Güncelleme Tarihi:
Bu yazıyı 5 yıl önce yazsaydım 1 Kasım Dünya Vegan Günü için veganlığın ne demek olduğunu açıklayarak başlamam gerekirdi. Ama bugün hepimizin bu hayat tarzını ifade eden kelimeyle; ambalajlarda, restoran menülerinde, Instagram önerilerinde sıkça karşılaştığını biliyorum.
Dünya Vegan Günü’nün kasım ayına denk gelmesi, ‘vegan’ kelimesinin literatüre geçiş tarihine dayanıyor. İlk olarak 1 Kasım 1994’te düzenlenen Dünya Vegan Günü, Vegan Derneği’nin 50’nci yılını kutlamak amacıyla başlıyor. Zamanla Dünya Vegan Haftası, sonra da Dünya Vegan Ayı’na evriliyor. Amacı vegan yaşam tarzına ışık tutarak farkındalığı arttırmak. Merak edenleri veganlığı deneyimlemeye teşvik ederek hayvancılık sektöründeki talebi azaltmak.
Vegan beslenmeyi merak edenler için hayatımdan hayvansal ürünleri çıkarmaya karar verişimi ve bunu henüz marketlerde vegan ürün bulunmazken nasıl uyguladığımı paylaşmak istiyorum.
Çocukluğumdan beri hayvanlara, doğaya ve yeme-içmeye olan merakım hep ön planda oldu. Hayvan arkadaşlarımla sürdürdüğüm çocukluğum sırasında; ‘yediğim hayvanla arkadaş olduğum hayvan’ arasındaki ayrım beni biraz endişelendirmeye başlamıştı. Ama ambalajlardaki mutlu inek imajları, gülümseyen tavuk illüstrasyonları ve elzem kabul edilen doktor önerileriyle dikkatim hep bir şekilde bu ayrımdan uzaklaştı. Ta ki hem sağlığım hem de sürdürülebilirlikle ilgili yaptığım araştırmalar beni o eski noktaya çekene kadar.
Maalesef bir sağlık sorununuz olduğunda size kökten çözümün beslenmede olduğunu söyleyecek doktor sayısı az. Tedaviden ziyade semptomlarla savaşan ilaç önerileri veriliyor ve hayatınız boyunca bu ilaçları başucunuzdan ayırmamanız gerektiği söyleniyor. Sağlık uzmanı olmadığım için ayrıntılardan bahsetmeyeceğim. Ama sadece diyetimden hayvansal gıdaları çıkarmam, işlenmiş gıda tüketmeyi azaltmam, doktorlarımın gözüne mucize gibi görünen sonuçlar ortaya çıkardı.
Aynı dönem bir gün izleyecek film ararken karşıma ‘Okja’ çıktı. Fantastik ve eğlenceli bir serüven izleyeceğimi zannettim ama hayvancılık sektörünün yıkıcı yüzüyle ilgiliydi. Kafamdan atamadığım ‘yediğim hayvanla, arkadaş olduğum hayvan’ ayrımı birden yerine oturdu ve o günden sonra et bana bir daha gıda gibi gözükmedi bile. ‘Okja’yı, ‘Sürdürülebilirliğin Sırrı’ (2014), ‘Çatal Bıçaktan Üstündür’ (2011), ‘Sağlık Komplosu’
(2017) gibi konunun sağlık ve sürdürülebilirlik ilişkisini inceleyen belgeseller takip etti. Tüm bunlar beni hayat tarzımı hızla değiştirmeye ikna etti. Ama özellikle süt ürünlerine neredeyse bağımlı biri olarak bu değişim başta gözüme kolay görünmedi. Et konusu kolay kapandı. Mesele, Egeli tarafımın her yemeğe yoğurt koymak istemesi, süt ürünlerine duyduğum ilgi ve çok sevdiğim pizzaydı.
