Güncelleme Tarihi:
Bir bölgeyi, tatile gittiğiniz bir kıyı kasabasını yemeklerinden, sofrasına koyduğu malzemeden daha kolay tanıtabilen bir yol bilmiyorum. Yemek kültürümüzün sayısız geleneğe dönüşerek yaşamı şekillendirişini keşfetmek keyfe dönüşüyor her zaman. Bu zenginliğimizden turizm adına faydalanmakta bizle benzer coğrafyaların gerisindeyiz. Ama son yıllarda seyahatlerimizde de ne yediğimizi, bunun ne kadar sürdürülebilir olduğunu, üreticisine destek olup olmadığımızı daha fazla sorguluyor, dikkat ediyoruz. Belki bu kelimeyi çok sık duyduğumuz için radarımızdan kaçabiliyor ama araştırmalar sürdürülebilirliğin yemek tercihlerinde giderek daha etkili olmaya başladığını destekliyor.
Ülkemizde gastronomi ve turizmdeki sürdürülebilirliğin desteklenmesi için ‘Gelecek Turizmde’ isimli programı yürüten Anadolu Efes’le birlikte Bozburun Yarımadası’nın güneybatı ucundaki son yerleşim yeri Taşlıca’daydım. Program, Kültür Turizm Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ortaklığında yürütülüyor ve 16 yıldır yerel kalkınma modelleri üzerine çalışıyor. Özellikle kadın gücünü ve istihdamını destekliyorlar. Seçtikleri destinasyonlarda eğitim alınabilmesine, iş projeleri geliştirilmesine, üreticinin kendi ürününün değerine vâkıf olup korumasına, üretip satabilmesine yardım ediyor. Yangınlardan kötü etkilenen Muğla için de üç ayrı rota belirlemişler. Akyaka, Köyceğiz ve Taşlıca. Amaç bu bölgede deniz turizmi dışındaki değerlerin de ön plana çıkmasına destek olmak...
Seyahat sırasında köyün üretici ailelerinden Zeliha ve Erol Demircan’la tanışma fırsatımız oldu. Susuz tarım yaptıklarını öğrendik.
Maksut Aşkar (üstte, sağda) ekibiyle pişirdiği oğlak ve bulguru badem ağacından tahtaların üzerinde sundu.
Bölge malzemelerine çalışmaya başlayan şef Maksut Aşkar çoktan gelmiş, bademden incir ve duta, oğlaktan karakılçık buğdayına ürün envanterini Demircanlarla birlikte ortaya dökmüş. Sadece bu ürünlerden bizim için hazırladıkları nefis bir menüyü de tattık. Aşkar “Bu yemekleri yapabilmek için önce malzemeyi anlayabilmek gerekiyordu. Sohbetlerimizde alışkanlıklarını, neler yediklerini, çok kurak ve susuz bir toprakta susuz tarımın ne kadar zor olduğunu dinledim onlardan. Ama bir yandan da susuz tarım sayesinde her çıkan ürünün ne kadar lezzetli olduğunu söylediler. Benim onlara bir şeyler aktarmamın dışında ben onlardan bir sürü bilgi alarak, öğrenerek dönüyorum. Erol ve Zeliha’yla bundan sonra da çalışacağız” diye anlattı.
Karaduttan yaptıkları nefis bir marmelat ve içecek servis ettiler önce. Yanında buranın tadına doyamadığım keçi peyniri vardı. Maksut Aşkar fırında kurutulmuş ekmek kıtırı ve tarhanalı peynir kreması hazırlamıştı. Bu ekmekleri Zeliha Demircan karakılçık buğdayından yapıyor. Uzun süre saklama imkânı veren kurutulmuşuna Taşlıca’da persimet diyorlar, peksimet diye de bilinir. Islatıp zeytinyağı ve limon basarak yediğinizde muhteşem olur.