arnavutköy’deki tarihi bir köşkü kiralamıştım. Sonra o akraba gelmekten vazgeçti. Ben oturdum o evde. Evin sahibinin kızına da aşık oldum evlendim. Semra’dan iki çocuğum oldu, 15 yaşında bir kızım, 22 yaşında bir oğlum. Ayten’den de 3 yaşında bir oğlum var.
? İkinci eşinizden de boşandınız, şu anda bekarsınız öyle mi?
-Tam olarak nasıl anlatsam! Ben hâlâ ilk eşim Semra’yla nikahlıyım ama sekiz senedir ayrıyız. Ayten Hanım’la evlenmedim. Zaten şimdi onunla da ayrıyız. Bekarım yani.
? Çok ilginç! Boşanmamanızın yüklü tazminat, nafaka gibi sebepleri olabilir mi?
-Hayır. Kızlar çok şeytan, gelip beni kandırırlar evleniveririm diye nikahımı ilk eşimin üstünde bırakıyorum. O benim sigortam ve çok yakın arkadaşım artık. Ona zamanında çok söylemiştim bir çocuk daha yapalım diye yapmadı. Kısmet Ayten Hanım’laymış. Küçük oğluma bayılıyorum, öğrenmiş My Concept evlerimizi duya duya, bana şimdi My Baba diyor...

KOÇ VE SABANCI’NIN ÖNÜNE GEÇMEK BENİ GURURLANDIRDI

Benim için 10 tane yarım bir tam yapmaz, bugüne kadar her işi tam yaptım. Forbes listesine girmeyecektim de ya ne olacaktı? Liste o kadar önemli değil ama Koç’un ve Sabancı’nın önüne geçmek beni elbette gururlandırdı. Yıllar önce cebimde beş kuruş olmadan işlere koşturduğum günleri hatırlıyorum da Koç ve Sabancı gözümde devlet, fabrikaları kamu malıydı. Tabii ki onlar gibi olmak istedim, amacım vardı, amaçsız insan boş çuvala benzer zaten. Geçen yıl listeye ilk girdiğimde de söylemiştim: Malvarlığımı az göstermişler, tabii ki o kadarla sınırlı değil.

HAYATIMI ZORLAŞTIRDIĞIN İÇİN SAĞOL BABA

İş hayatımın dönüm noktası 1978’de babamla kavga edip ayrılmamdır. Ondan sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi. Onunla 1985’te ancak barıştık. O bana aferin evlat dedi, ben de iyi ki zora sokmuşsun beni dedim. Hayatımın en faydalı nasihatını da ondan aldım o gün. “Oğlum, başlarken buna babam kızar dediğin işi yap, yaparsam babam üzülür dediğin işi yapma” demişti. Kızgınlık önemsizdir, alev söner ama üzüntü büyük bir şeydir, insanın içine oturur. Bugüne kadar onu kızdırmışlığım vardır ama hiç üzmedim, eminim.

5 BİN AKRABAM VAR ANCAK 800’ÜNÜ AĞIRLAYABİLİYORUM

12 yıldır her kış üç gün boyunca Uludağ’daki otelimi akrabalarıma kapatırım. Ağaoğlu soyadını taşıyan 5 bin akrabam var ama otel 800 kişi aldığı için o kadarını ağırlayabiliyoruz. Birbiriyle tanışmayanları tanıştırır, küsleri barıştırırım. 3 gün 3 gece kemençe çalar, horon teperiz. Oğlum İngiltere’deki okulunu bırakır gelir, Hatay’daki akrabalarıma otobüs gönderip aldırtırım. İhtiyacı olanların çocuklarına burs veririm. Köklerini unutan birinin çabuk yıkılacağına inanırım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!