O dönem marketlerde bir vegan reyonu da yoktu. Mutfakla içli dışlı oluşumun avantajıyla buzdolabımda bulundurmaya en alışık olduklarımı tekrar gözden geçirdim ve değişime üç ana süt ürünü alışkanlığımla başladım.
İlki; ekmek üstüne koyduğum peynirdi. Bu hızlı atıştırmalık ihtiyacımı karşılamak için dolabımda çeşitli ezmeler bulundurmaya başladım. Bunların başını da verdiği çeşitlilik imkânı ve protein içeriğiyle humuslar aldı. Sonrasında artizan peynirler konusundaki arayışım, bana bugünkü mesleğimi kazandırdı. Ama bu bir diğer yazının konusu...
İkincisi; granolama karıştırdığım süttü. Badem sütü, yapımının basitliği ve sindirim kolaylığıyla kurtarıcı oldu
Üçüncüsü; özellikle sıcak sebze yemeklerine kattığı serinlik ve ekşilikle sevdiğim yoğurttu. Bitkisel yoğurt yapmayı öğrenmeme daha uzun zaman varken bu yoğurdun yerini oldukça basit ve hızlı bir tahin sos aldı. Ayrıca susamın kalsiyum açısından sütten çok daha zengin olduğu bilgisi onu anlamlı hale getirdi.
Kısacası dolabımızı bitki temelli hale çevirmek için ille cebimizi yoracak, ambalajlanmış, katkı maddeli ürünlere veya zor tariflere ihtiyacımız yok. Evimizde zaten olan malzemeler yeterli ve sağlığımız için çok daha verimli...
Dünya Vegan Günü’nü nasıl kutlamalı demiştik, geçiş sürecimde bana çok faydası olan, bitki temelli mutfağın kapısını aralayan, pratik vegan tariflerimin ilham vermesini diliyorum.
Fasulye humusu (2 kişilik)
NE LAZIM?
◊ 450 gr haşlanmış fasulye
◊ 50 gr tahin ◊ 1 limon suyu
◊ 2 yemek kaşığı elma sirkesi
◊ 1 çay kaşığı sıvı tatlandırıcı (pekmez, elma şekeri, agave de kullanabilirsiniz)
◊ 1 yemek kaşığı sarımsak püresi
veya 1-2 diş sarımsak
◊ 2-3 buz (buzlar pürüzsüz bir doku için)
NASIL YAPARIM?
◊ Buz dışındaki tüm malzemeleri blender’a alıp karıştırın.
◊ Dönmekte zorlanmaya başlayınca buzları ekleyin ve pürüzsüz olana dek çekin. Baharat çeşitleri ve aromatik bir yağla süsleyebilirsiniz.
Tahin sosu
NE LAZIM?
◊ 5 yemek kaşığı tahin ◊ 1 yemek kaşığı zeytinyağı ◊ 1/2 çay kaşığı tuz
◊ 1 limon suyu ◊ 1 çay kaşığı sarımsak tozu
◊ 1/4 su bardağı sıcak su
NASIL YAPARIM?
◊ Sıcak su hariç tüm malzemeleri bir kapta karıştırın.
◊ Çırparken yavaş yavaş suyu ekleyin.
Kesilirse hızla çırpmaya devam edin,
bir araya gelecektir.
1 hafta buzdolabında saklayabilirsiniz.
NE LAZIM?
◊ 1 su bardağı çiğ badem
◊ 4 su bardağı su
NASIL YAPARIM?
◊ Bademleri yıkayın ve süzün. Üzerini kapatacak kadar içme suyu koyun, 1 gece bekletin. Bu işlem bademleri aktive edecek ve yumuşamalarını sağlayacak.
◊ Bademleri tekrar süzün, üzerine 4 bardak su ekleyerek 2 dakika blender’da karıştırın. Bir süzme çantası veya tülbent kullanarak süzün. Artan badem posalarını kurutup badem unu olarak kullanabilirsiniz.
◊ Buzdolabında 3 gün tazeliğini koruyacaktır.