Güncelleme Tarihi:
Yeşilçam’da kahve dostluğun ve yeni kurulan ilişkilerin güçlenmesini ifade eden bir ritüel içeceği olmuş hep. Sokak yemekleri iç göçün istikameti olan İstanbul’da karakterleri doyururken ekmek yoksulluğun simgesi haline gelmiş. Kuru fasulye, tarhana çorbası ve bulgur pilavıysa köydeki yaşamı temsil etmiş.
İlkay Kanık’ın yeni çıkan kitabı ‘Aç mısın Kuzum? Donatın Masaları’nda karakter-yemek ilişkisine dair bu gibi örneklere rastlamak mümkün. Kitapta kuru fasulye, bulgur pilavı, pirinç pilavı, yumurta, mantı, kebap, ekmek, lahmacun, likör, alafranga yemekler, semaver, limonata, muhallebi gibi hayatımızın içinden pek çok yiyecek ve içecek için ayrı başlıklar var. Her bir başlığın Yeşilçam sinemasındaki yeri detaylı anlatılıp karakter tasvirlerinde bir araç olarak yönetmen tarafından nasıl kullanıldığı yalın ve akıcı bir dilde, örneklerle gösteriliyor.
177 film incelemesiyle...
Kanık’a göre içecekler de sofralarda yerini alırken dönemsel kültürel değerlere dair bilgiler aktarıyor. Rakı dostluğun, kardeşliğin ve birlikteliğin işaretiyken zengin ve tekinsiz kadın ya da erkekler viski şişelerinin yanında kadraja alınmış. Kahveyse dostluğun ve yeni kurulan ilişkilerin güçlenmesini ifade eden bir ritüel içeceği olmuş... Yeşilçam sinemasında insanların birbiriyle etkileşim içinde olduğu çay bahçeleri, sinema veya kahvehaneler gibi yerlerde gazoz tüketilirken masumiyetin, yerelliğin, bozulmamışlığın, güzel anıların ve hatıraların da simgesi olarak kullanılmış. Şarapsa sınıfsal farklılığa vurgu yapan bir içecek olarak karşımıza çıkmış: “Lüküs Hayat (1950; Lütfi Ömer Akad) filminde hem lüks hayata sahip sosyetenin eğlencesinde hem de bu hayata dahil olmak isteyenlerin gittiği meyhanede gerçekleşen maskeli baloda herkes şarap içer.”
Sokak yemekleri Yeşilçam dünyasında iç göçün istikameti olan İstanbul’da karakterleri doyurmuş. Tost ve poğaçanın yoksul ama gururlu olanların lezzetli yemeği olması gibi... Kitapta tostla ilgili şöyle bir örnek veriliyor: “Bizim Aile (1975; Ergin Orbey) filminde fakir oğlan Ferit, zengin kız Alev’i doğum gününde tost yemeye götürür. Ona ‘Doğum günün için daha kıymetli bir hediye vermek isterdim ama...’ deyip kırmızı bir gül uzatır.” Kitapta bunun gibi pek çok sahne incelemesine rastlamanız mümkün; her birini okuduktan sonra sizde filmleri izleme isteği uyandırıyor. Kanık bu ilişkiyi “Yeşilçam ve sonraki dönem filmlerinde çok fazla yemek pişirilir, yenir, içecekler servis edilir, tüketilir. Sinemada yeme-içmeye dair ayrıntılar filmde aktarılan hikâyenin seyirciyle güçlü bağ kurmasını sağlar. Bu yüzden de toplum üzerine araştırma yapan bir araştırmacı için yemekler ve içecekler rahatlıkla araştırma nesnesi haline dönüşür. Toplumu anlamaya çalışırken filmlerdeki karakterlerin kimin için yemek pişirdiği, ne yiyip içtiği, kimlerle yediği, nasıl yediği önemli bilgiler sağlar” sözleriyle anlatıyor.
Uzun soluklu bir çalışmanın ilk ürünü olan kitap için 177 film seçilmiş...