Güncelleme Tarihi:
Tarih, 12 Mart 2013... The Marmara Oteli’nde hummalı bir hazırlık sürüyor. Ülkemizde gerek kendi mutfağımızı gerek uluslararası mutfakları tanımak-tanıtmak, üst düzey bir gastronomi kültürüne ulaşmak için ciddi bir çaba gösteren Mutfak Dostları Derneği’nin gala yemeği var. Aşçısından garsonuna herkes titiz bir çalışma içinde... Yemeğin teması ‘Rossini Yemekleri’... Türkiye’de tematik yemekler yani kavramsal çerçevesi olan sofra buluşmaları giderek daha da popüler oluyor. Bunların ilk örneklerini, az önce söz ettiğim yemekte olduğu gibi, Mutfak Dostları Derneği gerçekleştirmişti.
O yemekte, müzik dışında en büyük tutkusu yemek olan ünlü besteci Gioachino Antonio Rossini’nin anısına sevdiği ve adının verildiği tabaklar, şef Rudolf van Nunen ve ekibince hazırlanıp sunulmuş, konuklara bu yemeklerle ilgili tarihi bilgiler aktarılmıştı. Orkestra şefi Cem Mansur da Rossini’nin müziğini anlattığı bir video çekmiş, bu video yemekte izletilmişti. Hatta 100 kişilik masada
bir sandalye de Rossini anısına boş bırakılmıştı.
Üzerinden 10 yıl geçmiş. Bugüne geldiğimizde, artık çok daha geniş kitlelerin; farklı grup veya kişilerin organize ettiği temalı yemeklere büyük bir ilgi gösterdiği dikkatten kaçmayacak kadar belirgin bir trend haline geldi. Peki, neden? Neden iyi bir lokantada sevdiklerimizle keyfimizce bir yemek yiyip sohbet etmek yerine, belki de çoğunu tanımadığımız insanlarla ortak bir sofrada oturup daha çok dinleyici olduğumuz yani katkımızın görece daha az olduğu bir yemeği tercih ediyoruz? Konunun ayrıntılarına geçmeden hatırlatmam gerek ki ülkemizde son yıllarda gelişen temalı yemek trendi, yurtdışındakilerle tam aynı değil. Batı’da temalı yemek denince bahar temasıyla masa süslemek, akşamın temasını Çin mutfağı olarak belirleyip Çin yemekleri sunmak gibi düz içerikler ağırlıkta... Bizdeyse gördüğüm kadarıyla sanat, felsefe ve tarih gibi daha katmanlı, bilgiye dayalı temalar öne çıkıyro. Katılımcılara sorulardan oluşan bir menünün dağıtıldığı ve sohbetin bu sorularla şekillendiği yemekler de var.
Pandemide hepimiz nasıl da çevrimiçi eğitimlere sarılmıştık, hatırlıyor musunuz? Eğitimci ve sosyologlar bu sürecin tüm dünyada ‘yaşam boyu eğitim’ kavramına kendiliğinden hizmet ettiğini söyledi. Her yaşta hâlâ öğrenebileceğimizi keşfettik. İlgi alanımız olan bir konuda bir uzmanı, ders gibi, kurs gibi değil ama, tatlı bir sohbet kıvamında dinlemenin, ara ara kendi görüşlerimizle sohbeti zenginleştirmenin tadını aldık. Diğer yandan, gastronomiyi yükselen bir değer olarak gördükçe, sadece yediğimizi değil, yediklerimizin arka planını da merak etmeye başladık. Eskinin tarif kitaplarının yanına mutfak anılarını, şefleri, malzemeleri, lokantaların kuruluş hikâyelerini, zamanının önde gelen gurmelerini, gıdayla binbir türlü farklı disiplinin ilişkilerini bambaşka açılardan ele alarak anlatan kitaplar eklenmeye başladı. Ciddi bir gastronomi kültürü külliyatı oluşuyor. İlgi de görüyor ki bu kitaplar basılmaya ve okunmaya devam ediyor. Şu da var ki artık ‘deneyim’in kral olduğu bir çağdayız. Karanlıkta yemek yiyerek lezzetlere yoğunlaşmak mı dersiniz, ‘Dünyanın en küçük şefi’ olarak adlandırılan Le Petit Chef karakterinin konukları da içine alan animasyonu eşliğinde, İpek Yolu’nda bir yolculuğa çıkaran bir yemek mi... Hayal gücünün ve deneyimlerin çıtası yükseldikçe çeşitlilik de artıyor. İşte çeşitliliğin son halkası da bilgiyle harmanlanmış hikâye anlatıcılığının yoğun olarak kullanıldığı temalı yemekler.
Ezcümle; yemeği yemek kadar artık onun hakkında bilgilenmek de istiyoruz. Zira bilirsek üzerine konuşabilir, karşılıklı konuşup tartıştıkça içselleştirebiliriz. Ekonomik koşulların ağırlaştığı bir dönemde, sosyalleşme arzusu içindeki insanların tematik yemekleri ne ödeyeceklerini baştan bildikleri ve ‘biletini’ satın aldıkları bir etkinlik olarak görmeleri de önemli. Bu yemeklerde anlatımları yapan kişilerin iyi birer hikâye anlatıcısı olması bu popülerleşmede önemli rol oynuyor, herkes tatlı hikâyeler dinlemeyi seviyor; hikâyeler, anekdotlar daha kolay akılda kalıyor.
Gastronomik deneyim platformu Cucina No:75’in değerli yazar Mario Levi’yle, babaannesi Bayan Clara’nın yemeklerinden esinlenerek hazırladıkları Sefarad sofraları ve Levi’nin yemekteki hoş sohbeti... Moda Deniz Kulübü’nün ressam Hülya Botasun’la gerçekleştirdiği sanatçı sofraları dizisi... Ve Proje Kültür’ün İstanbul mutfakları serisi bunların güzel örneklerinden... Gastronomi bağlantısı içinde ilgi alanınız olan konu neyse, kendinize buna uygun temada bir yemek bulmanız ve keyifli bir sofrada benzer konulardan hoşlanan insanlarla bir arada hoşça vakit geçirmeniz dileğiyle...